Yaratılış Gayesi İktisat ve Şükür İle Gerçekleşir

İKTİSAT RİSALESİ YAZILARI  - 1

Şükür olmadan iktisat olur mu? İktisat olmadan şükür olur mu? İktisat mı şükrü netice verir, şükür mü iktisadı? Hayattan iktisat ve şükrü çıkartsak ne olur? İnsan iktisatsız ve şükürsüz kalırsa ne olur?

Soruları çoğaltmak mümkün. Kendi yaşadıklarımız üzerinden giderek cevaplara bakmaya çalışalım.

O ne şeydir ki biz onu hesap kitap yapa yapa, planlaya planlaya, itina ile ve özenle harcarız, sarf ederiz? Az bir miktarının bile lüzum olmadan harcanmaması için tedbirler alırız ve en verimli kullanım yollarını araştırırız. Arttırmak için gayret eder, kimsenin çar çur etmesine de müsaade etmeyiz.

Şüphesiz ki bu bizim kıymet verdiğimiz bir şey olsa gerek. Çok değerli ki öyle rast gele kullanmıyoruz hatta gerekmedikçe harcamıyoruz, belli ki o şeye sahip olmaktan da çok mutlu oluyoruz.

İnsan kıymet verdiği her şey için bunu yapar ve böyle hisseder. Demek israf etmemek, ölçülü ve gerektiğince harcamak için o şeyin kıymetini bilmek gerekiyor. Gözümüzde hiçbir kıymeti olmayan şeyi ise israf etmekten bizi ne alıkoyabilir ki?

Şükredebiliyor olmanın şartlarından biridir kıymet bilmek, değerini taktir etmek. Bir nimetin şükrünü eda etmek için o nimetin kıymetini taktir edebilmek gerekir. Şüphesiz ki kıymetli bir şeyin bize emaneten de olsa verilmiş olması bizi memnun eder. Demek emaneti taşıyabilecek yetenekte görülüyorum ki bana emanet ediliyor. Demek bu verilenden daha yüksek kıymet bana verilmiş ki bu kadar kıymetli olan bana emanet ediliyor. Emin bir emanetçi olmanın duası başlar bu fark ediş ile.

Nimetten in’ama, in’amdan Mün’im-i Hakikiye yol bulmanın adıdır şükür. Yani; verilen nimetten, nimetin verilişine yani in’am fiiline ve oradan verene yani faile intikal etmek. Verilişi görmek ise kendi gibi tüm rızka muhtaç olanların nasıl rızıklandırıldığına bakmak, kendi cüz’iyetinden çıkmak ile mümkün. Bütün merzukları (rızıklandırılanları) rızıklandırdığı gibi beni de rızıklandıran Rezzak.

Nimetin içinde rahmetin iltifatını hissetmenin adıdır şükür. Rızık zail olsa da o rızkın geldiği rahmet hazineleri nihayetsizdir, tükenmez. Ve şükür vasıtası ile o fani rızık bir nura inkılab eder, bir Cennet meyvesi olur, kabuğu, kışrı ise unsurlara inkılab eder.

İhtiyaç sahibi olduğunu fark etmenin adıdır şükür. Kendini ihtiyaçsız zannetmek azgınlaştırır insanı. İhtiyaçlı olduğunu bilmek ve bunun ötesinde hadsiz ihtiyacını hissetmek. Hadsiz fakrını fark etmiyen nihayetsiz zengin olanın arayışında olmaz. Nihayetsiz isimlerin en cami ayinesi olduğu için insanın ihtiyacı da her hayat sahibininkinden daha fazladır. Ve insaniyet yolunda ne kadar ilim ile kemale doğru giderse ihtiyaçları da o nisbette artar. Çıkabileceği en yüksek noktaya çıkmaya olan iştiyakı da artar yükseldikçe yani aksal gayâtına.

Kendisi gibi muhtaç olanlar ile kendisine verilenleri paylaştıkça saadeti ve paylaştığı nimetten aldığı lezzeti de artar. Nimetlerin dağıtımında aldığı vazife ile o nimete mazhar olmaktan daha yüksek bir memnuniyet ve rıza hali olur. Kendi gibi muhtaç olanlara nimetlerin ulaşmasında memur kılınmış olmaktan ayrı bir zevk-i ruhanî duyar.

Nimetler madem doğrudan doğruya Allah’tan geliyor, bizi in’am fiiline taşıyor ve çok kıymetli ve biz ona çok muhtacız öyle ise onu israf etmek ne manaya gelir? İsraf; nimeti hafife almak, kıymetini bilmemek, ölçüsüz şekilde, haddi aşarak, o şeyi yaratılış gayesine uygun olmayacak şekilde harcamak. Yani şükür ile arzulanan neticenin hasıl olmaması, hatta tam aksi bir mananın husulüne sebep. Zira kimden geldiği düşünülse ve nimetten, o nimetin verilişine bakılabilse, nimetin kıymeti anlaşılsa elbette israfa yol bulunmaz. İsrafın olması hakiki bir şükrün olmadığının göstergesidir.

Bir şey ki insan o şey ile Allah’ın rahmetinin iltifatını hissetsin de hem de o şeyi har vurup harman savursun. Bir şey ki doğrudan doğruya Allah’tan gelsin de insan onu hor kullansın. Bir şey ki insan ona çok muhtaç olsun da onu görmezlikten gelsin, ona kıymet vermesin. Elbette mümkün değildir. Öyle ise nimetin kıymetini bilen, kimden geldiğini fark eden, içinde rahmetin iltifatını hisseden onu israf edemez. Eğer israf ediyor ise bu fark edişlerden yoksun olduğunun en hafif tabiri ile gafil olduğunun göstergesidir.

Şükrün yokluğu şekva ve\veya şirkin varlığı demektir. “pürşer beşer şirkten şükre girmezse…” Kastamonu Lahikası 175) Şükür kapısını kapamak, en azından şekvanın kapısını açmak demektir. Ya memnunsunuzdur ya da şikâyetçi, bunun ortası yok. Ben gerçi şükredemiyorum ama şekvacı da değilim deme lüksümüz yok. Eğer memnun, razı, kanaatkar ve iktisatlı değil isek şükürsüz olduğumuzun göstergesidir. Şükrün olmaması, en hafif tabiri ile Allah’tan gafil olmak manasını taşır. Eğer bu şükürsüzlük hali, amden yani bilerek ve kast ederek ise Allah’ı inkar ve bu nimetlerin O’nun tarafından verildiğinin kabul edilmemesidir.

Mutluluk mutluluk diyerek her kesin peşinde koştuğu da aslında şükürdür. Memnun olmak, razı olmak, kanaat etmek şükreden olmak demektir. Her kes mutlu olmanın peşine düşmüş fakat mutluluk ümidi ile ters yöne gidiyor. Hırsla dünyaya sarıldıkça ve daha çok şeye sahip olmanın mutlu edeceği gibi, hayat pratikleri ile yanlışlanmış ve istatistikler ile de yanlışlığı kanıtlanmış olanın peşinde gittikçe mutsuzluğu artıyor insanın. Şekva, yani şikayet etmek mutsuzluğun diğer adı. 

Her şeyin Allah’tan geldiğini ve Allah’ın kullarına zulmetmekten münezzeh olduğunu, “Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse, o da kendi nefsindendir.” (Nisâ Sûresi, 4:79) ayetini bilen bir mü’min neyden ve nasıl şikayet edecek?  Kendi nefsini Allah’a şikayet etmekten gayrı bir şikayete mahal kalmıyor. “Teşekkî, kaderi tenkid ve teşekkür kadere teslimdir.” (Hizmet Rehberi 154 –Sözler Y.)

İşte şükr-ü mutlak mesleği şekva kapısını kapamanın da yolu. Öyle biraz şükredeyim, güzelliklere memnun olayım diğerlerinden ise şikayet edebilirim demek yok. Mutlak şükür, yani ıtlakı olan, hiçbir şeyi dışında bırakmayan bir şükür. Her şeyde Rahmetin izini, yüzünü gören, zahirî görünüşün ardındaki hikmetlere dikkat eden, evveli ve neticesi ile olayları değerlendiren bir nazar. Zindanda, mutlak tecritte iken ve defaatle zehirlenerek hayatına kast edilen biri iken “kardeşlerim beni merak etmeyin, Rahmetin iltifatı devamdadır” dedirten bir nazar. Dünya hayatı işkencelerle geçse de bu hayatın neticesi olan Risale-i Nur’un vücudu, devamı, semeredar olması, makbuliyeti ve Kur’an’a hizmeti ile saadetlenmek…

Şikayet etmemek için şükretmek şart. Şükrün olmayışı memnuniyetsizlik ve razı olmamayı içinde taşıyor. Hakikat noktasında şükretmek kolay, şikayet etmek zor. Aynı, tevhid yolu kolay şirk yolu muhal ve mümteni olması gibi. Çünkü şükrü netice verecek sayamayacağımız kadar çok nimete mazharız. Şikayetimize konu olanlar ise arızi ve çoğu zaman hak etmediklerimiz ya da hakkımızda hayır olacağını zannederek şımarık bir çocuk gibi isteyip durduklarımız veya günahlarımız ve esbab ile yanlış mübaşeret yüzünden, tekvini emirlere uymamak yüzünden düçar olduğumuz haller. Buna rağmen şükür kapısını kapatıp şekva kapısını açmak tahribin kolay olmasından, günlük dilimize şikayetin adeta şırınga edilmesinden ve şeytanın adımlarını takip eden nefsi emaremizden kaynaklanıyor. Zahirperestlik hastalığı da yani, her şeyin sadece görünüşüne bakarak hüküm vermek de şikayetin sebepleri arasında.

Şükretmemek, nimetlerin kıymetini tenkis ediyor. “Eğer şükretmezse, o muvakkat lezzet, zeval ile bir elem ve teessüf bırakır ve kendisi dahi kazurat olur. Elmas mahiyetindeki nimet, kömüre kalb olur. Şükürle, zâil rızıklar, daimî lezzetler, bâki meyveler verir. Şükürsüz nimet, en güzel bir suretten, çirkin bir surete döner. Çünkü o gafile göre rızkın âkıbeti, muvakkat bir lezzetten sonra fuzulâttır. Evet, rızkın aşka lâyık bir sureti var. O da, şükürle o suret görünür. Yoksa ehl-i gaflet ve dalâletin rızka aşkları bir hayvanlıktır.”(Şükür Risalesi)

Memnun olmak, razı olmak, kanaat etmek şükrettiğimizi gösteriyor, şikayet etmek, israf etmek, hırs göstermek, nimete ve dolayısı ile nimeti verene hürmetsizlik etmek şükrün olmadığının delilleri.

Demek iktisat ile şükür birbirinin lâzımı. İktisat kainatta çok ehemmiyetli bir düstur olduğu gibi şükür de kainat fabrikasının ürünü. Yani kainat anlamını şükür ile buluyor ve kainattaki her şeyde bir iktisat var. Her şeyde en kısa yol, en hafif suret, en az masraf ile en büyük netice alınıyor. Fıtratta israf yok. İnsan da israftan uzaklaşmadıkça fıtratını yaşaması ve hayatının gayelerinin tahakkuku mümkün değil. Zira hayatın gayesi tahakkuk etmez ise o hayat kemalini bulamaz ve insan hayatının öyle gayeleri var ki şükür olmazsa o yüksek gayelere ulaşılmaz. “Senin hayatının gâyelerinin icmâli dokuz emirdir. Birincisi şudur ki: Senin vücudunda konulan duygular terazileriyle, rahmet-i İlâhiyenin hazînelerinde iddihar edilen nimetleri tartmaktır ve küllî şükretmektir…” (Sözler 127) insanın hayatının gayesi şükür ile olduğu gibi kainatın gayesi de şükür iledir. İnsanın tüm hayat sahiplerinin hayat hediyelerini kendi namına hayatı veren Zat’a taktim etmesini (tahiyyat) bir netice gibi içinde taşıyan namaz ise şükrün her nevine bir fihrist gibidir. Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamın Miraçta Cenab-ı Hakk’ın selamına mukabil: “ettahiyyatü el mübarekatü essalavatü vettayyibatü lillah” mukabelesi ise zihayatların ve fıtri ibadetlerinin ve mübarekatın ve salavatın ve tayyibatın yaratılışına sebep.

İnsanın sadece dilindeki tat alama duygusu şükür ile bir müfettiş mertebesine çıkıp rahmet hazinelerindeki taamların tatlarını teftiş ederken şükürsüzlük ile bir kapıcı derekesine sukut ediyor. Demek insanın ahsen-i takvime çıkması ve cihazatının hakiki kıymetlerini alması şükür ile oluyor.

Şükrümüzün iktisadımızı, iktisadımızın şükrümüzü beslemesi temennisi ile…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum