Çirkin ve güzel

Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçildiği zaman, bir yazı yazmıştım.
“Çirkin ve güzel” diye…
Çünkü Abdullah Gül meclise iadeyi ziyarete gelmişti.
Meclise gelirken ve giderken askerlerle aralarındaki diyalog şahsen benim çok zoruma gitmiş, Abdullah Gül’e acımıştım.
 
İsterseniz o anın ruh halini yaşamak için yazının bir kısmını aynen aktarayım:
Sevgili cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün yerinde olmak istemezdim.
Geçen akşam haberleri izlerken;
Askerin "sayın cumhurbaşkanı", bizim "sayın cumhurbaşkanımız" meclise yaptığı "iadeyi ziyaret" bana çok garip gelmişti.
 
Galiba biz Sayın Abdullah Gül'e iyilik yapmamışız.
Teşbihte hata olmasın:
Sanki sayın cumhurbaşkanımız etrafa sahte gülücük dağıtan zorakievlenmiş sevmediği bir kocaya gitmiş mutsuz bir gelin gibiydi.
Hani bir masal vardı.
"Çirkin ve Güzel" adında bir masaldı.
Hiç kimseye yüzünü göstermeyen daha doğrusu görenlerin dehşete kapıldığı kadar çirkin olan kudretli bir zat güzel bir kızla zoraki evlilik yapar.
Herkes kıza acımaktadır.
Zira kız korkunç bir canavarın eline düşmüştür.
Ve korkunç günler başlar.
Kız an be an dehşeti yaşar.
Canavar sanıldığından daha kötü davranır.
Fakat kızın içinde garip duygular hüküm sürmeye başlar.
Derken, kız canavardan korkmamaya başlar. Hatta içten içe sevmeye bile başlar.
 
Canavar korkunçlaştıkça kız şefkat gösterir.
Canavar canavarlık dozunu yükselttikçe kız onun içindeki cevheri keşfeder ve cevheri açığa çıkarmaya çalışır.
Ardında aralarında öyle bir diyalog gelişir ki bir gün kız içten gelen bir dürtüyle canavarı öper.
Ve işte o öpücük bütün her şeyi değiştirir.
Meğer canavar olarak bilinen zat bir büyüye kurban gitmiş son derece yakışıklı bir prenstir.
Büyüden kurtulmanın tek yolu çok güzel bir kızın bu canavar haline âşık olup onu öpmesiymiş.
Ve işte böylece geç kalınmış bir mutluluk başlamış olur.
 
Teşbihte hata olmasın.
İadeyi ziyareti seyrederken birden aklıma bu masal gelmişti.
Arada tek bir fark vardı.
Bu sefer canavar zorla almamıştı.
Biz zorla vermiştik.
 
Gerçekten hiç düşündünüz mü; acaba sayın cumhurbaşkanımız köşkte yalnız başına kaldığında neler hissediyor?
Ortamı garip, havayı değişik, çevresindeki insanları çok farklı mı görüyor?
Hani köyde yaşayan birisinin birden bire kral sarayında etrafında hizmetçilerin dolaştığı, bir dediğinin iki edilmediği, kuş tüyü yataklar, arı sütlü kahvaltılarla başlayan günlere ne denli alışacağını ve nasıl bir haleti ruhiye geçireceğini tahmin edebiliyoruz.
 
Gerçi Türkiye'de Cumhurbaşkanı olmak böylesine konfori hayat anlayışından çok öteye farklı bir yaşam olacağını düşünüyorum.
Bu örnekleri sadece çok bariz bir farklılığı dile getirmek için verdim.
Zira Çankaya'nın insanları ne hale getirebileceğini,"Çankaya öncesi Demirel" ile "Çankaya sonrası Demirel" farklılığından çok iyi anlıyorum.
Bana öyle geliyor ki en büyük makama oturan kişi makam odasında garip bir esareti yaşıyor.
En büyük sensin ama senden daha büyük ve görünmeyen bir güce hizmet etmek zorundasın.
Tabiî ki hal böyle olunca ister istemez insan kendisini garip düşüncelerden alıkoyamıyor.
 
Sayın Gül'ün "iadei ziyaret" dönüşünde makam arabasına bindiğinde peşinde bakarken içimi garip bir ürperti sardı.
Ve Sayın Abdullah Gül'ün yerinde olmayı (o an) asla istemedim.
Sözde bir rivayete göre Gül'ün cumhurbaşkanlığı seçimi halka devletin barışması olarak nitelendirilmişti.
Hala da böyle düşünüldüğünü görüyorum.
Ve şahsen benimde en büyük temennin bu yönde…
 
Hatta bu yazıyı ve hikâyeyi yazarken, şöyle bir cümle kurmak istemiştim: "Sayın Cumhurbaşkanım bize derin devletin o ürkütücü yüzünün arkasındaki şefkat dolu babacan yüzünü gösterin."
"Halka hep tepeden bakan, sert ve ekşi bir surat görünümünde olan ve hiçbir zaman halkın içine girmeyen, buna rağmen halkı düşündüğünü de söyleyen, fakat halkın asla ulaşamayacağı yükseklikte gezen bir karakteri, bunların tam tersi bir yaklaşımla ve gerçek devlet vakurluğuyla halkını kucaklayan bir karaktere çevir."
 
*
 
Bugün… Evet, bugün çok daha farklı bir atmosferin havasını soluyoruz.
Sayın Abdullah Gül o korkunçlukları sinesinde söndürmüş, o azametli, korkunç suratlı ve ekşi yüzlü devletin maskesini düşürmüş sevecen ve babacan bir devlet görüntüsü eşliğinde yerini cumhurun ilk defa seçtiği başkanına devretti.
Dolayısıyla Türkiye uzun bir dönemin ardındaki bir ara dönemi de kapatıp yepyeni bir döneme adım atmış oluyor.
 
Şimdi ise toplum olarak,devlet olarak ve cemaatler olarak hepimizi önemli bir imtihan bekliyor.
Zira zoraki bir evlilikle başlayan şiddetli bir geçimsizliğin sonunda balayları başladı.
İşte ne olacaksa bu balaylarından sonra olacak.
Ya bu evlilik mutlu bir hayat sürecek, yahutta korkunç bir ayrılıkla, boşanmayla son bulacak.
İşte bunun olmaması için her alanda yepyeni bir üsluba ihtiyaç vardır.
Toplumsal uzlaşıdan tutun, toplumsal psikolojik rahatlamalara kadar bir dizi yeni anlayışlara ihtiyaç vardır.
Herkes kendi vesayetlerinden ve vehimlerinden kurtulmak zorundadır.
 
Devlet sayın Gül’ün Cunhurbaşkanlığı süresince bir çok vesayetinden kurtulmuş gibi gözükürken toplumun özzelikle cemaatlerin hala aynı minval üzere devam etmesi hiçte yakışmıyor.
Öyle bir zamana eriştik ki; o eski taraftarlık kisvesi altında at gözlüğüyle meselelere bakmak geride kaldı. Artık ideoloji yerini pragmatik bakışa bırakmış durumdadır.
Şundan emin olun ki özelde Türkiye genelde İslam alemi yepyeni bir eşiğe gelmiştir.
Modern çağın bütün güzelliklerini arkasına almış, hazır medeniyetin genlerine şırınga edilmiş Muhamedi Arabi (s.a.s) medeniyetinin inkişafıyla ortaya çıkmaya hazırlanan alternatif bir İslam medeniyetini dünyaya ve islam alemine deruhte edecek bir yapıya bürünüyoruz.
Gelecek yüzyılın islamın yüzyılı olması için bu aşının tutması lazımdır.
 
Feleğin çarkına inat kaderi ilahi eski Said'in şahsı manevisini bu hükümete Ahmet Davutoğlu şahsında teşahus ettirmiştir.
Artık sahte bir “ben varım ya…” başbakanından gerçek bir başbakana dönüşüm yapılmıştır.
Ve bu dönüşüm belki bütün nur talebelerinin ısrarlı yanlışlarına rağmen yapılmıştır.
Öyle ise tövbe istiğfar zamanıdır.
Birbirimize düşman kesilmektense oturup bir iç sorgulama geçirmek gerekir.
Ve zamanı çok iyi okumak lazım. Vesselam…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum