Yükseköğretim Kurulu ve Üniversiteler

Bugünkü YÖK’ün kuruluşu

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK)’ün kuruluşundan önceki yıllarda, Türkiye’de yükseköğretim sistemi şu şekildeydi.
□ Üniversiteler,
□ Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı akademiler,
□ Milli Eğitim Bakanlığı ve diğer Bakanlıklara bağlı meslek yüksekokulları ile konservatuvarlar,
□ Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı üç yıllık eğitim enstitüleri,
□ Mektupla öğretim sistemi (YAYKUR) olmak üzere beşe ana başlıktan oluşmaktaydı.

Yükseköğretimde mevcut durum

1981 yılında çıkartılan 2547 Sayılı Yüksek Öğretim Kanunu ile yukarıda bahsi geçen tüm akademik kurumlar tek bir çatı altında akademik ve idari yönden Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) bünyesinde toplanmıştır. Bugün 80 vakıf üniversitesi, 130 devlet üniversitesi, 8 milyonun üzerinde öğrencisi, 185 bin akademik personeli ile 2022-2023 eğitim öğretim yılına bu hafta tüm üniversiteler aynı anda başlamış durumdadır.

YÖK’te yeniden yapılandırma ve revizyon ihtiyacı

Her ne kadar geçmişte birçok akademik kurumlar Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olsa bile 12 Eylül 1980 ihtilalinin sonucu olarak Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) acelece kurularak, ilk kuruluşundan günümüze kadar birçok problemleri beraberinde taşımış ve günümüze kadar gelmiştir. Geçmiş yıllarda her ne kadar 2547 sayılı kanunda birtakım iyileştirmeler ve değişiklikler yapılsa da yine de günümüz ihtiyaçlarına tam anlamı ile cevap verebiliyor diyemeyiz. Üniversitelerin değişik kademelerinde almış olduğum 10 yıllık lisans, yüksek lisans ve doktora eğitim süreçleri, 20 yıl idari, 30 yıl kadar akademik tecrübelerimi dikkate aldığımda, Yüksek Öğretim sisteminin ciddi ve yeniden yapılandırılmaya ve revizyona tabi tutulmasına gerek vardır düşüncesindeyim.

Yüksek Öğretim Kurumları (YÖK) Bakanlığı kurulmalıdır

Bundan 12 yıl önce Suriye’ye Akademik Araştırma ve Dayanışma Vakfı (ADAG) olarak bir ziyaretimiz olmuştu. Tabiatıyla akademik misyona sahip bir STK olarak, Suriye Yüksek Öğretim Bakanlığı ile iletişime geçerek o zamanki bakan seviyesinde yetkililerin heyetimize yapmış oldukları sunum ile Türkiye Yüksek Öğretim Kurumları ile ortak projelerini ve çalışmalarını bizlere anlatmışlardı. O günden beri ülkemizde de Yüksek Öğretim Kurumları Bakanlığının olmasını değişik platformlarda dile getirmişimdir. En azından böyle bir bakanlık olmasa bile, Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmasının, YÖK’ün daha iyi bir alt yapıya sahip olması ile birlikte daha verimli yönetilebileceği kanaatindeyim.

Rektör seçimleri ve rektör atamaları

1981 yılına kadar 2547 sayılı YÖK kanunun çıkmasından önce, üniversite rektörleri kendi kurumlarında sadece öğretim elamanları tarafından yapılan seçim sonucuna göre atanıyorlardı. 1992 yılına gelindiğinde rektörler bağlı oldukları üniversitenin öğretim üyeleri tarafından seçilerek ilk 6’ya giren adaylar YÖK Başkanlığına teklif ediliyordu. Daha sonra YÖK tarafından 6 adaydan 3 aday elenerek, geri geri kalan 3 aday Cumhurbaşkanlığı Makamına arz ediliyordu. Cumhurbaşkanlığı tarafından 3 adaydan birisi uygun görülerek rektör olarak ataması yapılıyordu. 2016 yılına gelindiğinde ise Rektörlük seçimleri üniversitelerin inisiyatifinden alınarak kaldırılması daha uygun olacağı belirtilmiştir. 1992 yılında değişiklik yapılan rektörlük seçimlerinde, yakından gördüğüm kadarıyla bir takım aksamalar vardı. Herhangi bir rektör adayı hocamız adaylığını koyduğunda gizli oylama ve açık sayım yapılsa bile rektör olacak adaya oy vermeyen öğretim üyesi bulunduğu üniversite yeni yönetim tarafından dışlanabiliyordu. Rektöre oy verdiğini (doğru veya yanlış) bir şekilde açıklayanlar ise üniversitenin yönetim kadrolarında aslan payını alabiliyorlardı. Bu durum netice olarak öğretim üyelerinin çalışma performansını ve motivasyonlarını olumsuz yönde etkiliyordu. Aslında bana göre en iyi sistem şudur: Üniversitede bulunan tüm akademik personel, yönetim kademesinde yer alan idari personel, her fakülte ve yüksekokulda bulunan öğrenci temsilcileri tarafından oluşturulan seçmen listesi ile yapılan seçim sistemi olmalıdır. En iyisi bu şekildedir. Şayet bu olmayacaksa üniversite rektörleri aynen Vali atamalarında olduğu gibi mülki idare amirleri arasından liyakatli olanlar Cumhurbaşkanlığınca ataması yapılarak yönetilmelidir. Eğer şu anki mevzuata göre rektör ataması yapılacaksa, üniversitede kadrolu profesörler içerisinden, üniversiteyi en iyi tanıyan ve bilen, şehrin mülkü idarecileri ile uyum içerisinde çalışacak bir akademisyen profesörün atanması en uygunu olacağı kanaatindeyim.

Rektör Yardımcıları

Her üniversitede en az üç Rektör yardımcısı olmalıdır. Yardımcılarının birisi akademik, diğeri idari bir diğeri ise öğrenci tarafını temsil etmelidirler. Rektör yardımcıları atanan yeni rektör tarafından uygun görülen üniversitenin kadrolu profesörleri arasından tercih edilerek atanmalıdırlar.

Genel Sekreter, Daire Başkanları ve Şube Müdürleri

Genel sekreter, genel sekreter yardımcıları, daire başkanlarının ataması, YÖK tarafından yapılan sınav sonucu ve görev süreleri ve kıdemleri dikkate alınarak yapılmalıdır. Ayrıca daire başkanlıkları bünyesinde faaliyetlerini sürdüren şube müdürlüklerinin işlevleri ve misyonları günün ihtiyacına göre yeniden şekillendirilerek isimlendirilip ona göre YÖK tarafından kadro tahsis edilip atamaları yapılmalıdır. Üniversitelerde bulunan daire başkanlarına da taşrada çalışan daire başkanları gibi makam tazminatı aynen verilmelidir. Bil şehrin belediyesinde çalışan bir daire başkanına verilen kanuni haklar neyse üniversitesindeki daire başkanlarına da aynı hakların verilmesi gerekmektedir.

Fakülte ve yüksekokul sekreterleri

İlgili fakülte ve yüksekokul sekreterleri yine YÖK tarafından belirli kriterler çerçevesinde sınava tabi tutularak görev süresi ve kıdemi göz önüne alınarak atanmalıdırlar. Fakülte ve yüksekokul sekreterliklerine atamalarda suiistimal ve adam kayırmacılığı önlemek bakımından merkezi sistem sınav YÖK tarafından yapılmalıdır. Fakülte ve yüksekokul sekreterlikleri atlama taşı gibi kullanılmamalıdır. Bu görevlere layık olan ve kıdem süresi yüksek olanlar hiyerarşiye dikkat edilerek atamaları yapılmalıdır. Yeni atama ve yükseltme yönetmeliklerinde ben yaptım, oldubittisine son verilmelidir. Emekli olan, herhangi bir nedenle boşalan bir yere atama yapılırken yeni gelecek personelin eğitimine, görev süresine, yaptığı görevlere bakılarak hakkaniyet ve liyakat ölçülerinde ataması yapılmalıdır.

Ek ders ücretleri

Üniversitelerde öğretim elamanlarının ek ders ücretleri dört farklı kademede düzenlenmektedir. Öğretim görevlisi, Dr. öğretim üyesi, doçent ve profesörlerin ek ders ücretleri ayrı ayrı kat sayılar ile çarpılarak belirlenmektedir. Bu farklı ödeme türlerinin öğretim elamanları arasında aynı süre ve aynı dersi vermesi göz önünde alındığında performansı ve motivasyonu olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır.

Araştırma görevlileri

Üniversiteye araştırma görevlilerinin alınmasının asıl hedefi öğretim üyesi yetiştirmektir. Günümüze geldiğimizde öğretim üyesi üniversitelerin bünyesinde yer alan enstitülerde yüksek lisans ve doktora eğitimleri verilmektedir. Akademisyen adayları kendilerini yetiştirerek bu seviyelere gelmeleri artık günümüzde kolaylaşmıştır. Bir araştırma görevlisinin yetişmesi için harcanan süre en az 8-10 yıl sürebilmektedir, öyle oluyor ki, bazen 20 yıl süre ile hala çalışan kadrolu araştırma görevlisi görmek mümkün olabiliyor. Bu ise devlete ve o üniversiteye ayrı bir yük demektir. Üniversitelerin, öğretim üyesini açığını mevcut öğretim elamanlarından veya yetişmiş doktoralı mezunlardan karşılaması daha verimli olacaktır.

Öğretim üyesi atama ve yükseltme kriterleri

Öğretim üyeliğine atamalarda her üniversitenin kendine göre farklı bir atama ve yükseltme kriterleri bulunmaktadır. Bunun yerine Türkiye’de merkezi sistem öğretim üyesi atama ve yükseltme kriteri getirilerek bu konuda da farklı uygulamalardan kaynaklanabilecek muhtemel problemler ortadan kalkmış olacaktır. Ayrıca üniversitede çalışmakta olan bir öğretim görevlisi veya bir araştırma görevlisi için yeniden öğretim üyesi ilanına çıkılmasına gerek yok sanırım. Bir yerde y uzun yılar hizmet vermiş, yetişmiş bir akademik personel kendi kurumu içerisinde atama ve yükseltmeye tabi tutularak yeniden değerlendirilmelidir. Birçok üniversitemizde yüzlerce akademisyen öğretim görevlisi ile araştırma görevlileri doktoralarını bitirmiş oldukları halde bu uygulamadan negatif olarak etkilenmekte ve çalışma motivasyonlarını kaybetmektedirler.

Yükseköğretimde merkezi atama ve yükseltme yönetmeliği

Öğretim üyesi atama ve yükseltme yönetmelikleri, her üniversitede farklı farklı olacağına YÖK’ün çıkaracağı tek bir yönetmelikle uygulanabilir duruma getirilerek tek çatı altında birleştirilebilir. Her üniversitede uygulanan ayrı ayrı kriter ve yönetmeliklerin başvuru yapan adaylarda eşitlik ilkesine uymayacağı kanaatindeyim. Öğretim üyeliğine atama yönetmeliğinde, acil ve ihtiyaç olan yerlerde, dil ve yayın kriterlerine bakılmaksızın atama yapılabilir şartı üniversitelerin tüm birimleri için fark gözetmeksizin aynı şekilde uygulanmalıdır.

Öğretim üyesi atama ve yükseltmelerinde istenen ilan koşulları

Bir üniversitede, doçent olmuş bir akademisyeni, profesörlüğe veya bir doktor öğretim üyesini doçentliğe yükseltme veya atama yaparken verilen ilanlara koşul yazma adeta mecburi veya gelenek halini almış durumda. Eğer üniversite olarak bir akademisyen ilanına çıkılıyorsa o ilanın mevcut mevzuata göre rekabete açık olması gerekir. Bu durumda kişiye özel şart yazmak etik ve adil olamaz. Bunun yerine etik ve adil olma adına; bölümde çalışan doktorasını bitirmiş kadrolu araştırma görevlisi ve öğretim görevlisi için ilana çıkmadan görevde yükseltme mevzuatına göre ataması yapılmalıdır. Eğer, dışarıdan yeni kadro tahsis edilerek atama yapılacaksa bunlar için ilana çıkılabilir. Müspet rekabet ortamının oluşması adına, ilana herhangi bir şart yazılmadan çıkılabilir. Eğer şerh yazılacaksa o anabilim dalı adına yazılır ve sınırlandırma bir nebze olsun getirilebilir. Kadrolu bir öğretim elamanının yeniden atanacakmış gibi ilan verilmesine ve bu ilanlara koşul yazılmasına gerek kalmadan atanması ve yükseltilmesi daha kolay ve kalıcı bir seçenek olur. Yani burada esas dikkat edilmesi gereken nokta; rekabet, hakkaniyet, adalet, liyakat ve etik esas olmalıdır. Aksi takdirde, bunlara uyulmadığı durumlarda, idarecilerin toplum nezdinde kendi liyakatlerinde erime ve çürüme başlaması kaçınılmaz olacaktır.

Pedagojik formasyon

Pedagojik formasyon konusunda, lisans mezunu öğretmen adayları, ayrıca herhangi bir eğitime ve kursa tabi tutulmadan, eskiden olduğu gibi, lisans eğitimi süresi içerisinde, pedagojik formasyon derslerini almalıdırlar. Ayrıca bir yıl gibi ek bir süre, maddi gider karşılığında bu eğitimi almaları öğrencilerin motivasyonlarında olumsuz etki bırakacaktır. Ücretli pedagojik formasyon kursları, Fen Edebiyat Fakültesi mezunu öğretmen adaylarına değil de, farklı meslek alanlarına sahip olanlara verilmelidir.

Lisansüstü eğitim sınavları

Bilindiği üzere, yüksek lisans ve doktora eğitimleri için, üniversitelerin fen, sosyal ve sağlık bilimleri enstitüleri ile ilgili bölümler tarafından, belirli tarihlerde, yılda iki defa olmak üzere sınav düzenleyerek başvuran adaylar arasından seçim yapılmaktadır. Enstitülerce yapılan yüksek lisans sınavlarında genellikle ALES notu ve lisans bitirme notu ile yazılı ve sözlü sınavları etkili olmaktadır. Doktoraya girişte ise buna ayrıca yabancı dil puanı (55) şartı getirilmektedir. Üniversite enstitülerinde, öğrenci sayıları bazen fakülteleri bile geçmektedir. Bir bölümde okuyan lisans öğrenci sayısı kadar yüksek lisans öğrencisi görmek mümkündür. Her üniversite yılda iki defa olmak üzere farklı tarihlerde farklı ana bilim dallarında lisansüstü sınav yapılacağına, YÖK tarafından yılda bir kez olmak üzere lisansüstü bilim sınavları alanına göre yapılır, öğrenciler merkezi sistem yerleşerek aynen lisans sınavlarında olduğu gibi kazandıktan sonra kayıtlarını yaparak eğitimlerine başlamalıdırlar. Bu şekilde yapılan merkezi yerleştirmelerde akla gelebilecek herhangi bir olumsuzluk sorusu olmamış olacaktır.

Öğretim görevlisi atama

Gerek meslek yüksekokulları ve gerekse fakültelere istihdam edilecek öğretim görevlileri ALES ve YÖKDİL puanlarına göre alınmalıdır. Fakültelere atanacak öğretim görevlilerinden istenen yabancı dil şartı Meslek Yüksekokullarına atanacak olan öğretim görevlilerinden de istenmelidir. Aksi takdirde bir tarafta yabancı dil şartı varken diğer tarafta olmaması adayların eşitlik ilkesine de aykırı bir durumdur.

Akademisyenlere idari görev verilmemelidir

Mümkün olduğunca akademisyenlere geçici olarak vekaleten daire başkanlığı gibi benzeri idari görevler verilmemelidir. Bir akademisyen, öncelikle üniversitedeki öğrencilere eğitim vermek, proje üretmek ve kendisini yetiştirmekle meşgul olmalıdır. Geçici, uzun ömürlü idari görevler maalesef akademisyenlerimizin performansını her zaman düşürmekle kalmıyor aynı zamanda ilerlemesine de engel teşkil etmektedir.

MEB’de öğretmenlere verilen eğitim ve kırtasiye ödeneği akademisyenlere de verilmelidir

Güz dönemi başlarında Milli eğitim Bakanlığında görev yapan öğretmenlere verilen eğitim öğretim ve kırtasiye yardımı akademisyen hocalarımıza da verilmelidir. Neticede akademisyenin de görevi öğretmenlik olduğuna göre aynı desteğin akademisyenlere de yapılması gerekir.

Kuruluş geliştirme ödenekleri

1992’den beri olsa gerek Anadolu’da yeni kurulan üniversitelere kuruluş geliştirme ödeneği adı altında akademik personele ek ödenek verilmektedir. Bu ödenek oranları ve miktarı üniversitenin bulunduğu ilin gelişmişliğine veya o üniversitenin gelişmişlik sürecine bağlı olarak değişmektedir. Mesela; Erzurum ilinde yer alan Atatürk Üniversitesinde çalışan akademisyenlere kuruluş geliştirme ödeneği ödenmezken aynı ilde yeni kurulan Erzurum Teknik Üniversitesi akademik personeline kuruluş geliştirme ödeneği verilmektedir. Kuruluş geliştirme ödenekleri akademik personele verildiği gibi üniversitelerin gelişiminde rol alan idari personele de verilmelidir. Ayrıca akademik personele verilen kuruluş geliştirme ödeneğinin akademisyenler arasında farklı oranlarda verilmesine son verilerek her akademisyene aynı oranda katkı yapılarak eşitlik sağlanmalıdır.

Öğrenci yönetmelikleri

Hangi üniversiteye bakılırsa, birbirinden farklı öğrenci yönetmeliklerine rastlamak mümkündür. Bu yıl hemen hemen tüm üniversitelerde birlikte kayıt dönemine girildi, aynı tarihte açıldılar. Burada olduğu gibi, öğrenci yönetmeliklerinde de ortak bir paydada buluşmak mümkün olsa gerek. Burada yine görev YÖK’e düşmektedir. Ortak bir öğrenci yönetmeliği hazırlanarak aynı koşullarda ara vize, final ve bütünleme ve geçme dereceleri uygulanabilir. Örneğin: bir üniversitede hem kısa vize hem ara vize varken bir başka üniversitede iki ara vize var, bir diğerinde tek ara vize var. Bir üniversite bütünleme varken diğerinde maalesef yoktur. Bu farklılıkları yine öğrencilerin faydasına olacak şekilde aynı paydada eşitlemek ve ayarlamak gerekiyor düşüncesindeyim.

Otomasyon uygulamaları

Bildiğimiz gibi üniversitelerde kütüphane, personel, elektronik belge yönetim sistemi, hastane bilgi yönetim sistemi, öğrenci bilgi sistemi gibi birçok otomasyonlar yer almaktadır. Farklı üretim süreçlerinden geçen otomasyon programlarına harcanan giderler, YÖK tarafından tek elden meydana getirilen ortak uygulamalar ile desteklenirse genel olarak ekonomik açıdan kazançlı çıkılacaktır.

Açıktan (öğretim/araştırma görevlisi) atama

Tüm üniversitelerde öğretim elamanı alınırken ilana çıkılmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi burada ister istemez bir takım olumsuz gelişmelere rastlamak mümkün olabilecektir. Muhtemel problemlerin olmaması adına, merkezi sistem öğretim elamanı alınacaksa, YÖK tarafından yılda iki defa yapılarak üniversitelerinin ihtiyaçları doğrultusunda görevlendirmeler aynen KPSS de olduğu gibi ÖSYM tarafından yapılmalıdır.

Akademisyenlerde emeklilik yaşı eşitlenmelidir

Mevcut mevzuata göre üniversitelerde görev alan öğretim görevlisi ile öğretim üyesi arasında emeklilik yaşında iki yıl fark vardır. Tüm öğretim elamanlarının emeklilik yaşları 67 veya 65 olarak eşitlenmelidir.

Yeterli bina ve teçhizat ve akademik personele sahip olmayan üniversitelerde durum

Yeterli bina ve teçhizata sahip olmayan üniversitelere fakülte, yüksekokul, meslek yüksekokulu veya bölüm açma izni verilmemelidir. Günümüzde buna sık rastlamak mümkün. Mesela 30 yaşındaki bir üniversitenin 15 yaşındaki bir fakültesinde, aktif 7 bölüm, pasif 10 bölüm olduğu halde hala bina ve teçhizatının olmadığını görmek mümkündür. Bölüme yeni gelen bir öğrencinin, mevcut manzara ile karşılaştığında, hayal kırıklığına uğradıklarını gözlerinden okumak mümkündür. Maalesef günü kurtarmak adına, geçici mekanlar gösterilerek kurulan fakülte ve bölümler gelişimlerini tamamlamada bir takım zorluklar yaşamaktadırlar. Gerçi diyeceksiniz ki göç yolda dizilir, evet, ama şunu ilave etmek gerekir ki: ‘göçler, hep birlikte, gayretli idarecilerin elinde olduğu sürece yolda dizilebilir’.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde, yeni eğitim öğretim yılının, üniversitelerimizde eğitim görecek ve görmekte olan öğrencilere, akademik ve idari personelimize ve ailelerine hayırlar ve başarılar getirmesini temenni ederim. Allah’a emanet olunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum