Düşünce iklimi: Kendi kusurunu gören adam

İnsanoğlu neticede beşerdir, şaşabiliyor. Uzun zamandır şu dikkatimi çekiyor: insanoğlu hep başkasına öğüt vereceğine, başkasını tenkid edeceğine biraz da kendi nefsini ikaz edip, nefsini hesaba çekebilse ne kadar iyi olacak. İnsanın kendinde göremediği bir çok kör noktaları vardır. İletişimde kör nokta diye tabir ettiğimiz bir dersin olduğunu hatta bunun üzerine eğitim bile aldığımı söyleyebilirim. Yine de ne yaparsak yapalım ruh çıkmayana kadar huy çıkmazmış derler, aynen bu misal zaman zaman bu nedenle iletişim kazaları yaşamıyoruz değil. Evvela kendi nefsimden başlayayım dedim.

Haklı olduğunu görünce

Hemen hemen her insan tartışmalı herhangi bir konuda fıtraten ve vicdanen haklı veya haksız olduğunu hisseder ama nefs-i emmaresi ve enaniyet damarı ağır basınca haksızlığını gururuna yediremediğinden haklı olduğunu iddia eder. İşte burada imtihan haklı olan için başlıyor. Muhatabınızın yüzde yüz haksız olduğunu bilidiğinizde ona sert sözle, özellikle bir topluluk içinde iseniz kesinlikle ona “mutlaka haksızsın” dememeliyiz. “Bir bakalım, iddianızı inceleyelim, sonra size dönerim” diyerek o anda tartışmanın alev almasını engellemiş olursunuz. Aksi takdirde toplumun içinde “sen hatalısın, yanlış düşünüyorsun” deyince muhatap daha fazla refleks göstererek sizi incitecek ifadeler kullanabilir. Bu ise muhataplar arasındaki muhabbeti ve ihlası zedeler, daha da ileri gidince küslüklere yol açabilir ve daha da ileri gidince boş yere adavate sebebiyet verir. Hele muhtatabınız sizden yaşça büyükse iş biraz daha nazik hal alacaktır demektir. Bu durumda bir kat daha dikkatli olmanızı tavsiye ederim.

ikna metodu ve kavli leyyin

Bazen bu tip tartışmalar olmuyor değil, mümkün mertebe öfke kontrolü yaparak bu tartışmalardan uzak durulabilir. En önemli faktör ise yüksek sesle konuşmaktır. Bu durumda kendi haklılığınızı karşı tarafa kabul ettirmek biraz zor olabilir, bu gibi hallerde yüksek frekanslı seslerden uzak durmak en uygun seçenektir. Sesinizi mümkün mertebe uygun bir tonla, kavli leyyin ve ikna metodu ile karşınızdaki haksız olan arkadaşınızı belki tarafınıza çekebilirsiniz. En azından asgari müştereklerde birlikte düşünmenin kapısını aralamış olursunuz. Bediüzzzman Said Nursi’nin dediği gibi “Zira medenilere galabe çalmak ikna iledir, söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir, biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yoktur” demeliyiz.

Haksızlığı hak zanneden adamlara karşı

Bazen olur ki muhatabınız laftan anlamayabilir, bu durumda Bediüzzaman Hazretleri bize şu güzel prensibi ortaya koymuştur: “Haksızlığı hak zannneden adamlara karşı hak dava etmek, hakka bir nevi haksızlıkltır ve hakka karşı bir nevi hürmetsizliktir.” Böyle bir durum ile karşı karşıya kalındığında geri çekilererek “hakkın hatırını âli tutmak gerekir.”

Haksıza yardım etmek

Bediüzzaman Said Nursi: “Haklı adam insaflı olur, bir dirhem hakkını istirahat-i umuminin yüz dirhem menfaatine feda eder, haksız ise ekseriyetle enaniyetli olur, feda etmez, gürültü çoğalır” diyerek başta bize nasıl davranacağımızı ve muhtemel olabilecek olumsuzlukları dikkatimize sunmaktadır. Haksız adam genellikle insafsız olur, bir dirhem menfaatini kırk dirhem umumun faydasına tercih eder. Bu durumda yapacağımız iş nerede bir niza, gürültü ve patırtı varsa eğer şahit olursanız veya olayın tarafı iseniz bizatihi haksız olana yardım etmek gerekiyor. Bu şekilde haklı olan kişi haksız olana yardım etmesiyle bir nevi onun zaralarının önüne de geçilmiş olur. En azından gereksiz münakaşalar da ortadan kalkar. Bu gibi durumlarda asıl maksadımız hayat-ı içtimaiyede menfaat-i umumiyeyi tercih etmek olmalıdır.

Sıkıntı ve ruh darlığı

İnsanoğlunun her vakti bir olmaz, öyle zaman gelir ki insanın sıkıntılı ve ruh darlığı içinde olduğu vakitler olabilir. Bu durumda, sıkıntı ve ruh darlığından titizlikten, nefis ve şeytanın tuzaklarına kapılmaktan veya bir anlık elinde olmadan şuur dışı meydana gelen çirkin veya maksadını aşan ifadelerden dolayı birbirimize küsmemeliyiz. “Gururuma dokundu” dememeliyiz. “Bin haysiyetimiz de olsa kardeşlerimiz arasındaki muhabbete ve samimiyete feda etmemiz gerekir” diye düşünüyorum.

En tehlikeli damar

İnsanın en tehlikeli ve en zayıf damarı enaniyet ve kıskançlık damarıdır. Allah muhafaza bu damar bir balon verir veya yırtılırsa zapt etmek oldukça zorlaşır. Bir şekilde içimizdeki benlik ve kıskançlık damarını törpüleyerek tehlikeli olmaktan kurtulmalıyız. Böylece art niyetli kişilerin bize ve topluma verebilecek zararlarından kurtulmuş oluruz.

Netice itibariyle

Gerek aile efradı, gerek akraba ve taallukat ile ve gerekse iş yeri arkadaşlarıyla, apartman ve site komşuları veya aynı çatıda okuma arkadaşları ile birlikte yaşamak durumundayız. Hepimiz içtimai hayatın merkezinde olmamız itibariyle mümkün mertebe birbirimizle tartışamaya açık söz ve usluplardan, maksadını aşan ifadelerden uzak duralım. Yüksek ses ile ve hele hele toplum huzurunda karşımızdakini azarlamayalım. Hakkın hatırı için haklı da olsak yutkunmasını bilelim, bir süreliğine gerekirse ağzımıza fermuar çekelim. Bu demek değildir ki her yerde susacağız. Susulacak yer var, susulmayacak yer var. Tepki gösterilecek yerler de vardır ama yine de ölçü olarak “her doğruyu her yerde ve her zaman söylemek doğru değildir” presibi ile hareket edelim. Böylece haksız olan muhatabımızın eline koz vermeyelim derim. Allah’a emanet olunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum