Acıyalım mı gülelim mi?

Amerika Rusya’ya küsmüş
Bizim takım kümeye düşmüş
Bir kilo et bin liraymış
Umurumda mı dünya
Sen varsın ya!
Gerçekten insan bir sevgili buldu mu, o sevgilinin sunduğu hayat şablonunda kendisine de bir yer edindi mi hiç bir şey insanın umurunda olmaz.
Bu sebeple ben de kendime hayatımın en güzel sevgilisini bulduğumdan bu yana halı âlemin hiç bir rezillikleri umurumda olmamış.
Dünya çapındaki küresel hiç bir korku evrensel hiç bir taun kâinatı bile ihata edecek hiç bir felaket benim psikolojimi bozacak bir halet yaşatmamıştır ve yaşatmaz da.
Zira ben "mesleğimin muhabbetiyle" yaşayanlardanım.
Evet, benim sevgilim benim mesleğimdir.
Benim mesleğim ise Kur’an hakikatleridir.
Çünkü Üstadım; “kâinattaki en büyük mesele iman meselesidir." diye buyurduğu gibi: “Ayrıca bu mesele için bir insanın İngiliz Fransız kadar kuvveti olsa ve aklı da varsa hiç tereddüt etmeden bu hakikate harcar" diye de tembihlemişti.
İşte bu düsturlardan dolayı hamdolsun kendimi bildiğimden bu yana hayatta en büyük lezzeti alanlardanım.
Çünkü içinde bulunduğum Sefine-i Rabbaniye’de sırtımdaki yükü indirmiş üzerine de oturmuş kâinatı okumaya çalışmışımdır.
Bu perspektiften kâinatı okuyorken zaman zaman halı âleme de nazarlarım ilişmiyor değil.
İnsanlığın genel durumundan Türkiye’nin girdiği dolambaçlı yollara bakıp bazen tebessüm bazen de acımtırak gözlerle temaşa etmişimdir.
Hele ülkemizdeki bazı tartışmalara ise gülme ile acıma arası bir noktada bakmış bu kısır döngülerin sebebini de kendime sormamış değilim.
*                           *                        *
Hakikaten bu kadar anlı şanlı insanlarımız neden bazı konularda bu kadar sığ düşünüyorlar.
Sinnen cismen rütbeten büyük birçok insanımız, sözde çağdaş muasır medeniyetler seviyesi uğruna hayatlarını peşkeş çektikleri halde neden çağdaşları olan dünya medeniyetlerinden hala bihaberler?
Son günlerin en büyük tartışması “din ve dini cemaatlerin" demokrasi düşmanı ilan edilmesi değil mi?
Öyle ki bu cemaatleri ve mensuplarını tamamen yok etmek gerekliliği üzerinde duruluyor.
Yani ellerinden gelse hepsini bir kaşık suda boğacaklar.
Oysa bu çağdaş muasır medeniler (!) başlarını kaldırıp dünyaya baksalar eminim ki bu söylediklerinden hicap duyacaklardır.
Çünkü dünya ile bunların arsında en az 300 yıllık bir mesafe vardır.
Bugün dünyanın en büyük filozofu olarak bilinen Habermas’ı bilseler ve onun teorisini, onun teorisinin tüm dünya bilim adamları tarafında araştırıldığını bilseler ne diyecekler acaba?
Haydi diyelim ki Bediüzzaman’ı dinlemek istemiyorlar.
Bediüzzaman’ın hazır medeniyetle Kur’an medeniyeti kıyaslarını, hazır medeniyetin “kokmuş, tefessüh etmiş” kurallarının insanlığı büyük çıkmazlara götürdüğünü, artık insanlığın mutlak surette “Kur’anın ter-u taze kurallarıyla” yönetilmesi gerektiği vurgusunu görmezlikten gelsinler.
O zaman kendi kıblegahları olan batı medeniyetçilerinin derslerini dinlesinler.
Evet, yukarıda dediğim gibi bugün dünyanın en gözde filozofu, üstelik “metodik” bir ateist olan Habermas’ı dinlesinler.
Habermas ne diyor;
“Post-seküler toplumda din mutlaka olmalı” diyor.
“Habermas’a göre insan haklarının temelinde İbrahimi dinlerin önemli etkileri vardı; eşitlik, birbirine saygı, doğal haklar için mücadele gibi prensiplerin ana rahmi İbrahimi dinlerdi. Fakat modern toplumda din hayattan dışlanmış ve vicdanlara hapsedilmişti. Dinin günlük hayattan kovulması hayatı anlamsızlaştırmış ve içeriksizleştirmişti. Özellikle ekonomik hayatta insan davranışını motive eden tek hedef kar maksimizasyonu olmuştu. Açgözlülük, para hırsı, güç ve iktidar tutkusu insanı amaç olmaktan çıkarmış bir araç haline getirmişti. İnsanın yeniden amaç haline getirilmesi gerekiyordu, bunun için de dinin yeniden kamu alanına dönmesi sağlanmalıydı. Güce ve paraya tapma ancak dini ahlakla gemlenebilirdi. Ateistler ve hümanistler yeni toplumda dini cemaatlere de yer vermeliydi.” (Richard,2006)(Köprü-2007-Sayı:99)

Aslında Habermas bununla da kalmaz daha da ilerliye götürüyor.
“Onun enteresan ve çok yeni olan ikinci görüşüne göre ise dini cemaatlerin de hem kamu alanında hem de daha ileri boyutta tüm yasama ve yürütme süreçlerine katılabilmelerini öngörür ve böyle bir topluma da “Post-seküler toplum” adını verir.
Bu ilginç teori sadece akademik mahfillerde seslendirilen bir felsefi spekülasyon değildir. Tüm üniversiteler ve araştırma kurumlarında yoğun şekilde tartışılan ve nasıl yürürlüğe sokulabileceği araştırılan bir olaydır. Benim de içinde bulunduğum (ben Avrupa Müslümanlarının temsilcisi olarak çalışıyorum) bir araştırma grubu (Avrupa’nın 15 ülkesinden 22 Profesör) Avrupa Parlamentosu’nun bir projesi olarak (EPOS) Habermas’ın teorisinin nasıl uygulanacağı üzerinde çalışmaktadır. Avrupa Birliği’nin “açık toplum” kurmaya yönelik sağlam bir iradesi olduğu anlaşılmaktadır.”(Köprü dergisi Kamusal Alanda Din- Siyaset- Toplum İlişkileri /2007 sayı 99-Bünyamin Duran)
*                           *                         *

Evet, yukarda ki alıntıdan da anlaşıldığı gibi bugün dünya vardığı nihai noktada kesinlikle dinsiz olunamayacağını kabul ediyor.
Hatta kabul etmekle kalmıyor cemaatler vasıtasıyla yaptırım gücünün de olması gerektiğini de kabul ediyor.

Şimdi siz söyleyin; bu gülünç duruma ne demeli?
En büyüklerimiz en aydınlarımız şu anki dünyanın neresindeler?
Bediüzzaman’ın yıllar önce “Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum.” dediği hakikat tüm çıplaklığıyla ortada değil mi?
Garbın aydınları ve filozofları garb cemiyetlerinin manevi temellerinin sarsıldığını kabulleniyor ve yaşam felsefelerinin tam zıddına dine yöneliyorlar da bizimkiler hala o vebanın, o taunun kollarına atılmak istiyorlar.
Ne diyeyim Allah izan versin…

[email protected]

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.