Metin KARABAŞOĞLU

Metin KARABAŞOĞLU

Tutunamayanlar için

 

Amerikan toplumunda, iki mutlu olay öncesinde depresyona giren ve hatta intihara teşebbüs eden insan sayısında artış olduğu söylenir. Bu iki mutlu olaydan ilki, o toplum için en önemli dinî bayram hükmündeki, bu geniş ülkenin orasına burasına dağılmış aile fertlerinin hepsinin yıl içinde biraraya gelebildiği tek zaman olarak Noel’dir. Diğeri ise, bir okuldan mezun olan insanların bildiğim kadarıyla genellikle altı yılda bir biraraya geldikleri ‘class reunion’lar. 
 
Bir insanın annesi ve babası ile kardeşleri başta olmak üzere ailesinin diğer fertlerini görecek olmasının depresyon ve hatta intihar sebebi olması, garip bir durumdur elbette. Yıllardır göremediği okul arkadaşlarını görecek olmasından dolayı depresyona girmenin de ilk anda insana mâkul gözüken bir tarafı yoktur. Ancak, bu olayların yaşandığı toplumun insanların başarılarıyla, başarılarının ise maddî boyuttaki ilerlemelerle ölçüldüğü bir toplum olduğu hesaba katıldığında, bu garip ve gayrimâkul durum, kolaylıkla anlaşılır hale gelir. ‘Başarı’nın belirleyici olduğu bir sosyal zeminde, başarı hedefini tutturamayan, tutunamayan, başaramayan insanların payına düşen şey depresyondur. 
 
Noel zamanı demek, annesinin ne zaman adam olacağını soracağı, babasının bir türlü düzgün bir iş tutturamayışından şikâyet edeceği, küçük kardeşinin aldığı yeni araba ve giydiği elbise ile onu ezeceği, kardeşinin karısının ve çocuklarının gözünün önünde küçük düşeceği zaman demektir. Mezunlar biraraya geldiğinde, okul önüne parketmiş arabaların piyasa fiyatından üstlerindeki elbisenin veya kollarındaki saatin, hatta kullandığı parfümlerin markasına uzanan bir çizgide insanlar kendilerini ‘başarı’ üzerinden değerli gösterirken, “Eee, senden ne haber dostum?”ların cevabı olarak iyi bir iş, pahalı bir araba, iyi bir evle uzayıp giden bir anlatıma imkân bulamayanların payına düşen kendisini böcek gibi küçük, değersiz ve ezik hissetmektir. Her iki zeminde de insanlar birbirinin durumundan haberdar olmakta; ama bu haberdarlıktan çıkan sonuç ‘başaran’ın egosunu tatmin etmesi, başaramayanın ise kendisini böcek gibi ezik hissetmesi olmaktadır. 
 
Birbirinin durumundan haberdar olanların bunu bir değersizleştirme ve ezme gösterisine dönüştürdüğü bir zeminde, biraraya gelindiğinde değersizleşeceğini ve ezileceğini hisseden kişinin payına düşen işte bu yüzden depresyondur. Zira, biraraya gelindiğinde, durumundan muttali olanların şu veya bu şekilde ona yardım elini uzatacakları umudu yoktur. Yardım eli uzatılmayacaktır; çünkü, içinde yaşanan toplum, başka şeyler kadar, ‘başarı’ya da determinist bir şartlanma içinde bakan bir toplumdur. Bu toplumda üreyip virüs gibi dünyaya ve bu arada ülkemize yayılan ‘başarı’ kitaplarının hepsinin ortak ağızdan söylediği üzere, başarının bir yolu muhakkak vardır. İnsan şunu yapar, bunu ederse kesinkes başarır. Başarmak insanın elindedir. Böyle olunca da, ‘başaramamış’ insanın kendine sık sık söyleyip durduğu söz, “Başaramadığına göre, sende bir problem var oğlum”dur. Kendi arkadaşları, kardeşleri ve hatta anne babasının onun için söylediği şey de farklı değildir: “Başaramamışsa, problem onun kendisinde!” 
 
Başarıyı her hâlükârda insanın eline veren, insana mal eden, belli şeyleri becerenin başarıya muhakkak başarıya ulaşacağını telkin eden determinist bir anlayışın ürettiği sonuç, keskin bir başaranlar-başaramayanlar, tutunanlar-tutunamayanlar ayrımına yol açmasıdır velhasıl. Böylesi bir anlayış içinde ‘başarı’ insanın kendisine mal edildiği için, başarılı olanların kalbinde tutunamayanlara karşı şefkatten eser yoktur. Başarıyı insanın çabasına indirgeyen bu yaklaşım, yüreklerdeki merhameti katletmektedir. 
 
Oysa, hayata kesb-vehb dengesi içinde bakmayı bize öğreten o nefis imanî formülasyonu dikkate alırsak, ‘başarı’ denen şey elbette bir kişisel çaba, yani kesb boyutu içermekle birlikte, tek başına ‘kesbî’ birşey değildir; onun bir vehb boyutu vardır ve asıl belirleyici olan odur. Buna göre, hiçbir çaba göstermeyen bir insan elbette ‘başarı’ya ulaşmamakta; ama bu, aynı şekilde çaba gösteren iki insanın muhakkak aynı sonuca ulaşacağı anlamına da gelmemektedir. Nitekim, harcadığı kişisel çaba aynı olan iki insandan biri ‘başarılı’ olurken diğeri olamayabilmekte; hatta aynı kişi aynı donanımıyla başarı-başarısızlık sarkacında gidip gelebilmektedir. 
 
Haydi uç bir örnek verelim: Okulun en parlak öğrencisi olup her sene birincilik alan bir genç kız, tam da üniversite sınavından iki gün önce bir trafik kazasında annesini yitirmişse, kötü geçen sınavından dolayı değersiz görülebilir mi? Gerçek hayat, elinden geleni yapmadığı için kaderin başarısızlığa mahkum ettiklerinin yanısıra, yukarıdaki örneğe benzer şekilde, elinden geleni yaptığı halde ‘elinden gelmeyen’ler dolayısıyla başarıya ulaşamayanları da göstermektedir bize. 
 
Böylesi gerçek hayat tablolarının verdiği ders ise, başarının son tahlilde insanın elinde olmadığıdır. Kur’ân, bu yüzden ‘dilediğine hesapsız rızık veren’ (Âl-i İmran suresi, 2:27) olarak anlatıyor Rabbimizi. Bu yüzden, insana elindeki maldan darda kalmışın hakkını vermeyi emreden âyetlerin ardından “Şüphesiz Rabbin dilediğinin rızkını genişletir, dilediğine de ölçülü verir” hatırlatması geliyor. (İsrâ suresi, 26-30.)
 
Açıkçası, Kur’ân’ın bildirdiği, yaşadığımız hayatın da sayısız örneklerle belgelediği üzere, edindiği rızıkta bir bolluk, bir genişleme yaşıyorsa, bu insanın ‘kendi eseri’ değildir. Aynı şekilde, edindiği rızık itibarıyla bir darlık yaşayan insan için de, bunun her hâlükârda ‘kendi eseri’ olduğuna hükmetmek mümkün değildir. Şu dünyada çalışıp kazananlar kadar çalışıp kazanamayanlar, düşünüp başaranlar kadar düşünüp başaramayanlar vardır. Başarı O’ndandır ve O bize ‘başarı’yı başkalarını ezelim diye değil, başkalarına yardım elini uzatalım diye vermektedir. O halde, bugün O’nun darda kalmış kullarına yardım elini uzatalım ki, merhametine muhtaç olacağımız günde O’nun yardımından mahrum kalmayalım.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum