Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Bir toplantı: “İttihad-ı İslâm ve Şûrâ!”

Pazar günü İstanbul Kongre Merkezi’nde bir toplantıya iştirak fırsatı buldum. Toplantıya sebeb teşkil eden mevzu: “İttihad-ı İslâm ve Şûrâ!”

Sarsıcı iki kelime, iki mefhum. Yoklukları, ümmetin iki temel problemi olmuş; neticesi, içine düştüğümüz zelil ve perişan vaziyet; kahredici çaresizlik. Bu iki büyük hakikate sırt dönen iki milyara yakın Müslümanın bedelini kan, göz yaşı, acı ve ızdırabla, alçaltıcı bir zilletle ödediği iki hayat-memat meselesi.

İslâm dünyasının problemi meşveretsizlik ve ittihadsızlıktan başlamıyor şüphesiz! Asıl problem koyu bir cehl, sarsılmış zayıf ve taklidi bir iman ile sığ bir düşünce dünyasına gerilemiş olması. Düşünmeyen, bilmeyen, iman etmeyen, yaşamayan bir kalabalık. Ne meşveret ihtiyacını hissediyor, ne de ittihad etmesi gerektiğinin farkında. Farkında olsa bile yapabilecek gayret ve takata sahib değil.

Toplantının bir ihtiyaçtan doğmuş olması sevindiriciydi. İhtiyacını hisseden, gidermek için kolları sıvayacak, harekete geçecektir. Elli dokuzuncu vefat sene-i devriyesi münasebetiyle adına toplantı tertiblenen Bediüzzaman’ın tabiriyle, “ihtiyaç, medeniyete üstad”lık yaptığı gibi, bize de yol gösterecektir.

Mefhumların sıralamasında öncelik ittihada verilmiş olsa bile doğrusu “Meşveret ve ittihad-ı İslâm”dır. Meşveret ederseniz, ittihad etmeniz gerektiğini de farkedersiniz. Meşveret çok kafa ile düşünmek, çok dil ile ifade etmek, çok gönül ile yaşamakdır. Kesrette vahdeti aramak ve bulmakdır. Meşveret edenler her zaman doğruya çok yakın olacak, mükâfatlarını da muvaffakiyetle alacaklardır. Terkedenler ise hakikati hep kaybedecek, zelil ve mağlûb olacaktır.

Toplantıda ifâde edilenlerin hayatiyeti elbet de takdire şâyândı. Ama daha güzeli, toplantıyı tertib edenlerin farklı cemaat, tarikat ve grubları bir araya getirmede gösterdikleri gayret ve muvafakkıyetti. Davetiyede de görüleceği gibi Türkiye’nin belli başlı grubları toplantıda birer hatib ile temsil edilmişti.

Dikkatimi mucib olan, hatiblerin samimî bir gayretle, Bediüzzaman’ın sadece ümmete değil, bütün insanlığa, İslâmiyet adına açılmış geniş kucağında kendilerine bir yer bulmakta gösterdikleri samimi gayretti. Kimi doğrudan Risâle-i Nurların satırlarında bu yeri arayıp bulmuş, kimi hatıraların rehberliğinde aynı şeyi gerçekleştirmişti. Sürûr içinde, dikkate ve heyecanla dinledik.

Bediüzzaman Said-i Nursî’nin cemiyetin hemen her sınıfında gördüğü bu büyük mazhariyet, hiç şübhesiz İslâmiyet’in zaferiydi. Onun hissesi, ihlâs ve samimi gayreti, fedâkârlığı, azmi ile bir vesile teşkil etmekten ibaretti: Büyük bir vesile… Zaten kendisinin şükürle ifade ettiği yegâne vasfı kayıtlara “Kur’an dellalı” diye geçmiştir. Bihakkın ifâ ettiği, şerefli ve kudsî bir dellallık.

Toplantının zamanlama sebebi Üstad Bediüzzaman’ın vefat sene-i devriyesi gibi görünse de hakikat, cemiyetin meşveret ve ittihad ihtiyacını daha fazla hissetmeye başlamış olmasında saklı. Toplantının siyâsî çalkantı ve hercümerclerin ümid kırıcı atmosferinde hüsran yaşayan kitlelerin dayanışma ihtiyacından doğduğu açıktı. Bir nevi başa dönüştü, hakikate dönüş. Cemiyet kurtulmadan, cemiyet kazanılmadan, cemiyet ıslâh olmadan siyaset arenasında da parlak zaferlerin olamayacağı anlaşılmış gibiydi.

Toplantı tam zamanında hakikate yapılmış büyük bir dâvet olarak zihnimize kazındı. İnşaallah kudsî bir başlangıç olarak kalmaz, yeni başlayan parlak bir günün fecir aydınlığı olup aydınlık bir günle devam eder.

Cemaat, tarikat ve sair İslâmî grubların asıl hissetmeleri gereken ihtiyaçları, bilen ve düşünen, bildiklerini yaşayan nesiller yetiştirmek için daha ciddi kafa yormak ve cehd göstermektir. Ellerindeki muhteşem eser Külliyatı hazır kaynak olmasına rağmen, Nur talebelerinin bile bu meselede ciddiye alınabilecek bir mesafe kaydetmedikleri can yakıcı bir hakikattir. Bilmeyen ve düşünmeyen kitlelerin kalabalığı ile varabileceğimiz yer, varmak istediğimiz yer hiçbir zaman olmayacaktır, olamayacaktır.

Maddî ve mânevî himmetlerini dünyevî mekân ve müesseselere harcayan Müslümanlar, insan yetiştirmeyi çoktan unuttular, yahut çok sathî kaldılar.

Ümmet, dünyanın neresinde olursa olsun parmakla gösterilecek, İslâmiyet’i temsil edebilecek insanların kâfi mikdarda varlığına her şeyden daha çok muhtaçtır. Bu insanların Huda-i nâbit olarak yetişmelerini beklemek yanlıştır, yetiştirmemiz gerekiyor. Buna kafa yormalı, himmet teksifinde bulunmalıyız.

Uzatmayayım!.. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ile Şekercihan Derneği’nin bu toplantıyı tertib ederken gösterdikleri ittihadın da erken bir semeresi olan toplantıdaki geniş ittihadı tebrik ediyor, devamını hemen her saha ve zeminde temenni ediyorum.

Tembellik, bilgisizlik ve gayr-i İslâmî şuur sekâmetimizle, gelecek nesillerin intibahı önünde engel olmaktan vaz geçmeliyiz. Cidden âtî nesillerinin yolunda “mezar-ı müteharrik bedbahtlar” olduk. Bu kadarı yeter. Bir tevbe-i Nasuh ile temizlenmeli ve bir saâdet haşrinin başlaması için intibahımızla zemin hazırlamalıyız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
7 Yorum