Siyaset ve kulluk

Bir Müslüman olarak hayatın her karesine, her hadiseye iman nuruyla bakmak, yaratan hesabına bakmak gerekir. Müslüman hayatın her alanında kulluğunu yaşamak durumundadır. Bu yüzden siyaset dairesi de hayatın içinden bir kesittir. Dolayısıyla bu daireyi görmemezlikten gelmek söz konusu değildir. Müslümanın siyasi tavrı, çizdiği profil, koyduğu duruşu da imanî olmalıdır.

Dinin lehinde olan için yardımcı olup, din aleyhinde bulunanların aleyhinde durmak siyaset dairesi içindeki imani bir duruştur. Çünkü Bediüzzaman siyaset dairesine Kur’an, İslamiyet ve vatan menfaati adına bakmış ve ona göre bir duruş sergilemiştir. Hakiki dindar ise, bütün kainatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir. Siyasete aşkı-ı merak ile değil, ikinci, üçüncü mertebede, onu dine ve hakikate alet etmeye, eğer mümkünse çalışabilir. Bediüzzaman’ın, “mabeyninizde Meyve’nin Dördüncü Meselesini sık sık okuyunuz” hatırlatması bu açıdan önemlidir. Çünkü bu meselede insanın ilgilenmesi gereken daireleri önem sırasına göre dizer. En önemli dairesinin nefis dairesi olduğunu ve en önemli vazifenin de burada olduğunu söyler. Sonra sırasıyla hane, mahalle, şehir, vatan, memleket ve kainat daireleridir.

Buradan vatan ve memleket dairesi ile ilgilenilmeyecek anlamı çıkmaz. Bilakis her vatandaş, vakti zamanı gelince, vatan ve memleket ile ilgili yapması gereken vazifeyi ihmal etmemesi lazımdır. Bu fıtri bir haldir. Yalnız burada bir ölçü lazımdır. O da en küçük dairede, en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife vardır. En büyük dairede ise, en küçük, muvakkat, ara sıra vazife bulunabilir.

Dolayısıyla hakiki dindar için en birinci mertebede önemli iş, kulluğudur.  Mü’min hayatının her alanını, her hal ve şartı buna göre yaşamak durumundadır. Siyaset dairesine, bir Nur talebesi olarak kulluğun ve talebeliğin icabı bir ilgi ve alaka ile bakar.

Bediüzzaman hazretleri, “Taallüm-ü siyaset siyaset değildir.” düsturuyla içtimai ve siyasi mülahazalarını aşırılıktan uzak, istikameti gösteren anlayışla bakmış ve göstermiştir. Günlük hadiselere, günü birlik münferit değerlendirmelere, belli şahıslara endeksli bir anlayışla siyasete bakmamıştır.

Terbiye-i İslamiyenin zedelendiği, kafaların allak bullak olduğu, şüphelerin alabildiğine büyüdüğü, hak ile batılın birbirine girdiği böyle bir zamanda siyaset gibi bir mesele ile fazla meşguliyet insanı dalalete sürükleyebilir. Böyle bir ortamda halis niyetler de pek işe yaramaz. Niyet halis de olsa, dine zarar verme ihtimali vardır. Mes’uliyeti de vardır.

Şu anda Müslümanların şöyle bir tavır içinde olduğu görülüyor. Bu tavır, siyasetçileri hayr-ı mahz olarak görmek yanılgısıdır. Bediüzzaman demokratları desteklerken ehven-i şer kaidesine göre desteklemiştir. İşte bu ölçüyü aşan Müslümanlar mevcut siyasi parti liderlerini hayr-ı mahz olarak görüp, dualar etmekte, tespihler çekmektedirler.

Her mü’minin ölçüsü olmalıdır. Mü’min hakkıyla kuldur. İşte bu yüzden Cenab-ı Hak ile baş başa kaldığı o halis ubudiyet vakitlerini, dualarını, gece namazlarını dahi bir siyaset liderine dualarla geçiriyorsa, bu gerçekten vahim bir durumdur. Bu bana Bediüzzaman’ın şu sözünü hatırlattı: “Elhasıl, inkılab-ı siyasi cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi, beyt-ü’l ankebut gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutan taklittir, onu telaşa düşürür. Zira itimad-ı nefsin fıkdanı ve aczin vücudu cihetiyle saadetini yalnız hükümetin cebinde zannettiğinden, kalbini, aklını da hükümetin kesesinden  tahayyül eder, korkar.” (Münazarat) Yani, parti ve liderlerini, hayr-ı mahz olarak görenler, dinde hisseleri olan ama bu hisse örümcek ağı gibi ince olanlardır. Çabuk dağılır. Allah’ın iradesi ve kudretinden emin değillerdir. Bu yüzden dini temayül ve hisleriyle hareket edip, dine zarar gelecek endişesindedirler. Oysa din Allah’ındır ona kimse zarar veremez.

Böyle bir halde olan Müslümanlar vasat gibi bir durum içinde gözükseler de aslında hastalanmış bir haldedirler. Çünkü ölçüsü kaçmış bir meşguliyettir.
Kulluğun içine, ibadetlerin tam merkezine, ‘siyaseti’ koyarak bakmak, meşgul olmak bir ifrat halidir. ‘Nasılsak öyle idare ediliriz’ prensibini unutmamak gerekir. Siyasetle ölçüyü kaçırmadan, meşgul olacağımız daireleri karıştırmadan ilgilenmek gerekir. Siyasetle meşgul olup, ubudiyeti terk ne kadar vahim ise, ubudiyetle meşgul iken siyasetle iç içe olmak da, bir o kadar vahim bir durumdur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum