Prof. Dr. Şadi EREN

Prof. Dr. Şadi EREN

Kıyas (içtihad)

Nasslar (âyetler ve hadisler) sınırlı, hadiseler ise âdeta sınırsızdır. Sınırlı nasslarla sınırsız olaylara çözüm üretmek kıyas yoluyla gerçekleşir. Mesela Kur'anın nassıyla hamr (sarhoşluk veren şeyler) haramdır. İlgili âyet bunu şöyle bildirir:

“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları ancak şeytan işi birer pisliktir. Ondan (o pislikten) kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”[1]

Hz. Peygamber de şöyle der:

“Çoğu sarhoş eden nesnenin azı da haramdır.”[2]

“Sarhoş eden her şey hamrdır ve sarhoş eden her şey haramdır.”[3]

Bu nasslar çerçevesinde günümüzdeki bira ve benzeri sarhoşluk verici içeceklerin, ayrıca afyon ve esrar gibi bütün uyuşturucuların haram olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bize bunlarla ilgili hüküm verebilmeyi sağlayan, kıyas yani içtihad müessesesidir.

İçtihad nedir?

İçtihad, kelime olarak herhangi bir fiil için olanca gayreti sarfetmek anlamına gelir. Terim olarak ise, hüküm verme durumundaki kişinin Kitap ve Sünnetten hareketle, meselenin hükmünü kıyas yoluyla ortaya koymasıdır.

Buna misal olarak domatesin hükmünü verebiliriz. Domatesin helal veya haram olduğu Kur'anda yer almaz. Hz. Peygamber zamanında bilinen sebzelerden olmadığı cihetle hadislerde de yer almaz. Dünyada bilinmesi ve yaygınlaşması Kristof Kolomb'un 1492 tarihinde Amerika'yı keşfi sonrasında gerçekleşmiştir. 1550 yıllarında Avrupa'ya taşınmış ve zamanla dünyanın hemen her yerinde bilinen ve yenilen bir sebze haline gelmiştir. Bu durumda helal veya haram olduğu kıyas yoluyla bilinecektir.

Kur'an-ı Kerim “De ki: Size tayyibat helâl kılındı.” der.[4]

Tayyibattan murat, selim fıtratın çirkin görmediği ve tiksinmediği şeylerdir. Bu ifadenin mefhum-u muhalifinden “habis şeylerin” haram kılındığı anlaşılır. Haram olduğu hakkında bir hüküm veya kıyas olmayanlar, tayyibattan sayılır. Buna göre domates de tayyibattan sayılır, dolayısıyla haram değil, helaldir.

Zaten İslam Hukukunun temel esaslarından biri “Eşyada aslolan ibahadır” hükmüdür.[5] Yani yasaklanmamış şeyler mubah ve helâl kabul edilir. Bu, “O (Allah), yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yarattı”"[6] gibi ayetlerden çıkarılan bir hükümdür.

İçtihadın alanı

İçtihadın alanı, hakkında nass bulunmayan durumlardır. Mecellede bu şöyle ifade edilir. “Mevridi'n- nassda içtihada mesağ yoktur.”[7] Yani, hakkında sarih ayet veya hadis bulunan bir meselede içtihat söz konusu olamaz. Hatta böyle bir durumda meşveret bile yapılmaz. Bediüzzaman’ın kitaplarında yer almayan (gayr-ı münteşir) bir mektubunda, talebelerinden Nuh Bey hacca gitmekle ilgili kendisine sual ettiğinde şöyle der:

“Niyet ettiğiniz ziyaret-i beytullah ise; وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلاً meşverete ihtiyaç bırakmıyor. Mümkün ve kolay ise gidebilirsin.”[8]

Âyette, “Ona bir yol bulabilenin Beyt'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.”[9] denilmektedir. Allah haccetmeyi insanlara farz kılmışken bunu meşveret etmenin bir anlamı olmaz.

Bediüzzaman, içtihadın alanıyla ilgili şöyle der:

“İçtihadın şartını haiz olan her müstaid, ediyor nefsi için nass olmayanda içtihad.

Ona lâzım, gayre ilzam edemez...”[10]

Yani yapılacak içtihad, hakkında nass bulunmayan meseleler içindir. Mesela, Ramazan ayında oruç Kur'anın nassıyla sabit bir emir iken,[11] "bu orucu on güne indirelim" veya “Oruç ayını Eylül olarak sabitleyelim” şeklinde bir içtihat yapılamaz. Bu tür içtihad yapanlar, çok büyük bir hata işlemiş olur. Nitekim İblis, "Âdeme secde edin" nassı varken,[12] "Ben ondan daha hayırlıyım"[13] diyerek yanlış bir kıyas yapmış, ilahi huzurdan kovulmuştur.

Rey ekolünün en güçlü temsilcilerinden İmam Azam, "Hadis sahih olduğunda benim mezhebim odur" diyerek, reyin nerede kullanılması gerektiğini gayet net bir şekilde ifade etmiştir.[14]

[1] Maide, 90

[2] Ebû Dâvud, Eşribe, 5; Tirmizî, Eşribe, 3

[3] Müslim, Eşribe, 73-75; Tirmizî, Eşribe, 1-2

[4] Maide, 4

[5] Bilmen, I, 298

[6] Bakara, 29

[7] Mecelle, 14. madde

[8] Abdülkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, Sebat Yay. İst. II, 867

[9] Âl-i İmran, 97

[10] Nursi, Sözler, s. 704

[11] Bakara, 183-185

[12] Hicr, 29

[13] A'raf, 12

[14] İbn Abidin, Reddü'l- Muhtar ale'd- Dürri'l - Muhtar, Daru İhyai't- Türasi'l- Arabi, ts. I, 46

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum