Gülser TÜRKOĞLU

Gülser TÜRKOĞLU

Unutuş ve Arayış

Hepimiz dünyaya düş diye düşmüşüz işte.  ‘’Düşün içine girmektir asıl düşüş .’’ Gökten düştün dünyanın düşüne. Ararsan düşün saraydır, aramazsan zindandır. Saray; Yusuf’un zindanıdır. Zindan da Züleyha’nın kalbidir.

Görüyorum, bir kez daha ne kadar unutkan olduğumuzu. Belki milyonlarca kez gözlerimi ovalamışımdır şaşkınlıktan. Şaşkınım çünkü küçük bir dünya olan ‘’insan’’ hiçbir şeyi sorgulamaksızın unutkan.  Zaten ‘’insan’’ kelimesinin kökü, Arapça olan ‘’nisyan’’ kelimesinin kökünden gelmektedir. Yani ‘’ unutkan mahlûk ‘’ demektir.
Rabbim bizlere ‘’Ey insan!‘’ diye sesleniyor. Yani hatırla ki, ‘’Ey unutan!‘’ diyor bizlere. Bir yoldasın; yoldaşsın, nefersin, yaversin… Unuttuğunu hatırla, unutkan olduğunu hatırla ki, yolun sonu unutuş olmasın. 

Unutuş; bu insanlardan çevremde çok var. Bir o yana bir bu yana savrulan çaresiz kimsecik insanlar. Dünyaya neden geldiğini unutarak, farklı âlemlerden âlemlere uçan, arayışlarını boş kümelerle dolduran kişiler. Öyle zamanları olur ki, benliklerine ardın sıra soru yağmuru yağdırırlar. Verilen cevaplar ise peş peşe gelen soru işaretleri ve noktalardan ibarettir. Unutuşu yaşayan insanların kalpleri, arayışı silmiştir. Bilmezler ki, her görenin üstünde bir gören olduğunu, görmezler ki; arayışın ve unutuşun Allah u Teâlâ’nın bir tecellisi olduğunu.

Her bir unutuş, varlığını yokluk uçurumunda bulur. Sevdalarını veda tepelerine kurarlar. Kendi kendilerine veda ederler. Tepeciklerden kendilerini kuyulara atarlar arkalarına bakmaksızın. ‘’Ne yaptım, ne ettim demezler asla. ‘’Kuyular içinde sularla boğuşurken, her bir boğuşma esnası yüreklerine kasırga gibi saplanır. İşte bu esnada unutuş ya da unutuşlar, kalplerinden bir takım sesler duyarlar. Hayatın nabzı göğüslerine değmektedir. O sesler ki; hayata tutunduğunuzu sandığınız ‘’tik tak‘’ sesleridir. Her bir ses kendi içinde arayışlara elveda der.

Evet, unutuşlar ki, hayata baki can gibi bakarlar. Fani olduğunu düşünmezler. Dünyadaki tek gerçeğin Allah u Teâlâ olduğunu unuturlar, görmezden gelirler. Topraktan geldiğimizi tekrar toprağa gideceğimizi düşünemezler.  ‘’ Bir ömrü, kuşlara yem olacak şeyleri, başlarında taşırlar. Başkalarına yar olacak şeyleri baş tacı yapmışlardır. Toprağa bırakılacak teni, çürümeye terk edilecek bedeni, yük edinmişler kalplerine. Bir ömür kuşlara yem çanağı olacak başı taşımışlar omuzlarının üstünde.‘’ Yazık size unutuşlar…

Peki ya arayışlar? Onlar topraktan geldiğini unutmamışlardır. Davalarının ne olduğunun farkındalar. Toprak olduklarından gökten inen her bir yağmur tanesini kendilerine hediye görürler. Nur taneleriyle beslendiklerinin bilincindeler. Renk renk olduklarının ve her bir rengin Allahu Teâlâ‘yı simge ettiğini bilirler. Renklere gözler hediye verilmiştir. Kendilerini görmeleri için dünyanın her bir köşesine aynalar konulmuştur. Aynalara yüzlerini sürerler ki, biraz daha Allahu Teâlâ‘yı yakından hissedebilsinler diye. Ve yine dudak olurlar, söz pınarlarından kalbe doğru zikrederler; ‘’Rabbim, Rabbim‘’ diye.

Unutuş ve arayış ikisi de, bir düşün peşindedir. ‘’Ş‘’ harfleriyle birbirlerine bağlanmışlardır. Unutuşun düşleri; yiyip, içip, eğlenmek, günü gün etmek, hayata bir kez geldim diyip her şeyi yaşamaktır. Arayışın düşleri ise, Allahu Teâlâ‘ya nasıl yönelebilirim, onu daha nasıl çok anabilirim diye düşünmektir. Burada şunu diyebiliriz ki; Hepimiz dünyaya düş diye düşmüşüz işte.  ‘’Düşün içine girmektir asıl düşüş.’’ Gökten düştün dünyanın düşüne. Ararsan düşün saraydır, aramazsan zindandır. Saray; Yusuf’un zindanıdır. Zindan da Züleyha‘nın kalbidir.

Dünyaya gelen her kimsenin nasibinde ahiret kesin vardır. Bu nasipten hiçbir mahlûk kaçamaz. Ne sen ne ben ne unutuşçular ne arayışçılar… Unutmayın ki, öğününüz bu dünyadadır. Bu dünyaya küsenlerden, terk edip gidenlerden de olmayın.  Sonsuz cennete sahip olmak istiyorsanız, bu dünyayı bir tarla olarak görün. Tarlaya ebedi ürünler ekin. Dünya tarlasında ekilen tohumlar ahirette hâsılat olacaktır.

İşte dünya tarlasının başına geçip, ‘’Elhamdüllah‘’ diyip şükredenler cennetle müjdelenen ahiret arayışçılarıdır. Lakin tam tersine dünya tarlasını ayaklarıyla paspas gibi çiğneyenler ise cehennem ateşiyle cezalandırılan unutuşçulardır.
Bir yerde okumuştum şöyle diyordu : ‘’Sana değer vermeyen ellerde bırakma elini. Seni değerlendiremeyen gözlere satma gözlerini. Sözüne değmeyen kulaklara bırakma sesini. ‘’

Evet, unutuşlar; sana uzanan en kıymetli el, en değerli göz ve narin hoş güzel olan ses; ‘’Allah u Teâlâ’dır.‘’

Dünya; sınandığımız, geldiğimiz tarafa geri dönemediğimiz yerdir. Bütün kapıların kapalı olduğunu ve tek bir kapı olduğunu unutmamız gerekir. Başka yerde aramaya gerek yok. Ufukta görülen tek bir kapı var o da, Allah ‘a dönmekten başka bir çıkışı bulunmayışıdır. Allah‘ı görmemek, ondan kaçmak yersizdir. Ondan başka kurtuluş yoktur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum