Said Nursi Kur'an üzerine 20 kez yemin ettirdi

Said Nursi Kur'an üzerine 20 kez yemin ettirdi

Zübeyir Gündüzalp'in yakınında bulunanlardan Eyüp Ekmekçi, meşveretle ilgili bir yazı kaleme aldı

Risale Haber-Haber Merkezi

Bediüzzaman Said Nursi’nin talebelerinden merhum Zübeyir Gündüzalp'in yakınında bulunanlardan Eyüp Ekmekçi, meşveretle ilgili bir yazı kaleme aldı. Meşveretin esaslarına dikkat çeken Ekmekçi, Bediüzzaman ve talebelerinin konuyla ilgili ifadelerine yer verdi.

İşte Eyüp Ekmekçi’nin yazısı:

Bismihi

Nurun serapa Kurani meslek ve meşrebi

Üstadımızdan ve Zübeyir ağabeyden nakiller…

Dinde esas olan nedir? Başta kitap, sünnet, sonra icma. Ki meşveret icmanın bir cüzüdür.
Meşveret, meşveret, meşveret diyerek meşvereti müstakilen tek mercii gibi göstermek acaba hangi maksada matufdur? Koca cemaati 20-30 senelik bir şartlama neticesinde idrakini kapatıp ve kitap, sünnet, esas ve temelini unuttururcasına bir kurnazlık ile adeta gizli bir komite, cemaati meşveret şartlaması altında kitap ve sünnet esasından sarf-ı nazar ettirircesine kitabi ve sünneti istikametten saptırıp hangi maksada ve nereye çekmek istiyor diye hatıra getiriyor. Vakıalar var.

CEMAAT, KASTAMONU-EMİRDAĞ LAHİKASINI MI SİZİN YAZDIKLARINIZI MI OKUYACAK?

Bir tarihte Denizli’de Ege bölgesi meşveretinde E. Bey (sözüm o zatın şahsına değil) ege bölgesi istişaresine gelenlere birer dosya dağıtmaya başladı. Mustafa Sungur ağabey orada idi. Medresetüzzehra erkanlarının hem hakkı hem vazifesi olarak müdahelesini yaptı. Aynen şöyle dedi, “Ne bu kardeşim? Davalar böyle yozlaşır. Bunun sana da zararı var.” Biz ilk anda intikal edemedik. E. Bey, “Ağabey sizin de Bayram ağabeyle beraber içinde bulunduğunuz 20 sene içinde alınan kararları bir dosya halinde topladık kardeşlerde birer nüsha bulunsun diye veriyoruz” deyince Sungur ağabey, “kardeşim bu cemaat Kastamonu, Emirdağ Lahikasını mı okuyacak sizin yazdıklarınızı mı okuyacak?” deyince E. Bey dönüp dosyaları topladı.

Netice, kitap, sünnet esas olup meşveret yine onlar muvacehesinde ve derecesine göre bir değer alır. Fakat ancak kitap ve sünnetin tatbikatı meşveretin esas vazifesi olup ve o me'hazlara dayanmak veya muhalif olmamak şartıyla kabule şayan olur. Yoksa o esaslara me'hazlara dayanmazsa asla ne kabul edilir ne de itaat etmemekte mesuliyet olur. O yanlışa bilerek itaat eden yanar. Nasıl yandığını da yandıktan sonra anlar ama iş işten geçmiş olur.
Allahtan ümit kesilmez bizden söylemek tedbir muteallikindendir. Takdir hakkın. Vesselamu ala menittebel Huda.

BADILLI ÜSTADIMIZDAN BİR HATIRA ANLAT

2006 Barla okumasında Türkiye, Azerbaycan, Rusya v.s. vakıflar okumasında Sungur ağabey hiç adeti olmadığı üzere Abdülkadir Badıllı ağabeye, “Badıllı Üstadımızdan bir hatıra anlat” buyurdular. (Adeti olmadığı halde dedim, zira vaktiyle hatıra adı altında meslek meşrebi tahrif tarzında yalan yanlış rivayetler yapıldığı için hatıra dendi mi Sungur ağabey azam erkanlığına has müdebbiriyetle tarihçeyi gösterirdi.)

Badıllı Ağabey de teferruata girmeden şu beliğ hatırayı nakletti: Ben Üstadımızı ilk ziyarete gittiğimde sadakat kelimesinin manasını da bilmediğim halde Üstadımız şu manidar dersi verdiler.
“Kardaşım bizim mesleğimizde bu zamanda dört esas çok mühimdir.
Birincisi: Azami dikkattir
İkincisi: azami sadakattir
Üçüncüsü: azami sebattır
Dördüncüsü: azami metanettir.”

Ahirzaman fitnelerine, insi, cinni şeyatinin desaislerle taktikli hücumlarına tam ilaç olacak dört esas.

Gelelim kitap, sünnet meselesine;
Kitap: Bu zamanda Risale-i Nur talebesi olarak en  büyük saadet vesilemiz olan Kitabullahın mucizelik sırrına dayanan ve kitab-ı kainatın cennet asa saadet bahş mutalaasına mi'rac-ı imani halinde terakki ettiren ve Kitabullahın ameli cihette tam tarik-i mustakimini gösteren rahmeti ilahiyeyi avni peygamberi ve himmeti Üstada medar bulunan Risale-i Nurdur.

Sünnet: Hüve hüvesine ittiba-ı sünnete en yüksek bir istidad ve seciyeler ile tam ittiba ederek asr-ı saadetin manevi müesseselerini mesleğinde cem edip ihya eden Üstad-ı Mübeccelemizin Kur’ani meslek ve meşrebi. Bu meyanda şunu da ehemmiyetle ifade etmek icab eder ki; Hayattayken Üstadımız pek az kimse ile görüşebildiği gibi vefatından sonra da kıyamete kadar devam edecek olan o Kur'ani meslek ve meşreb elbette cemaate mal olup istikbal nesillerine de intikal ettirilmesi lazımdı. Ta ki “festakim kema umırt” ferman-ı kudsisine cemaat ve talebeler mehma imkan mazhar ve nail olabilsinler. Bu vazife ile muvazzaf olanlar muazzez Üstadımızın bizzat Üçüncü Said tabir ettikleri Afyon mahkemesi ve sonrasında bizzat en yakınlarında ve ders ve terbiyelerine mazhar ve medresetüzzehra erkanları tabir edilen zatlardır ve onları vasiyetlerinde ismen beyan etmişlerdir.

ZÜBEYİR AĞABEY BEDİÜZZAMAN’IN MESLEK-İ KUR'ANİYESİNİN ESASLARINI ANLATTI

Üstadımızın meslek-i Kur'aniyesinin esaslarını Zübeyir ağabeyin ifadeleriyle toparlıyoruz;
1-Risale-i Nurun neşri
2-Medrese-i nuriyelerin açılması
3-Tevafuklu Kur’an’ın tabı
4-Lahika mektuplarının neşri.

Bir de necip Üstadımız son vasiyetlerinde nur erkanlarını tayin ederken “tayinatla” nur erkanlarıyla irtibatlandırılan belki de emanet edilen vakıflar heyetini kaydediyorlar. Elli-altmış talebe diyerek ve Üstadımız onlar için “fedakarlar dairesi genişleyecektir” buyurmuşlardır. Asr-ı Saadetin manevi müesseselerinden “ashabı suffanın” ihyasıdır. Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin “ashab-ı suffaya çalışmalı” ifadeleri var. Fakat zorlama tarzında değil akla kapı açarak istidadın reylerine dakkı bab ederek.

ZÜBEYİR AĞABEY: “MEDRESELER KALELERİMİZDİR”

Sungur ağabey bu hususta, “Alem-i İslamla, kainatla alakadar Üstad vasiyetinde elli altmış talebeden bahsediyor” diyerek meselenin ehemmiyetini ifade ediyorlar. Bir iki noktayı kaydetmek istiyorum; Risale-i Nurun neşri denince Üstadımız meslek ve meşrebinde her hususu tam bir müdebbiriyet ve kesinlikle tesbit etmiştir. Risale-i Nurun neşri varisler ve naşirler muvacehesinde yapılacaktır ve Üstadımızın tarzında ve aynen neşrettiği gibi neşredilecektir.

Medrese-i Nuriyeler hususunda Zübeyir Ağabeyin bir beyanlarını ve tesbitlerini arzedelim;
Vaktiyle Amerika’da ilmi bir heyet, “gençler yurtlarda gayesiz başıboş yetişiyor, en iyi eğitim tarzı beş altı kişilik gruplar halinde özel dairelerde onları özel eğitime tabi tutmaktır” demişler yani Üstadımızın medrese-i nuriye tarzını ilmen teyid ediyorlar. Zübeyir Ağabey “medreseler kalelerimizdir” buyurmuşlardır.

Tevafuklu Kur'anımız bu hükümetimiz zamanında mühürlenmiştir.
Lahika mektupları için de yine ilmi bir heyet, “hak bir davaya hizmet eden cemaatin en müessir bir saiki cemaat ferdleri arasındaki samimi mektuplaşmalardır” diye tesbit etmişler.
Mesleğimiz cihad-ı manevi olduğuna dair külliyatta çok tahşidat var onların çıkarılıp tahşiye tarzında tahşidatını Zübeyir ağabey ehemmiyetle tavsiye etmişlerdir. Üstadımız en son lahikada “maddi değil manevi hizmetler lazımdır” ifadesiyle beyan buyuruyorlar. Bu ince hatları okuyamayan gabilere ihvan-ı müsliminle Nur talebeleri arasındaki fark mektubunu tavsiye ediyoruz.

ŞAHSİ KUSURDA MÜSAMAHA OLUR MESLEKİ KUSURDA OLMAZ

Hüsnü Bayram ağabey 70’li yıllarda, “bu lahika bizzat Üstadımızın kalemidir her yerde okuyun” buyurmuşlardı. Üstadımızın kalemi ne demek? İzahı Zübeyir ağabeyden, “Üstadımız bazen bir talebenin mektubunu alır baştan sona bizzat meslek meşrebine göre tanzim eder imzayı aynen muhafaza eder. Bu lahika o nevidendir yani bizzat Üstadımızın kalemidir.”

O yıllarda cereyan eden külli bir mesleki varta münasebetiyle Zübeyir ağabey, “cemaat halinde de dalalet olur bu mesleki dalalettir” buyurmuşlardı.
Üstadımız, “şahsi kusurda müsamaha olur mesleki kusurda umuma zarar verecek hallerde müsamaha olmaz” buyuruyorlar.

Cihad-ı manevi buyurdukları Kur'ani meslek ve meşreblerinin emsali olmayan tarzının ehemmiyetini ifade için nur erkanlarına zaman zaman ehemmiyetle ders verdikleri şu hatıra ile hatime verelim: Şahı Geylani, İmamı Rabbani gibi zatlar da gelseler deseler Said sen bu tarzda gidersen şu bir kaç biçarelerden başka şakirdin olmayacak, hem aç kalacaksın, hapis yatacaksın fakat tarzını şöyle bir parça değiştirsen -siyasetvari veya tasavvufvari- bütün memleket senin şakirdin olacak. Hatta başbakan ve reisi cumhur da sana şakird olup gelip elini öpecekler deseler ben bu tarzımı bırakmayacağım.”

Bu tarzda hizmette sadakatta devamları için müdebbir-i azam Üstadımız nur erkanlarına yirmi defa Kur'an üzerine yemin ettirmişler.

Bir hamle yapılacaksa esasata ilişmeden ve esasat muvacehesinde ve zaman zemine göre en faydalı olan yapılması lazımdır. Mesela bir zat bizzat Üstadımıza itiraz tarzında, “Üstadım yanlış yapıyoruz daha geniş çalışmamız lazım. Okul açmamız lazım” diye itirazlarına cevaben o bedi' yani emsalsiz istikbalbin nazar sahibi muazzez Üstadımız ikna edici bir izahtan sonra, “okul açmamıza gerek yok okullar bizim olacak” buyuruyorlar. Demek şimdi aynen Üstadımızın da çok ehemmiyet verdikleri gibi maarife sahip çıkmak zamanıdır.

NAZAR-I İLAHİ RİSALE-İ NUR ÜZERİNDEDİR

Üstadımız, hazreti mehdi mektubunda üç vazifeden bahsediyor ve bu üç vazifeyi birden benim gibi bir aciz yapamaz ancak ahirzamanda gelecek o zatın şahs-ı manevisinde cem olabilir buyuruyorlar. Evet, şimdi Üstadımızın tasarrufu üç dairede birden cereyan etmektedir ta sulh-u umumiye kadar.

Üstadımız buyurmuşlar, “bu hizmet bir cihette benim duamın neticesidir.” Bir dua mümkün mü kırk sene, seksen sene esbab-ı kabul dairesinde yapılsın da onu reddetmek Rahmet-i İlahiyenin şeninden değildir. Şimdi o duanın kabulünün tecellisini görüyoruz. “Ben o günleri görmeyeceğim sizler göreceksiniz. Cenab-ı Hak bana o sırrı ihsan ediyor, Sungurumun gözlerinden müşahede edeceğim” buyurmuşlar.

Muazzez Üstadımızdan bir iki nakil daha:
“Şaz nevinden nazar-ı İlahi Risale-i Nur üzerindedir.”
“Risale-i Nurun muvaffakiyet vechesi hayat-ı dünyeviyeden ziyade hayat-ı uhreviyeye bakıyor.”
“Hadisat-ı alemin çarkı Risale-i Nurun lehine dönmeye başlamıştır onu aksine çevirecek beşeri bir kuvvet mevcut değildir.”