Sözün Özü Özün Sözü

Bu yazı, sözlü geleneğin devamı ve kemali adına ehl-i tefekkür ve erbab-ı sohbete bir davet, bir teşvik dilekçesidir...

Daire-i ilmindeki varlığı şehadet âlemine “söz” ile sevkeden, kâinata “kün” emri ile vücud libasını giydiren, en büyük mucizesi olan kelamı ile varlığından bizleri haberdar eden Rahman’a lâyuad velâ yuhsa hamdolsun diyoruz. Âdemoğlunu ‘talim-i esma’ ile serfiraz ve mümtaz kılıp meleklerine tercih ve tafdil eyleyen, Halık-ı hakikiye mahlûkatın aded-i enfası kadar tesbih ve tazim ediyoruz...

Varlığını bildirmek, esma-i hüsnasını talim ettirmek, kudsi zatını sevdirmek gibi pek çok hikmetin iktizasıyla, Halik-ı kâinat olan Rahman’urrahim mahlûkatın en eşrefi insanı kendine muhatap ittihaz edip kelamıyla teveccüh etmiştir. Kâinatın tercüme-i ezeliyesi, kevni ayetlerin tercüman-ı ebediyesi, arş-ı azamın, ism-i azamın ve her ismin azami mertebesi, ilahi vahyin en zarif cilvesi, âlemlerin Rabb-i Azimi unvanıyla kelamının zirvesi Kur’an ile insana tenezzül eylemiştir...

İnsanı halkeden ve ona beyanı öğreten Rahman, vücud ve vahdetini yalnız sanatlı eserlerinin şehadetlerine bırakmamış, kendine layık ezeli bir kelam ile kendini bizlere bildirmiştir. Her yerde ilim ve kudretiyle hâzır ve nâzır olduğunu, kudsi zatına ait sıfatlarını kelamının geniş manaları ile ifade etmiştir...

Kur’an; söyledikleri ile akıllara hadsiz manaları bildirirken, söylemedikleri (hazf) ile kalplere tarifsiz hakikatları ifade etmiştir. “Sözü dinleyip en güzeline uyan kullarımı müjdele. İşte onlar Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Temiz akıl sahipleri onlardır.”* ayeti ile sözlerine uyan kulları övmüştür...

İnsandaki rahmani sıbğa ve nakş-ı hikmet, manidar ve kıymettar rabbani san’at hitab çiçeği olarak görünmüştür. Yani manidar ve hassas o rabbani san’at nutka gelmiş söylettirilmiştir. İnsanın kafasındaki kabiliyet-i beyana öyle ulvî cihazat ve istidad verilmiş ki; Sultan-ı Ezeli’ye muhatap olacak bir makamda inkişaf ettirilmiştir...

Ahir zamanda belâgat ve cezaletin bütün envaıyla en rağbetli bir suret alacağı, hatta insanlar, kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için en keskin silahını cezalet-i beyandan ve en büyük kuvvetini belâgat-ı edadan alacakları gerçeği, kelamın belagatine kıymet veren, sözün en güzeline uyan müminler için bir vecibe olarak bildirilmiştir...

İslami bir usul ve nebevi bir metod olan sohbet, hatibin yahud mürşidin halliyle ‘hâllenmek’, manevi rengi ile ‘renklenmek’, aldığı feyiz ile ‘feyizlenmek’ manalarına hizmet etmiştir. Okuma ile akıllar tahkike ererken, sohbet ile kalpler tasaffi etmiş, halisane ahval husule gelmiştir...

Tarifi imkânsız bir iksir-i nuraniyeye sahip sohbette in’ikas ve insibağ (boyanma) bulunduğundan, sohbet-i nebeviye ile asr-ı saadetin kemalat imamları ve hakikat rehberleri ve müçtehidleri mesabesindeki sahabeler nasiplenmişler, arş-ı kemalata yükselmişlerdir...

İhsan etmek servetin, güzelleştirmek hüsnün, nur vermek nurun varlığına delil olması gibi; insanların din ve maneviyat ile kavi münasebetlerinin hasılatı da beliğane kal (söz), halisane ahval ve müstakimane a’mal ile tezahür etmiştir. İnsanların kemalat-ı mutlakadan aldıkları feyz-i kemal, bunlar gibi hakikatler ile görünmüştür...

Ruh ile beden arasındaki münasebet gibi söz ile mana arasında da latif bir irtibatın bulunması gerekmektedir. Geniş ve külli manaların dar ve basit lafızlar ile ifade edilmesi çeşitli mahsurları tevlid etmiştir...

Sözlerin kıymeti; hem söyleyen kişinin mertebesinden, hem söylenen sözün bizzat kendisinden neşet etmektedir. Evet, söyleyen kişinin mertebesi sözün kıymetini ziyadeleştirmektedir. Ancak söyleyen kişinin mertebesi düşüldüğünde söz değerini kaybediyorsa o söz ehemmiyetsizdir...

Bu itibarla, sözün hem büyüğü hem de büyüsü vardır. Sözün büyüğü dostu ikna, sözün büyüsü düşmanı ilzam edecektir. Sözün gücü ile medenileri ikna edip galebe edemeyenler cebir ve şiddete yönelecektir. Manevi tahripleri tamir edecek sözün gücü yoksa maddi güce müracaat edilecektir...

Elhasıl; söz ile ihya ederiz milleti, söz tuğlaları ile inşa ederiz cemiyeti. Taklitten kurtulmak, istidatlarını nemalandırıp beliğane konuşmak ve yazmak için fikrin hürriyeti ve kelamın serbestiyeti zaruri görülmektedir. Evet, sözün serbestiyeti fikri hürriyeti, fikri hürriyet milletin ihyası ile cemiyetin inşasını, o dahi islam medeniyetinin ibkasını intaç edecektir...

Kalplerin ihyası, Kur’ani hakikatler ile içtimai hayatın yeniden inşası için mazide istimal edilen sözlü geleneğin idamesi, yazılı metinlerin ikamesine kâfi derecede gayret edilmelidir. Sözün ve yazının kıymetini görememek geleceğin medeniyetini tahrip etmeyi netice verecektir. Sözlü geleneğe ve yazılı metinlere küs bir milletin izzet ve ikbali tersine dönecektir...

* Zümer, 39:18

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum