Habibi Nacar YILMAZ
'Şimdiki Şeyhlerden Ne İstersin?'
Geçen bir yazımızda, "Eski Said Dönemi Eserlerini" okuyorum, diye yazmıştık. Okumaya devam ediyoruz. Bazılarını küçük risale olarak sayısızca okumuş, haklarında seminereler bile vermiştik. Ama neşredilmeyen bölümleri ile beraber tümü bir arada, üçüncü defa okuyorum.
Bazı bölümler, cümleler hatta kelimeler karşısında hayretler içinde kalmamak mümkün değil. Bir kere, bu bahisleri bu üslûp ve cümlelerle yazmak Türkçe, Arapça ve Farsça dillerine üst seviyede bir hâkimiyet olmadan mümkün değil. Birçok çetrefilli konuda, böyle gayet rahat ve kendinden emin şekilde kalem oynatmak, İslâmî ilimlerin hemen tüm alanlarında yine yüksek bir yetkinliği gerektiriyor. Üstadın düzenli ve uzun bir tahsil hayatı olmadığını da yakînen biliyoruz. Anlaşılan o ki üstad, emsaline az rastlanılan bir gayret ameliyesi ile, fen ilimleri de dahil yelpazesi oldukça geniş ilimlerde derin bir okuma gerçekleştirmiş. Eseri okudukça, bu kanaatimiz artıyor. Başta devlet, cemaat, tarikat veya şahıslar için, reçete mahiyetinde teşhisler, tespitler ve bunların hâl çarelerini gösteren tavsiyelerle dolu kitap.
Her okuyuşta, hazine bulmuş gibi notlar alıyor; cümlelerin altlarını çiziyoruz. Münazarat'taki "Bu devletin dini, din-i İslâm'dır, şu esası vikaye etmek vazifemizdir." cümlesi, tam bir anayasa maddesi. "Demek, nokta-yı nazar, hükümetin hasenatı seyyiatına tereccühüdür, yoksa seyyiesiz hükûmet, muhal-i adîdir." cümlesi, gerek şahsî gerekse siyaset için, 70'li yıllardan beri ölçü aldığımız, yolumuzu aydınlatan küllî bir düstur.
Yine, geçen haftaki "Fakülte Sohbetleri" dersinde, Prof. Muhammed Gür Hocamızın hatırlatması ile farkına vardığımız, yine Münazarat'ta "Hürriyet bize ne kazandırır?" sualine verilen cevapta geçen "Esas-ı insaniyet olan cüz'i ihtiyarı temin eder. Siz de camid olmaya razı olmayınız." cümlesi, zamanında altını çizip üstüne yattığımız çok hakikatlere işaret eden bir cümle.
Bugünlerde, özellikle sol çevrelerin serrişte ederek abartılı şekilde verdiği, Müslümanların, özellikle tarikat ve cemaatlerin aleyhinde kullanmaya çalıştığı, doğru ya da yanlış bazı suiistimaller ve yanlış uygulamalarla ilgili, Münazarat'ta "Şimdiki şeyhlerden ne istersin?" sualinin cevabında geçen bir bahis var. Eskiden beri bu bahis dikkatimi çeker, fakat okur geçeriz. Bahiste, hem cemaatlerin hem de tarikatların fert veya bütün olarak çok alacağımız dersler var. Bilmiyorum, bir yazı için uzun sayılır mı? Bu endişeden dolayı, yarım sayfasını aynen burayı alacağım. Devamını kitaba havale ediyorum. Bu kısım küçük eserlerde yok. Eski eserlerin büyük boylarında var.
Sual: Şimdiki şeyhlerden ne istersin?
Cevap: Daima onların demdemelerinin mevzu olan ihlâsı hem de tekke denilen manevileşmiş kışlalarda, tarikat denilen ruhanileşmiş askerlikte ona murabıt oldukları cihad-ı ekberi ve terk-i iltizam-ı nefsi, hem de onların şiarı olan zühdün manası olan terk-i menafi-i şahsiyeyi, hem de daima iddiasında bulundukları mizac-ı İslâmiyet'in mayesi olan muhabbeti isterim. Zira onlar, bizi istihdam ederek ücretlerini almışlar. Şimdi bize hizmet etmek borçlarıdır.
Sual: Nasıl olsunlar?
Cevap: Ya başlarımızdan kalksınlar yahut inat, gıybet ve taraftarlığı mabeynlerinden kaldırsınlar. Zira bir kısım dalâlet ve bid'at fırkalarının teşekkülüne bazı bid'atkâr müteşeyyihler sebebiyet vermiştir.
Sual: "Nasıl birbiriyle ittihat ve ittifak edecekler? Hâlbuki bazıları bazılarını münkirdir. Onların düsturlarındandır ki münkir ile muhabbet belki ünsiyet dahi haramdır. İnkâr meselesi mühimdir."
Cevap: Öyleyse, size şöyle bir hitap etmek hakkımdır: Ey divaneler! İşitmediniz mi, anlamamış mısınız ki "Mü'minler ancak kardeştir." Âyeti, bir namus-u İlâhidir. Veya körleşmiş misiniz ki, görmüyor musunuz ki "Biriniz, kendisi için istediği şeyi kardeşi için istemedikçe tam iman etmiş olmaz"(hadîs) düsturu, bir düstur-u Nebevidir.
Acaba şu sıdk ve kizb mabeyninde mütereddid olan inkâr meselesi, nasıl oldu şu iki esas-ı azim ve metine nâsih olabildi? Bu inkâr meselesi doğru olsun. Allah'ın kelâmı değil ki mensuh olmasın. İşte, zaman onu nesheder. Zararı faydasına galebesi, neshine fetva verir. Mensuh ile amel caiz değildir."
Evet dostlar, yazı böyle devam ediyor. Başka sualler ve cevapları da var ama şimdilik can alıcı noktaları yazdım. Kendi nefsimizi bu ölçülere göre sigaya çekebiliriz. Özellikle aleyhinde konuştuğumuz ya da propagandasını yaptığımız kişiler, öldüler veya çekildiler. Şimdi geriye baktığımızda birçok şey için, değdi mi demiyor muyuz? Değdi mi gerçekten?
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.