Şehir Üniversitesi ve siyaseten ‘işletme körlüğü’

Henüz iki yüz civarında üniversitemiz var. Bunların yarısı kuruluş halinde veya kuruluşunu tamamlamaya çalışıyor. Binası, anfisi, laboratuvarı yetersiz bazı üniversiteler, bir diğerinin çatısı altında emaneten eğitim veriyor.

Üniversite sayısı ve özellikle kalite standardı açısından ülke büyüklüğüne uygun bir konumda değiliz. Dünyanın ilk 200 kaliteli üniversitesi, ABD ile İngiltere arasında paylaşılmış. İlk 500 üniversitenin içine girebilmiş ancak bir kaç üniversitemiz var.

Eğitim kapasitesi ve seviyesi yüksek, öğretim kurumlarımızın sayısı iki elin parmaklarını ancak geçiyor.

Bu gerçeğimizi bilerek konuya yaklaşmak yerine, gereksiz gündemler üretme mahareti göstermekle meşgul olanlar var.

Bugünlerde bir vakıf kuruluşu olan Şehir Üniversitesi, yargıya düşmüş yadırgatıcı bir gaile yaşıyor. Sekiz parsel arsası üzerine kurulu yapıların bir parselinde yaşanan ihtilaf sebebiyle alacaklı bir kamu bankası, borcun yapılandırılmasında sağlanan mutabakata rağmen, ahdine vefa göstermeyerek mahkeme kararıyla banka hesapları dahil,  üniversitenin bütün malvarlığına tedbir koydurmuş.

Söz konusu olan, 7 bin öğrenci ve bine yakın öğretim kadrosuyla bir yüksek eğitim kurumudur. Ortada emsallerine göre eğitim kalitesi yüksek bir üniversite var. Yargı yoluyla sıkboğaz ediliyor. Kamuoyunda, formel hukuki sebeplerin ötesinde siyasi saiklerin bulunduğuna inanılıyor.

Üniversitenin kurucularından eski bir başbakan parti kuruyor diye, üniversiteyi hukuk eliyle çökertmek günümüzün işi olmamalı.

Siyaseten benimsenen bazı tutum ve yaklaşımlar, kamuoyu vicdanında kabul görmediği takdirde, beklenenin aksine sonuçlar verir. Bunun münferit, fakat anlamlı olumsuz örnekleri yakın geçmişteki seçimlerde görüldü.

Siyasette yetkinin her şey olmadığını, her tercih ve icraatın kamu vicdanında bir karşılığı olacağı göz ardı edilemez. Ticari hayattaki “işletme körlüğü” kavramı, olayları biraz da dışarıdan, eleştirel gözle bakamama anlamında kullanılır. Çünkü, kendi içine kapanan bir işletmeci veya siyasetçi yanlışlarını bile doğru ve haklı görme eğilimindedir. Halbuki gerçek hiç öyle değildir. Bu tutum çok başarıyı gölgeleyecek büyük zaaftır. “Ben yaptım, oldu” tavrıyla, menfi bir tercih pozitife dönüşmez.

Siyasi otoritenin özel üniversitelere hatırı sayılır destek ve mali katkı verdiği biliniyor. Borcunu çevirebilme konumunda olan bir eğitim kurumunu, tedbir kararıyla çalışamaz hale getirmek, üniversite yönetimini aşan bir baskıdır. Nitelikli eğitimi cezalandırmaktır.

Kendisini kanıtlamış Şehir üniversitesi ve benzeri özel yüksek eğitim kurumları, insanlığa ontolojik boyutlarıyla sunmak zorunda olduğumuz yeni bir eğitim modelinin öncüleri olarak görülmelidir. Akıl ve kalp boyutunda yeni bir ilim felsefesinin inşasında büyük görev ve sorumlulukları vardır.

Yükseköğretim kurumlarımızı, dini dışlayan, limite olmuş radikal Fransız laisizminin dünyada bırakmakta olduğu entelektüel boşluğu dolduracak önemli görevler bekliyor. Fen bilimleri ile din ilimlerinin “mezc ve derc” edildiği yeni eğitim anlayışı, bu işin farkında olan ve gereğine inanan yetkin eğitim kurumlarımızda geliştirilecektir. Böyle bir misyona namzet bir eğitim kurumunu kapatmaya sonuç verecek tasarruf, marifet değil, vebaldir.

21. asrın ilk çeyreğinde ülkeye çok şeyler kazandırmış bir yönetim, üniversite kapatmak gibi ayıbı siciline işletmeme özenini göstermelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
9 Yorum