Saff-ı evveller

Saff-ı evveller, Sahabe Mesleği ve Günümüzdeki Risale-i Nur Hizmetleri

Saff-ı evvel kavramı ve tanımı Risale-i Nur terminolojisindeki yeri ve anlamı nedir derseniz doğru cevap verebilecek durumda değilim.
Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin sağlığında yakınında hizmette bulunmuş talebeleri için denildiğini biliyorum.
Saff-ı evvel tanımı Üstadımızın sağlığında böyle bir tanımlama yapılıp yapılmadığını da bilmiyorum. “Haslar, hasların hasları gibi” deyimler olduğu gibi, “Dost, kardeş, talebe gibi” kategorileri biliyoruz.
Üstad Bediüzzaman şahsından çok nazarları Risale-i Nurlara çekmiş. “Baki bir dava fani şahıslar üzerine bina edilmez” kaidesine hassasiyet göstermiş. Zaman bu prensibi sayısız örnekleri ile teyit etmiş.

“Peki şahısların, faziletinin, meziyetinin, hizmetinin anlamını kıymetini nereye koyacağız?” denilebilir.
El cevap:
Şahısların faziletinin, himmetinin, hizmetinin kıymetinin önemini olması gereken yere koymak kaydıyla elbette anlamı büyüktür.
Hakkaniyet ve adalet ölçüsünde, ifrat ve tefritten arındırılmış olarak ele alabilme maharetini gösterebilmektir asıl mesele.
Bir faaliyet, iş yapılacaksa, bir eser ortaya konulacaksa bunu mutlaka insanlar yapacaktır.
İşin ve eserin gereği; meziyet, maharet, istidat, kabiliyet, niyet, samimiyet, istek, metot, araç, gereç gibi bir takım donanım ve düşünce alt yapısı şartı vardır. İlim sahibinin ilminin yansıması amelleri ile olacaktır. Bilgi, beceri, tutum süreci ile başladıktan sonra iş yapılır.

Manevi hizmetlerin yapılmasında yine o hizmetin ruhuna uygun manevi meziyetler, fazilet, sebat, metanet, sadakat, ihlas gibi hasletler faziletin bileşenleridir. Akıl boyutu, duygu boyutu, niyet boyutu gibi çok parametre ve unsurların hamurundan yoğrulmuş, gayesi, davası, değerleri, öncelikleri “sırf lillah için” olan ihlas iksiri bütün dem ve damarlarına işlemiş olan hizmet erbabından müteşekkil bir şahs-ı mânevi havuzunda erimiş olabilmek teoride tanımlandığı gibi pratikte kolay olmasa gerektir.

Anlatım bozukluğu ile de olsa teorik olarak tanımlamaya uğraştığım hasletlerin tasvir edilen ve edilemeyen daha bir çok anlatılamayan hususları şahsında cem etmiş hizmet erbabı profiline uyan insanlardır saff-ı evveller. Sayısı ne kadardır, hangi kategorilerde tasnif, tarif edilebilir bilemiyoruz.
Bir hal meselesidir. Mazhariyettir. Çetin imtihanlar süzgecinden geçmiş, birçok zor testlerden geçmiş, destanlar yazmış, harika işlere imza atmış olduğunun farkına ancak o yolun yolcuları varmış olmalı. Bakmak görmek meselesi gibi bir şeydir. Her bakan göremez.

Sahabelere sahabe sonrası en büyük kutup mertebesindeki fazilet sahibi evliyalar bile niçin yetişemiyor? Anladığım; birincisi, tam kaynağına olan irtibat Peygamberimiz’den (asm) veraset-i nübüvvet sırrına mazhar oluşlarındandır.
İkincisi imanın hayata yansımalarını, sonuçlarını, meyvelerini görmedikleri halde zerre miktar tereddütsüz iman etmeleri, teslimiyetleridir. İman etmenin ötesinde tam teslimiyet. Akılda kalmayıp kapte yer olan bir iman, itikat ve teslimiyet meselesi…
Halbuki bu zamanın insanlarının önünde geçmişte yaşanmış o kadar tarihi örnekler var ki, sayısız…

Milyonlarca insanların, toplumların, devletlerin hayatına olumlu katkılarını ispat eden örnekleri çok ki, “Şekil, A,B,C, D…….”de görüldüğü gibi denilecek tarihin şeref levhaları var. Evliyaların, kutupların harika halleri, kerametleri, bireyde ve sosyal hayattaki elde edilen başarılar, sonuçlar vb…
Sahabenin hayatında önünde yaşanmış örnekleri yok. Fakat öyle inanıyor ki, en küçük vehim dahi, hayatının feda etmekten geri bıraktıramıyor.

Aynen öyle de ahir zaman fitnesinin en dehşetli dönemlerinin yaşandığı, devletin ceberrut, baskıcı, “önce asıp sonra yargılamanın yapıldığı yıllardaki uygulamaların döneminde, kuş uçmaz, kervan geçmez bir köye sürgün edilmiş meçhul, “yakınında durmak sakıncalı” olarak tanımlı birisine talebe olmanın ne demek olduğunu anlamaktan çok uzaktayız.
Risale-i Nur hizmetinin ilk yıllarında, baskı rejiminin en dehşetli zamanında talebe olma şerefine nail olanların hayatı sahabelerin hayatına çok benzemektedir.
Bugün “Risale-i Nur Talebesiyim” demek hiçbir risk oluşturmuyor. Bırakın riski çok yüksek sosyal kredibilite bile sağlıyor. Dün öyle değildi. Çok büyük risk faktörü idi.
Bugün bir nur talebesine oldukça yüksek prestij kazandıran ortam dünün saff-ı evvellerinin çileleri sayesinde meydana geldiğinin farkında mıyız? İnayet-i ilahi şartıyle layık olan, mazhar olan, çetin imtihanları verebilenlerin vesilesi ile bugünleri yaşıyoruz.

Selahattin Akyıl ağabeyimizin hatırlarını dinleyince/okuyunca, içinde bulunduğumuz şartlarlar mukayese ettiğimizde sorumluklarımızın gereğini yerine getirmekten çok uzakta olduğumuzu düşünüyorum.
Fazilet, kemâlât, meziyet, istidat, kabiliyet sahibi insan sermayemizin kıymetini idrak etme, farkında olma şuurunda eksikliklerimiz vardır.
Haslar, hasların hasları, talebeler, dostlar, kardeşler gibi özden geniş dairelere açılan, neticede çok geniş yelpazede herkese kucak açmayı tavsiye eden, hoşgörünün en güzel örneğini göstermemizi ön gören hizmet anlayışımızı gözden geçirmemiz gerektiğine işaret etmek istiyorum.

“Şahıslar önemli değil, prensipler önemli, önemli” diyerek bazı şeylerde ifrat tefrit dengesinin korunamadığı değerlendirmesine azımsanamayacak sayıda örnek gösterilebilir. Fazileti, kemâlatı meziyeti, kabiliyeti feda etmeden prensiplere göre hizmet etmekle; prensipleri feda etmeden en büyük değer olan insan potansiyelini muhafaza etmek neden mümkün olmasın? Biri diğerinin alternatifi olmadan, birlikteliği sağlamanın yollarını bulmak için biraz gayret gerekmez mi?
“İnsan potansiyelimizin, entelektüel sermayemizin kadri ve kıymetinin yeterince idrakinde miyiz? diye gerek bireysel gerekse kollektif olarak irdelemeliyiz?

Havadan sudan sebeplerle insanları bir çırpıda yok saymak, başta insaniyetin, sonra islâmiyetin, özellikle şefkat mesleği olan risale-i nur mesleği ile telif etmek mümkün değildir.
Resmi ideoloji öğretisinin farkında olmadan genlere işlediği “iç ve dış düşmanlar” konsepti on binlerce cinayetleri besleyen iklimin müsebbibi değil midir?
Yakın geçmişte dünyayı kan gölü olarak bırakıp giden George W. Bush’un politikası da “Ya bizdensin ya karşımdasın, düşmanımsın” anlayışının ülkemizde fikirler yelpazesinde pek de bize yabancı olmayan merhamet hislerinden yoksun vahşet ikliminin dayandığı ruh haline benziyor değil mi?

Şefkat mesleğinin pratiği nasıl hayata geçirilecek?
İşte “Risale Haber”’le o spontane ortaya çıkan geniş ortak paydada buluşma konsepti ile, gafil kaldığımız değerlerimizi yeniden hatırlama fırsatı bulduk. “Her şeyin iyisine bak kaidesi” ile her kim ve nerede olursa olsun Risale-i Nur la ilgili bir hizmet yapıyorsa, herhangi bir iman hizmeti varsa haberdar olabiliyoruz. Dünyaya çok gözden gözlemek, izlemek, sevinç ve üzüntüleri paylaşmak, bir birimize duacı olmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Elhamdülillah.

Vicdani muhasebe yapma zamanıdır. Geriye baktığımızda hizmet için harcamamız gereken enerjimiz, “usül hatası… ben haklıyım… sen haklısın….” gibi tartışmalarına sarf ettiğimizi düşünüyorum.
Şevke medar olan müjdeli haberler, gelişmeler, hizmetler, geçmiş zamana göre sayılamayacak kadar çok  zuhur ediyor. Selahaddin abimizin dediği gibi “Bu günler Risale-i Nur’un bayramıdır” hazzını, zevkini ve mutluluğunu yaşayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum