Gülser TÜRKOĞLU

Gülser TÜRKOĞLU

Yalnız yolcu

Yalnız bir yolcu. Dünya memleketlerinden biri olan İstanbul şehrinde, insanın vakit dilimciğinin içinde, kendisine ait paylaşımlarının darcığında, yalnızlığını ve yolculuğunu derinden hissederek, ezel ve ebed arasında gelgitler yaşayarak bir imtihanda olduğunun bilincini kafasına yüklemişti.

Taksim’in göbeğinden gelmiş, Nişantaşı’nda büyümüş, Bebek’te son sürat hayatına devam etmekteydi. Ama o yalnız yolcu, bulunduğu yerlerin’’ hiçbir ehemmiyeti yok’’ diyerek, herkes içinde yalnızdı. Yalnız yolcunun içinde duyduğu tek şey kalp çırpınışlarıydı. Burnunun çevresinden ayaklarına kadar yayılan buharlardan, hissettiği tek şey nefes almakta olduğuydu. "Yaşıyorum." diyordu sevinçle. "Hâlâ nefes almaktayım. Vaktim var."

İçinde duyduğu en güzel his, Kuran’ın altın iklimleri, imanın sevinci ve hayat veren cevelânıydı. Bu cevelân ki, kalbin ibriklerinden süzülerek geçer Allah u Teâlâ’yı zikrederdi. İçinde rabbini zikreden bir kalp, bir arzu, bir şevk vardı. Tüm benliğiyle Rabbinin tek ve benzersiz olduğuna ve tek gerçeğin de o olduğuna inanmıştı. Onun elçisinin getirdiği din ve saadetle ne kadar mutlu olduğu her halinden belliydi. Gözleri ışıl ışıl parlamakta ruhu engin deryalar üzerinde savrulmaktaydı. Bu savruluşunun içinde olduğunca da haykırmaktaydı: "Bir daha, bir daha ilân et."diyordu. Ve tekrarlıyordu, şehadet kelimesiyle birlikte,’’Mutluyum Rabbimi tanımaktan, mutluyum seni bilmekten, mutluyum Peygamberi Hz. Muhammed'in (a.s.m.) yolundan gitmekten. Mutluyum Müslüman bir aileden doğmaktan, mutluyum imanla olmaktan ve mutluyum İslâm’ı yaşamaktan.’’diyordu.

Mutluluk, kelimelerle anlatılacak bir kavram değil, yürekten yaşanılması gereken bir duygu hazinesidir. Mutluluk, Rabbinin verdiği nimetlere şükür ile birlikte kalbini öyle genişlendiriyordu  ki, caddelerde sel gibi akıp gitmekte olan insanlara bakıp , içinden kuvvetli bir feryad ile sesleniyor, "Siz de mutlu musunuz?" Diye . "Hayır! Hayır!" sesleri, öylesine çoklukla yankılanıyor  ki , bu sesleri çıkartan insanlar; ihsan edilmiş nimetler i görmüyorlar ,  mutluluğu hissetmiyorlardı .

Gaflet ve dünya gayesi öyle başımızı sarmış ki, bize nimet adına ne verilmiş, ne verilmemiş farkında bile değiliz. Ahiret mücadelesini hiçe saymışız dünyayı elde etme gayretlerimizin peşine düşmüşüz. Bize hem dünyada hem ahirette saadet getirecek olan nimetlerden istifadeyi ikinci plâna atmışız. Dünyanın ebedi olduğuna inanmışız ve bu aldanışa da kapılmışız. Asıl ebedi yolculuğumuzun da farkına varamamışız.
İşte  yalnız yolcu, bu sel gibi akıp giden insanların içinde yürüyüşünü sürdürmeye çalışan iman neferiydi. Yalnız ve garip yolcu, yapraklarını dökmüş ama gizli bir yüreğe sahip idi. Şunu biliyordu ki; her ağaç yapraklarını dökerek Allah’ı zikrederdi. Yalnız yolcu da yüreğindekini gizlice zikredip Rabbine yönelirdi. Kimsenin bundan haberi olmazdı.

Yalnızlık şudur ki: Rabbi’nden kopan ve Onu anmayı unutan insanın yüreğindeki korkudur. Zira o sahibini kaybetmemişti. Kendisine şu karmakarışık yollar içinde, en doğru olanı gösterecek olan sahibine yönelişi onun için yalnızlık olmamıştır asla. Onun için yalnızlık; aciz ve fakir insanların aslının nerden geldiğini, niçin geldiğini, neler yapılması gerektiğinin peşine düşmemesiydi. Bu insanların içinde yalnız yolcuydu. Gayeler, amaçlar, niyetler, arayışlar tamamen farklıydı. Evet, yolcunun aslında yaşama amaçları farklı olan insanlara karşı tek kalkanı yalnızlıktı sanırsam. O Rabbi’yle baş başa kalmayı yalnızlık ilan etmişti. Bundan da çok memnundu.

Evet yalnız yolcu, sen hiçbir zaman yalnız değildin. Yalnızlığının, korkularının en dehşetlisi bile zamanla yüreğini sarmış olabilir fakat sen asla onun varlığından şüphe etmedin. Her daim ona sırtını yasladın. Seni yaratan bir gün seni yanına çağıracaktı. İşte o an Kabir seni beklemekte olacaktı. Oradan kim kaçabilmiş? Ölümü kim öldürebilmiş? Herkes için var olan ölüm, sana da gelmişti işte. Kabir yolcusuydun. Toprak olmaktan hiçbir zaman korkmadın. Rabbimin Hayy ismine ayna olan, kara toprağın, sırrını araştırdın. Makul olanı tez zamanda buldun.’’ Ya Hayy’’deyip, senin gözlerine, baharda nice mucizevî tabloları seyrettiren mevcutların, neşrettiği hakikatleri duymaya çalıştın.’’Ya Hayy, Ya Hay’’ diye diye gitmiştin.

Yalnızlığının yanında bu hayat felsefesinde birilerinin bardağı doldurması lazımdı. Yalnız yolcu bunu her daim sen yaptın. Sen her zaman dolduran kişi oldun. Bir taraf her vakit bardağı boşaltırken sen her durumda dolduran taraf oldun ve öyle anlar geldi ki, bardağı kırmak isteyenler bile oldu ama sen her an da o bardağın arkasında direk oldun. Bir damla dökülmesin diye kendini siper ettin. Bardağı taşarcasına gücün yettiğince hep doldurdun..Senin sayende taşan bardak seviyesi kat ve kat arttı.

Yalnız yolcu! Sen ıssız mekânlarda sessizliği dinleyen bir mahlûktun. O sessizliğin ihtişamlı gölgesinde Allah’u Teâlâ’ya sallanan bir meşaleydin. O sessizlik musikisinin Allah katında ihtişamıydın. Uzletini Rabbi’ne yönelerek tamamlıyordun. Senin en büyük zenginliğin Rabbi’ne olan inancındı.

Dünya adına sahip olduğun sepet her daim kolundaydı çünkü gidici olduğunu biliyordun. Dünyalık hiçbir şeye ehemmiyet vermediğin sepetinden belli oluyordu. Kolunda sepetin omzunda ise inancın gölgesini taşıyan Hak yolcusuydun ve dilinden şu satırlar dökülüyordu:’’Yummuş gözlerim bir müjde ile bekliyor, bana vaat ettiğin o günler ne zaman, yerinde gülle güvercinle ümitliyim ve yerinde yanan mumlar gibi bekliyorum.’’diyerek Hak yolunda devam etmiştin yalnız yolcu.
Her şeyin tam ortasındaydın. Ne yakındın ne uzaktın. Bilinmeyenden bilineni buldun. Matematik sorusu gibi sanki İki bilinmeyenli denklemleri çözerek hakikate ulaştın. Hakikat olan gerçeğinin sahibinin dostuydun. Dostuna sadık olduğun yaradan da, ‘’Allah u Teâlâ’ydı.’’

İşte yalnız yolcunun hikâyesi böyle, şimdi yalnız yolcu gibi olan arkadaş! İmândır ki, sana hem bu dünyada, hem de ahirette hayat olacak. Senin hayat ukden her daim imândır. İmân, dünyada dahi cennetindir. Kalbinin gözbebeği her daim iman ateşiyle olsun. Yaratılışının hikmetini bil, mahiyetini asla unutma. İmanını en güzel mevkie getirmek için, ibadetlerle ve ibadetlerin en yükseğini sağlamaya çalış. İbadetlerin ki, imânını koruyan ve seni Rabbine bağlayan, en kuvvetli bağdır. Bu bağ seni teslimiyetin ipine tutunduracak ve her daim seni Rabbine bağlayacaktır.
Vesselam..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum