Siyah kedi

Karanlık bir odaya giriyorum, siyah bir kediyi bulacağım.
Gözlerim hiç bir şeye ilişmiyor.
Ellerimle ancak görebiliyorum, eli bıçaklı lise öğrencilerini...
Hakikat kıvılcımı, fikirlerin çatışmasından doğar.
Ve bir gürültü kopuyor. Bir vaveyla...
Kıvılcımlar görüyorum etrafı hiç aydınlatmıyor.
Çünkü karanlık bir odada siyah bir kedi arıyorum.
***
Vay be bu hayat ne kadar ilginç!
Düne kadar benim "veli"lerim vardı.
Bugün çocuklarım liseye gidecek diye endişe duyuyorum...
Sanki büyümesini istemiyorum...
Hakikaten:
Nedir bu endişe?
Büyümüş olmaları mı?
Benim gördüklerimi onların da artık görüyor olmaları mı?
Ya da çağdaşlaşmanın getirdiği dezavantajlar mı?
Belki de hemcinsleriyle ya da karşı cinsiyle gireceği iletişimler...
Belki de asırlar boyu bastırılmış duyguların, birden bire açığa çıkmalarının geçiş bölgesinde gemilerin alabora olmasına sebebiyet
veren, "çağdaş" diye kabul edilen diyalogların fıtri raylardan çıkması sonucu, nihayi sınır tanımamasının verdiği tehlikeli sancılı
bekleyişler...
Görünen kısımdan çok görünmeyen kısmın dehşeti...
Sandığa hapsedilmiş şimdide hasıraltına saklanan duygular.
Gerçekten sizde benim gibi karanlık bir odada siyah bir kedi arıyor musunuz?..
***
Benim gördüklerim görmediklerimin teminatıysa...
Vay bu gençliğin haline....
Sizce ben yobaz mıyım?
Eğer dedem yobazsa bende yobazım.
Dedemin bana ilk öğrettiği "Hadis" şuydu: "Kendi nefsininin istemediğini başkasına isteme."
Ve öğretmenlerle konuşuyorum. Lise öğretmenleri...
İyi ile kötü arası bir şeyler okunuyor gözlerinde ve de sözlerinde.
Ve öğrencilerle konuşuyorum.
"Ser" verip "sır" vermeyen sıra dağlar gibi karşımda duruyor.
Bir türlü kalbine inemiyorum. Sırdaş olamıyorum.
Galiba hiç bir ebeveyn de inemiyor.
Herkes zannediyor ki: gencin kalbi "karanlık bir oda" gibidir.
Siyah bir kedi arıyorlar.
***
Her kız arkadaşı bir erkek için sevgili sıfatı taşır mı?
Ya da hiç bir kız arkadaşı olmayanın birden ilk tanıştığına "sevgili" diye  duygusal yaklaşım sergiler mi?
Ya kültür şokuna ne demeli?
Erginlik çağının tehlikelerle dolu yolunda…
Ahh ahhh  dedem yaşasaydı, memleketin bu haline ne derdi acaba?...
Onu bilmemde ben bu gençliğin ne diyeceğimi iyi biliyorum;
"Uzay çağında yaşıyoruz be dede... Hala haremlik selamlık mı olmasını istiyorsun… Geçti o devirler geçti…”
Oysa fıtratların makaslandığı bir çağdan, bataklıkların miskuamber diye yüzlere sürüldüğü bir anlayıştan geldiğini nerden bilecekler ki?
Halukun neslinin talan ettiği diyarlardan medet mi umulur.
Hele kapitalizmin vahşileştiği bir mekanizmada öğütülen değerlerin açtığı menfezler…
Tarihin hiçbir döneminde çocuklar özerinde bu kadar oyun oynanmamıştı.
Baba oğul çizgisi o kadar uzaklaşmış ki asla oğlumun dünyasına giremiyorum.
Birlikte aynı  diziyi seyredip aynı duygularla dolduğumuzu sanıyordum.
Meğer msn'si internet lüzumsuzluklarıyla doluymuş.

Babalar ve oğullar, analar ve kızlar…
Kim kimin peşinde gidiyor dersiniz?
Madde ile mananın birbirinden ayrılabileceği en ince yer gençlik çizgisidir.
Gerçi bu “karma eğitim” olduğu sürece bu çizgi hep kopuk olacak ya...
Buna rağmen bende kalkmış Konfiçyus’un dediği gibi olmayan bir şey arıyorum galiba.
Çünkü o derki: “Karanlık bir odada siyah bir kedi bulmak zordur. Hele hele bir de kedi yoksa...”
Hala siyah kediyi arıyor muyuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum