Ahmet Nebil SOYER

Ahmet Nebil SOYER

Acip ve acaip

Bediüzzaman acip, acaib, kelimelerini yer yer kullanır. Hepsinde insanın hayal ve latifelerinin varamadığı, aklının ihata edemediği büyüklük ve mudill, müphem şeyler için kullanır. Bediüzzaman Kur’an’ın üslubunu iyi massetmiştir, dolayısıyla bu kelimeye genişlik ve büyük bir muhit getirir. Mesela on iki gezegenden bahsederken onlar hakkında bilgisi vardır ama bahsin gereği kısa keser ve onlarla ilgili bilgileri Allah’a havale eder. “On iki seyyarenin acaibini ilm-i muhiti ilahiye havale edip…” der. Hakikaten bu komşu gezegenlerimiz hakkında astronomide çok bilgi var. Bediüzzaman onlar hakkında bilgi vermez, astronomiye havale etmez, Allah’a havale eder çünkü astronominin de bilgileri bu konuda sınırlıdır. Kendisi bu muhit şey hakkında bir şey söylemez veya söylemek istemez.

Peygamberimizin (asm) Miraç seyahatini anlatırken gördüklerini de yine bu kelimelerle anlatır. “Acaib-i mülk ve melekutu görüp…”

Dünyadaki şeyler bizim kafamızın alacağı geometride şeylerdir, hepsi bize ayarlıdır, çünkü onları kullanan biziz. Koyunun geometrisi bize göre diğerleri de ama Miraç’ta görülen şeyler dünya geometrisi ile değil. Mesela Cebrail’in bir kanadı bir dağı kaplıyor, onun için Cebrail ile ilk defa karşılaşan Nebiyy-i Zişan çok etkilenir. Miraç’ta ayrıca “Acaib-i sanatını görmüştür.” Miraç yine “mahşer-i acaib bir seyahat”tir. Allah’ın, dünyadaki sanatları da acaib ama semadaki acaibler daha farklı. Herşeyi anlatmamış çünkü bize göre değil. ”Eğer benim bildiğimiz bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz” diyor Peygamber Efendimiz (asm).

Dünya bir mahşerdir yani Allah’ın sanatlarının görüldüğü yer bu yüzden Bediüzzaman dünyayı “Mahşer-i acaib olan koca arz” olarak tesmiye eder. Aynı zamanda yeryüzü Allah’ın acaib sanatları ile doludur.

“Hadsiz acaib-i sanat içinde yeryüzünün rahmani sofrasında yalnız kudretin şekerlemeleri olan dutların nevilerine bak, kemal-i rahmet–i sanatı gör.”

Dut bir örnek, hepsine bakın diyor. Dut kudretin şekerlemesi ya portakal, ya muz daha neler neler ama bakmayı öğütler, hepsi mucize. Seyri lezzetinden daha güzel. Yine dünya “mahşer-i acaib bir şecere-i kudrettir.” Bu acaipler içinde acaibi görmeden yaşamak da acaib bir körlüktür, tabii benim için.

Dünyadaki sanatlar acaibdir. “Evet acaib-i sanat ve garaib-i hilkat noktasında cüziyat külliyattan geri değil, çiçekler yıldızlardan aşağı değil, çekirdekler ağaçların madununda değil.“ Çiçekler yıldızlardan acaiplik noktasında geri kalmaz.

Sanatkar Allah memleketi idare ediyor ve sanatlarını gösteriyor, onlar acaib. ”Çünkü bütün memleketi idare eden ve bu sarayı yapan ve bu acaibi izhar eden”indir. Dünyadaki acaib efalini de zikreder Allah kitabında.

Bediüzzaman kendini “Ehul acaib” olarak isimlendirir, aynı zamanda o “ibn-i emmül garaib”dir.

Dünya da acaibdir dünyanın en harika canlısı insan da acaibdir. ”İnsanın fıtraten malik olduğu camiiyetin acaibindendir ki o vücutta gayri madud mizanlar vardır.”

Bir de hayreti alalım. “Dünya dahi meyveleri ahiret pazarına gönderilen bir şecere-i hayretnümadır.” Meyveleri ahiret pazarına gönderilen bir hayret verici ağaçtır, hayale bak. Pazarda mallar kalitesine göre alıcı bulur. Dur bakalım ne olacak?

Ahiret de bir mahşer-i acaibdir. İnsan onun kapısını açacaktır. O acaipleri görünce ne yapacağız? Allah Allah!

Peygamberimiz (asm) için de acaibi kullanır. “Yoksa yüz sene şu zamanda şu cezirede kalsak yine o zatın garaib-i icraatını ve acaib-i vezaifinin yüzde birini tamamen ihata edip temaşasına doyamayız.”

İnsan Allah’ın acaib sanatlarını seyreder ama Allah da kendi sanatını seyreder. “Kendi acaib-i sanatını kendi temaşa eder.“ Bir ressam önce kendi eserine bakar sonra halka açar, aynı kanun.

Gökyüzünde de dünyadaki acaib-ı sanat seyredilir. “Gökyüzünün birer gözü (yıldızlar) Cenab-ı Hakk’ın acib-i masnuatına bakıp temaşa ederler.” Yani “Semavat hadsiz gözlerle zemindeki acaib-i sanat-ı ilahiyeye bakıp temaşa ederler.“

Bediüzzaman farklı bir dünyada yaşamış, bizim baktıklarımız, gördüklerimiz alalade varlıklar, harika da olsalar, o başka bir zaman ve mekan diliminde yaşamış. Bizi o harika dünyaya çekmek istemiş ama biz orda mıyız acaba? Maverada sanki. Sanki’si fazla zaten maverada.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum