Ve bahar yazıldı yeniden yeryüzü sayfasına...

"Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Ölümünün ardından yeryüzünü nasıl diriltiyor." Rum Sûresi, 30:50

Günlerdir yeryüzüne bir kez daha yazılan bahar sayfası üzerine kasır fehmimle bir kaç kelam yazmak istiyorum. Ama nedense o spot cümleyi bulupta ardına düşemedim.Ve sonra farkına vardım; emin olduğumu kuvvetlendirmek adına koşturmacaların içindeyim de, bütün o yazılanların pratiği olan kainat kitabını okumaya ne kadar vakit ayırdım ki, kaç çiçek kokladım, kaç yaprağa dokundum, kaç yeniden diriliş hikayesine şahit oldum ki, anlatmaya niyetlendim?

Evet, bahar yazıldı yeniden bütün ihtişamıyla dünyaya. Bahar önce bulutlar, gökgürültüleri ve rahmetin sicim sicim döküldüğü yağmurlarla; laleler, sümbüller, menekşelerle... Ölümün ardından dirilişi tefsir edercesine yazıldı yeniden, beton yığınları arasında sür-ü-düğümüz hayata...

Hızla tükettiğimiz bir ömür içinde, nede çok ihtiyacımız var nefes almaya, sevap listemizi kabartmaya. Farzları bile dünya meşgalesine sıkıştırdığımız düşünülürse " Bir saat tefekkür bir sene nafile ibadetten evladır" müjdesine nail olmaya ne de yakın günler. Esma okumaları için nasıl da fırsatlar serilmiş her adımımıza.

Her haliyle olduğu gibi, bir hayat biçimi olarak yaşadığı tefekkürlede bize örnek bir kuldu Allah Resulü (asm), çöl ortasında geçen hayatının her anında tefekkür sahnelerine rastlıyoruz. Bize göre kurak, kıtlıklar içinde, zor yaşanacak bir iklimde gördüğü - yaşadığı herşeyin Kainatın Sahibiyle bağlantısını kurarak kulluğun zirvesinde dolaşmıştı. Çünkü Kuran ayetlerinde ağaçlar, meyveler, canlılar, deveran içinde akıp giden günler hep bir tefekkür vesilesi kılınmıştı. Ki O da yaşayan Kuran'dı. Rabbimizi bize tarif eden üç külli muarrif nasılda muhteşem sahnelerle bir araya geliyordu Efendimiz (asm)'in hayatında... Peygamberimizin yaşadığı her günü tefekkürle Yaratıcıya layık bir kulluk örneğine çevirdiğini anlatan çok değerli eserlerden biri, Metin Karabaşoğlu'nun "Peygamberin Bir Günü "kitabı. Ordan bir örnekle bakarsak O'nun Kuran ayetlerini bizim yaptığımız gibi yeri geldiğinde başvurulacak bir kaynak değilde, bir emir olarak nasıl yaşadığına bir kez daha şahit oluruz:

"Müminlerin annesi Ayşe validemiz de Peygamberimiz (asm)'in az bir uyku dışında gecesini teffekkür ve namazla geçirdiğini bildirir.
O tekeffür ve ibadetle aydınlanmış gecede Peygamber (asm)'in avluda gökyüzünü seyrederek okuduğu ayetler, Al-i İmran suresinden şu ayetlerdir:
"Muhakkak ki , göklerin ve yerin yaratılışında ve gece ve gündüzün değişmesinde akıl sahipleri için ayetler vardır. Onlar ki, ayakta iken de, otururken de, yatarken de daima Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler ve 'Rabbimiz! Sen bunları boş yere yaratmadın!' derler. 'Seni bütün noksanlardan tenzih ile tesbih ederiz. Bizi ateşin azabından koru!"(Al-i İmran S:190-191)
Ayşe validemiz , Peygamber (asm)'in bu ayeti okuyup tefekkür ettikten sonra şöyle buyurduğunu da haber vermektedir: "Bu ayeti okuyup ta uzun uzun tefekkür etmeyenlerin vay haline!"

Hani çoğu uyku ile kaçırdığımız o şahane yıldızlar geçidini seyrederken Efendimizin bu Kurani öğütle bizim sadece bir bir gökyüzü seyrini kaçırmadığımızı hatırlatması, bana gündüz, gözüm açıkken, uyanık olduğumu zannettiğimde kaçırdığım nice güzelliklerin ahını da yaşattı.Va esefa...duyduğum bunca misal ile hala baharın kıyısından geçiyorsam, binlerce kez yazıklar olsun bana...

Yine yakın bir tarihte türlü tecrit ve tarassut altındayken imanın her lezzetini tadıp, bize de miras bırakanlardan biri; karanlıklıklarda, soğuklarda, yalnızlıklarda,insanlarla hatta yaşamla kendilerince uzak tuttukları Bediüzzaman. Nesilleri sonsuz baharlara çağırmak için kışa dönmüş bir ömre razı olan Bediüzzaman. Bulduğu her fırsatı, bir katran agacını, bir çam dağını, bir kaleden bakışı, bir sineğin kanadını, bir nimetin seyrini muhteşem bir kainat müşahedesine çeviren Bediüzzaman. Bizim ancak görüp geçtiğimiz o hayat kitabının her sayfasını, her cümlesini,her kelimesini, her harfini bir Mektubat-ı Samedaniye olarak okuyan Bediüzzaman...

"Zemin yüzünde yazılan, bahar sayfasında teşhir edilen rahmet ve hikmetin mucizeli eserlerini, eşcar ve nebatat ve hayvanattaki san'at-ı İlâhiyenin harikalarını, simalarında parıldayan tevhid sikkelerini okumaya ziyadesiyle meftun idi. Böylece, hakaik-i imaniyenin, mârifetullahın nihayetsiz ufuklarında hakkalyakîn mertebesinde kanat açıp geziyordu. (Emirdağda iken)Tarihçe-i Hayat - Emirdağ Hayatı - s.2187
Nasıl bir meftuniyetti ki bu, sürgünde - baskı altında ancak nefes almak için çıktığı zamanlarda bizim kuru, yapraksız, çiçeksiz diye yanından geçip gideceğimiz bir ağacın altında tüm kainatı soluklamıştı.Kainat her tabakatıyla müşahede edilip bugün bir tefekkür hazinesi olan "Ayet-ül Kübra" olarak sayfalara
sığıştırılmıştı..."Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. Şimdi ekilen nur tohumları, zemininizde çiçek açacaktır." diyordu yine başka bir yerde, bize bıraktığı sonsuz bahar müjdeleriyle, bir külliyat dolusu ümitlerle...

Ve bahar yazıldı yeniden yeryüzü sayfasına. Bu günlerde daha çok çıkmalıyız dışarıya, bir bağa-bahçeye, yeşilliklerle bezenmiş bir dağ eteğine, güneşin tebessümler yağdırdığı bir su kıyısına...Allahın bir emrini, bir Peygamber sünnetini, bir Üstad mirasını alarak yanımıza, daha sık gitmek gerek kainat buluşmalarına. Henüz vakit varken bu diriliş destanını okumaya...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum