Cemil KARAKULLUKÇU

Cemil KARAKULLUKÇU

Dostuma mektup (4)

Sevgili dostum;
Bir önceki mektubumda, zifiri karanlıkta, içimi dinlemek için gittiğimi yazdığım, her ne oldu ise oradan kaçtığım, ama birlikte olduğumuzda ikimizin de hoşlandığı o tepe var ya, işte o tepeye, bu kez gündüz gittim. İki de bir oraya ne işin var, diyebilirsin. Doğru; dün denecek kadar çok yakındı oraya gittiğim.

Beni bilirsin, biraz da tabiata sevdalıyım ya; ev şartlarına rağmen özgürlüğümü daha çok buluyorum tabiatta. Tabiat özgürdür. Her şeyiyle, gökyüzüyle, güneşiyle, şurada burada pamuksu bulut kümeleriyle, ağaçlarıyla, ara sıra gözüken karakargalarıyla, taşıyla, toprağıyla, yeşiliyle, çakıl taşıyla ve daha bilmem yüzlerce nesneleriyle özgürlüğün dansını yapıyor etrafımda. Bir teslimiyetin, bir uyumun, bir kutsal birlikteliğin ve bir zikir armonisinin içindeyim. Tabiatın ne olduğunu sana cılız tasvirlerimle belletecek değilim. Tabiat sevgisini bana veren sen değil miydin sanki!

İkimizin sevdiği o tepe benim meditasyon nesnem oldu. Orada hem dünyanın biraz daha yukarısına çıkıyorum ve hem de iç dünyama biraz daha yukarıdan bakıyorum gibi havaya girerim. Duruşun, coğrafyanın ve genel görünüşün insan psikolojisi üzerinde büyük etkisi var. Ben bu tepede, kendimi daha güçlü görüyorum. Dört yönüm alabildiğine açık, her baktığım tarafta bir ufuk var. Ben de senin gibi ufuklardan çok hoşlanırım. Şair de öyle diyor ya: “Deniz ufkunda mehabet, ova ufkunda huzur ve dağ ufkunda teselli duyulur.” Ben ciddi teselli duyuyorum burada.

Ben yalnız da değilim, sevgili dostum! Sen varsın yanımda. Senin hayali varlığınla konuşuyorum hep. Dertleşiyorum. Gülüşüyorum. Güzellikten yana her şeyi seninle paylaşıyorum. Dedik ya, zaman ve mekân farklılığı engel değil buna. Hayalen seninle olduğum burada bir şey yapmıyorum yalnızca: Ağlamak. Bir de içimin kalabalıkları var ya; yalnızlık asla çekmiyorum. 

Bu tepede, bu güzel güz havasında, güneşin yumuşak ısısında, dört yanımı üç ufkun sardığı bu muhteşem manzarada, ilahî gücü bütün hücrelerimde hissettiğim bir ruh haletinde, yeniden içime bakmayı denedim. Neden ben korkuyorum içime bakmaktan? Nasıl koparıldım özümden? İç ve kabuk, mana ve madde, ruh ve beden, bunlar birbirinin zıddı; ama asla biri ötekisiz olmaz. İçimle barışmadıktan sonra, başka kiminle barış masasına oturabilirim ki! İlahî güce yalvardım bu tepede. Açıkta olanı da gizlide olanı da O daha iyi bilir. Ben bilmiyorum, benim gibi bir başkası da bilmiyor. Sen de bilmiyorsun sevgili dostum, derinlerimizde olup biteni. Birlikte, iki aklımızı, iki kalbimizi ve hatta iki ruhumuzu birleştirerek ilahi güce iltica ettiğimiz anları hatırlamıyor değilsin. İkimiz de bize bulaşan iç virüsleri temizlemede aciz kaldığımız günleri hatırlamaz mısın hiç? Onları hatırlayıp ekleyince düşüncelerime, ciddi anlamda yalvardım Yaradan’ıma. Ağlamaklı olmadım değil. Ama sen henüz hayalimdesin, karşımda dimdik duruyorsun ya karşımda. Başkasının yanında ağlamak, pek adedim değilmiş. Tutmuşum kendimi.

Ağlasam ne olacakmış, sevgili dostum! Göz pınarlarımız kurumuş. Ağlayamadığımız için kalbimiz katılaşmış. İç diyalogsuzluğumuzdan kendimizi eller tutsak almış. Başkalarının bir piyonu olmuşuz; farkında değiliz a sevgili dostum! Sen başkası mısın sanki? Bütün acizliğimle, içime söz dinletemediğim için, içten yalvardım Allah’a, giriştiğim kutsal uğraşımda bana yardım etmesine dua ettim. Acizliğimi ortaya koydum; işte dedim, ben buyum ve ben özümle, içimle, bütün duygularımla aynı örsün üzerine vurmak, aynı amaca kilitlenmek üzere bir yardım istedim. Gözyaşı döktüğüm sırada, ta aşağımdaki ırmağın sığ olan yerine bakıyordum. Irmağın suyunun kutsallığına bir şey diyeceğim yok; ama benim akıttığım yaş damlalarımın da kutsallıkta ondan aşağı olmadığına inanmıştım.

Ağladım, sevgili dostum, ağladım! Aynı bedende, aynı ömürde, aynı acıları çekmede, aynı kaderde iki yabancı! Bu nasıl olur, sevgili dostum? Yüzümüz gülse, içimiz kan ağlıyor. Dilimiz iyi söylese, içimiz lanetliyor. Zikrimizle fikrimiz asla örtüşmüyor; yani söylediklerimizi yaptıklarımız anında yalanlıyor, sevgili dostum!

İşte bu tepede, bu teselli bulduğum bu ortamda, içime baktıkça, hayalimde, yok yok sevgili dostum, hayalimde değil yalnızca, gözümün önünde adeta hortlayan bu duygularla bir barış imzalamak için buradaydım. Onlar beni dinleyeceklerdi ve ben de onları asla ihmal etmeyecektim. Onların benim parçam olduklarını kabullenecektim. İsyanlarından fazla hüzünlenmeyecektim. Savaşlarından kaçıp onlar benim değilmiş gibi bir pozisyona girmeyecektim. Bunları yapmış olsam, onların dargınlıkları da yavaş yavaş sönüp gidecekti. Daha kestirmeden söylemek gerekirse, birilerine ve kalabalıklara rağmen onlara öncelik verecektim; onları asla ihmal etmeyecektim.

Anlaştım içimle, her biri başını alıp bir yerlere giden duygularımla, yabancılaştığım iç hazinemle… Bana, başıma neler getirdiklerini, içimdeki kimyama etkilerini, çektiğim acılarımı, aşklarımı, anlamsız korkularımı, hatta kıskançlıklarımı ve bilmem duygusal tıkanmışlıklarımı sana yazacağımı da anlaşmaya sokmaya başardım sevgili dostum! Önce buna itirazı basmışlardı, “olmaz olmaaaz!” diye vaveylalar koparmışlardı. “Yook” dedim ben; “bir insanın kendine neler yaptığını duymalı herkes, ne var bunda!” Sessizlik olumlu cevaptı ya.

Ne ise, sevgili dostum! Şimdilik bu kadar…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.