Yaşar Nuri Risale-i Nura iftira etti mi?

Dün Risale Haber’de bir başlık gördüm ilk anda hayli üzüldüm ve başlığa bakarak Yaşar Nuri Hoca’nın da gıybetini yaptım.

Sonra bu haberin tamamını okudum. Acaba “Risale-i Nurlara” nasıl bir iftirada bulunmuş diye merak ettim.

Okuyunca zincirleme bir yanılgının varlığını hissettim.

Fatih Altaylı Yaşar Hocayı, Yaşar Hoca Mustafa Özcan’ı, Mustafa Özcan da Risale haberi…

Yani, soru ile verilen cevap Mustafa Özcan’ın yazdıkları ile sınırlı ise, çok vahim bir yanılgı var demektir.

Soruya bakalım. Fatih Altaylı: “ABD’de bazıları Risale-i Nur ile Kur’an hakkında mukayese yapıyorlar. Ne dersiniz? Öncelikli olarak böyle bir şey var mı?” (Mustafa Özcan Vakit 22.07.2009) diye sormuş.

Sorunun geliş tarzına göre Yaşar Hoca da biraz kurnazlık yaparak var mı yok mu meselesine takılmadan hakikaten varmış gibi kabul edip, “Bu bir şirktir ve büyük bir şirktir, demiştir.” (Aynı yazı)

Burada verilen cevap soruya göre verildiğinden gayet yerindedir. Risale-i Nurları Kur’an ile mukayese etmek elbette şirktir. Yani küfürdür. Zira Risale-i Nurlar İlhamdır. Ama Kur’an ise Vahiydir. İkisi aynı şey değildir.

Bu meseleyi Üstad Bediüzzaman Hazretleri Risale-i Nurlarda gayet net bir şekilde açıklamış ve izah etmiştir. İlham ile Vahyin farkını, ne olup ne olmadığını net bir şekilde ortaya koymuştur.

Mesela bir yerde şöyle ifade ediyor. “Amma vahiy ve kelâmullahın ism-i has ve onun en bâhir misal-i müşahhası olan Kur'ân'ın nücumlarına ism-i has olan "âyet" namı öyle ilhâmâta verilmesi, hata-yı mahzdır.” (Mektubat Sh. 432)

“Vahyin derecesi ne kadar yüksek ve küllî ve kudsî olduğu ve ilhâmat ona nispeten ne derece cüz'î ve sönük olduğu, On İkinci Sözde ve i'câz-ı Kur'ân'a dair Yirmi Beşinci Sözde ve sair risalelerde gayet katî ispat edilmiştir.” (Mektubat Sh.438)

Yaşar Hoca, O şekilde değilde şu şekilde demiş olsaydı, “Eğer dediğiniz gibi gerçekten böyle bir tartışma varsa, bu bir şirktir hem de büyük bir şirktir.” Evet bu şekilde cevap vermiş olsaydı. Söylenecek hiçbir şey olmazdı. Dinin hükmünü dile getirmiş olurdu.

Ama, sanki böyle bir tartışma gerçekten varmış gibi kabul edip, mal bulmuş mağribi gibi saldırıya geçmesi gayet azim bir hatadır. Yaşar Hocanın bunu bilerek yaptığını düşünüyorum. İyi niyetli bir cevap tarzı değildir. Bir çeşit kurnazlıktır.

Ama yine de Risale Haber’in manşetten verdiği gibi de bir şey söz konusu değildir. Burada Risale-i Nurlara bir iftira veya saldırı yapılmamıştır. Saldırı var ama bu saldırı tartışmayı yapanlaradır. Yani ABD’de birileri bu tartışmayı yapıyorsa onlara yönelik bir saldırıdır. Değilse bir iftiradır. Böyle bir tartışma yoksa elbette bu bir iftiradır.

Yani, hakikaten ABD’de böyle bir tartışma var mı? Bu tartışmayı kimler yapıyor? Ve neden bu tartışmaya gerek duyuluyor? Nur Talebeleri bu tartışmanın neresindedir? gibi sorular akla gelebiliyor.

Biz böyle bir tartışmanın olmadığını düşünüyoruz. Zira böyle bir tartışmaya ihtiyaç duyacak hiçbir Nur Talebesi çıkmaz ve her bir Nur Talebesi bilir ki hakikaten bu “büyük bir hatayı azimdir.”

Burada asıl kurnazlığı Fatih Altaylı yapmıştır. Mesela sorduğumuz sorulara cevap bulduktan sonra kaynağını belirttikten sonra bu soruyu sorabilirdi. Yani, kim bu tartışmayı başlatmış, kimler devam ettiriyor belgeleri ile ortaya koyabilirdi. O zaman tartışma sağlıklı bir hale dönüşürdü. Ama bunu yapmamış (Mustafa Özcan’ın yazısına bakarak söylüyorum) belli ki, bir yerlerden bir şeyler duymuş ve bu soruyu sormuş. Gazetecidir haber kaynağını söylemeden de sorabilir. Eyvallah buna da diyeceğimiz yok.

Yazının bu bölümüne bu şekilde kısa bir cevap verdikten sonra gelelim Mustafa Özcan’ın Yaşar Nuri Öztürk’ün cevabını bahane ederek Bediüzzamana karşı yaptığı yanlışa.

O da şudur:

Hiç alakası yokken Bediüzzaman’ın da hata yapabileceğini gündeme getirmesidir. Gavsi Geylani Hazretlerini (kendince bulduğu bir hatasını) örnek göstererek Bediüzzaman’ın da hatalı olabileceğini ima etmesidir. Bu yazıda asıl dikkat edilmesi gereken bir husus varsa o da budur.

Üstad’ın hatalı olmadığını kimse iddia etmemiş ve esasen o tartışmada da böyle bir konu yok. Üstadın sıkça ifade ettiği “kalbe ihtar edildi” kelimesini ele alarak güya bunun hata olabileceğini ima etmiş. “‘Kalbe ihtar edildi’ sözlerinden yola çıkan birileri gerçekten de bu anlamda Kur’an ile Risale-i Nurları birbirine karıştırabilir mi?” diye de sormuş ve sanki böyle birileri de varmış gibi hayali bir sonuçtan başa dönerek Bediüzzaman hazretlerinin bu ifadeyi kullanmakla hata ettiğini ima etmeye çalışmış.

Sn. Özcan’a şunu söylemek isterim. Her insan buna benzer kelimeleri sarfeder. Hatta belki kendisi de bu kelimeyi veya benzeri kelimeleri zaman zaman kullanıyordur. Mesela, “aklıma bir şey geldi”, “birden bire kalbime geldi” şeklinde ifadeler kullanabilir. Veya “o anda sanki biri bana dedi yapma” gibi ifadeleri hep duyarız. Bunun hata olduğunu söylüyorsa demek ki kendisi de ve herkes de bu hatayı yapıyor demektir.

Bana göre bu şekilde bir ifade hata değildir. Her insanın kalbine bir şeyler ilham edilir. Şairlerin sürekli kullandıkları “ilham gelmiyor, gelince yazacağım” gibi ifadeler gayet yerinde ve doğru ifadelerdir. İnsan ilhamları olduğu gibi hayvan ilhamları da var. Meleklere de ilham gelir. Zaten kalbe gelen her fikir bir çeşit ilham değil midir?

O nedenledir ki, her insan, her şahıs bu ifadeyi kullanır. “Kalbime geldi”, “sanki biri beni ikaz etti” veya “ilham geldi” gibi.

Bu sözünü ele alarak Bediüzzaman’ı hatalı bulmak kötü niyet yoksa “asıl hata budur” derim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum