Ahmet Nebil SOYER

Ahmet Nebil SOYER

Ayet’ül Kübra ve kelimeler

Lisede okuyordum. Altıyüz sahifelik cep defteri kalınlığında bir defterim vardı. O deftere birinci şua, meyve, Ayet’ül Kübra’yı kalemle yazmıştım. O günlerin mantığı ile yazmıştım. Yıllarca bu kitabı okuduk.

Üniversitede doktora yaparken roman terminolojisiyle tanıştım. Ayet’ül Kübra’nın roman olarak yazıldığını gördüm, onların roman olup olmadığını arkadaşlarla tartışmam çünkü roman terminolojisini bilmeyen bir kişiye sen bunu anlatamazsın. Bir de odunumun parası deyip bedava sadakat gösteriyorsa o zaman hiçbir şey diyemezsin. İdeolojik gruplarda doğmatiklerle bir şey tartışılmaz, onlar ne diyorsa öyle bakmalısın. Bizde iş daha iyiye gider diye eleştiri yapan yoktur, eleştirdiğin an sana bir kulp takarlar, demirciye gitsen yine kurtulamazsın.

Bütün dava Bediüzzaman’ın eserlerini en az yirmi ilim bilerek okuyan ve yazan, siyasilerle münasebet halinde, kültür ve sanat adamlarıyla iletişim halinde, her yerde her halü karda Bediüzzaman’dan bahsedecek bir şeyler bilen insanlar yetişmedi. Eğer böyle on adamımız olsaydı Risale-i Nur mektepte de okunurdu, üniversitede de.

Büyük bir sinema olur Ayet’ül Kübra. Tiyatro da olur, tek başına monolog olur çünkü zaten Bediüzzaman kainatın cüzlerini dinin rükünlerini karşısına alıp onlarla monologlar, dialoglar yapıyor. Ne yapsak, nasıl yapsak da bunu tiyatro gibi anlatsak. İngiliz parlamentosunun önünde ünlü Hint devlet adamı uzun süre yatmış ve “milletime hürriyet” demiş, her halde almıştır. Bediüzzaman için ağladın mı soruyorum? Geçen okurken ağladım “Üstadım şu kitabı, bu harika kitabı yazdın, öğrencilerin elinde pembe romanlar dolaşıyor bu neslin eline bunlar ne zaman girecek” dedim. Herhalde biz öldükten sonra. Küçükken derdi ki dadım “çoğu gitti azı kaldı büyüdüm ihtiyarladım çoğu gitti azı kaldı.” Necip Fazıl öyle diyor.

Sen arkadaşım! Okuma konusunda teoriler anlatıyorsun. Soruyorum şu Ayet’ül Kübra’yı bir lahzada, iki buçuk saatte okuyup, kelimelerinin altını çizip, sonra patlamaya hazır bir paskal fıçısı gibi şunları birine anlatayım deyip yanına aldığın bir kişiye bu ilahi tiyatroyu anlattın mı? Asıl mesele bu. Ders okumak mı ders anlatmak mı, başkasının imanının imdadına koşmak mı? Anlamadığın bir metinle nasıl başkasının imdadına koşacaksın? Haydi herkes şu eseri bir okusun iki buçuk saat ondan sonra izlenimlerini birine anlatsın, veya birine eseri verip birkaç gün sonra izlenimlerini alsın buna var mısınız? Yoksa ne anlatsan hikaye. “Anlamasan da ruhun kalbin tatmin olur.” Sanki konu bu. Bir başkası da mı senin gibi düşünüyor? Ben eminim bir şehirde iki yüz kişi bu eseri okusun iki buçuk saatte, sonra bak neler olur. Bütün mesele bu eserlerin gerektiği gibi okunmaması.

İstanbul’un fethinde üçyüz elli bin kişi her biri yedi kere sure-i Fetih’i okumuş ondan sonra saldırmışlar, biiznillah fetih olmuş. Bunu anlatan da bir Türk tarihçisi değil. Zvayk isimli Avusturyalı bir tarihi deneme yazarı. Bir tarihçiye anlattım “öyle bir şey yok” dedi, “sus itikadımı sallama” dedim.

“Şâhikalar ise süslü, sevimli, câzibedar olan dağların arkalarında azîm bir ziyâfetgâh, güzel bir seyrangâh, yüksek bir nüzhetgâh bulunduğunu hayal meyal gördüm.”

Şimdi Ayet’ül Kübra’nın başındaki açılış cümlesinde dokuz kanatlı bir cümle-i garibe var, onun birinin bir sıfatını tarayalım bakalım, kelimenin dünyası ne kadar müteal?

Bu dünyayı insanlara bir ziyafet yeri yapmış işte ayrıntısı.

“Bir ziyafetgâh yaptıktan sonra, zîhayatların çeşit çeşit, binlerce envâlarının nüshalarını o derece teksirini istiyor…“

Bu dünya misafirhanesine gelen her bir misafir gözünü açıp baktıkça görür ki “gayet keremkârâne bir ziyafetgâh.“

İkram etmek isteyen ve verdikleri, yarattıkları, hazırladıkları ikram etmekten zevk alan birisini gösteriyor çünkü ihtimam önemi gösterir, bütün ikram ettiği şeyler özel itina ile hazırlanmış. Bir şeftalinin arkasında ihtimam gizli değil mi?

Ziyafetgah burası, geçici ziyafetgah ama bu kadar itina ile önemsenen insanlar ve canlılar. Ama kabirden sonraki ziyafetgah daha şaşaalı ve daha mutantan.

”Ebedî bir ziyafetgâhı ister ve devamla muhtaçların da devam-ı vücudunu iktiza eder. Zira, nihayet bir sehavet, harika bir kerem, daima halka ihsan ve in’am etmek iktiza eder.“

“Kabir nuranî bir ziyafetgâh ve bağistana açılan bir kapıdır.”

Kabirden sonra bu ebedi ziyafetgaha gidilecek, o halde kabir korku gerektirmeyen bir yer.

Burada cümle iki boyutlu ebedi saadetin ziyafetgahı var ama aynı zamanda sürekli bir ceza yeri şekavet-i daima hapishanesi de var. “Saadet i ebediye ziyafetgâhının ve şekavet-i daime hapishanesinin kapıları açılacak.”

Aşağıdaki cümle ziyafetgah konusundaki en etraflı cümle, ayrıntı vermiş Bediüzzaman.

“Hem cemâl-i rahmetini ve hüsn-ü şefkatini ve kemâl-i rububiyetini zîşuurlara göstermek ve onları şükre ve hamde sevk etmek için bu kâinatı öyle bir ziyafetgâh ve bir teşhirgâh ve öyle bir seyrangâh ki, hadsiz çeşit çeşit, leziz nimetler ve gayet antika, hadsiz harika san’atlar içinde dizilmiş bir tarzda halk eden bir Sâni-i Rahîm ve Kerîm, hiç mümkün müdür ve hiç akıl kabul eder mi ki, o ziyafetgâhtaki zîşuur mahlûklarla konuşmasın ve onlara o nimetlere mukabil elçileri vasıtasıyla vazife-i teşekküriyeyi ve tezahür-ü rahmetine ve sevdirmesine karşı vazife-i ubudiyeti bildirmesin.”

Ziyafethanenin düzenlenmesi de insanları onlara karşı şükür ve hamd için. Nimetler itinalı insan da onlara itinalı ibadet ile karşılık vermeli.

İnsan ölümle ebedi bir ziyafet yerine çağrılıyor, endişeye gerek yok.

“Ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennete çağırılıyorsunuz. Öyleyse, kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz. “

Risale-i Nur’da kelimeler nasıl geniş dünyalar açıyor, onları açmadığınız sürece dar bir dairede kalırız. Bediüzzaman bizi o kelimelerin dünyasına çağırıp darlıktan kurtarıyor. Kelime önemli, ona önem vererek okumalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum