Oruç: Tut/ul/maya değer... tatmaya da

Görülmeye değer yerler vardır: Cennet gibi.
Duyulmaya değer sözler vardır: Kuran gibi.
Sizi alıp götürür. Öyle bir gidersiniz ki…
Siz de şaşarsınız!
Yusuf yüzler vardır. Gördükçe aynaya koştuğumuz: Benimki hangi yüz, diye...

"Tat"maya doy(a)madığımız -ne desem bilmem ki- tatlı, buruk, çiçeği burnunda günler vardır: Oruç gibi.

Her iftar vakti olgunlaşan bu "meyve"yi yer yemez –bu sefer-"oruca açlığımız başlar!
Zaten on bir ay oruca "aç" yaşarız; “Oruç gelse de doysak!” diye...
“İçimizdeki ‘o sesi’ duysak!” diye...

Besteler vardır. Yaprakların sesinden, kuşların hevesine...
İhtiyacınız var demek ki... Görmek, hissetmek istersiniz.
Siz bilemezsiniz onu, o ihtiyacı.
Acıktığımızın zillerini nasıl biz çal(a)mıyorsak; bir yerin, bir sesin, bir sözün, bir bestenin daveti de içimizde bir yerlere konmuş/kondurulmuş.

Donmuş/dondurulmuş bir hal yok bizde.
Hep bir davetin peşindeyizdir.
Bizimkisi hep bir yolculuk hali.
Bu yüzden, bülbülü altın kafese koymuşlar ya...
Yine de vatanım, demiş ya...
Kanatların özlemi kafeslere sığmaz ki...

Esaret -zaten- kafes; bu belli.
Dünya da bir kafes.
Kaçıp kaçıp gitmek isteyişlerimizin "adı" nedir, ha!
Bunca ihtiyacı olan biri, dünyaya sığar mı!
Zaten dünyaya sığ(a)mayalım diye bunca "iştah" verilmiş. Razı olmayalım diye dünyaya.

Oruç tutuyoruz...
Öyle bir iştaha açılıyor ki kapılarımız...
İştahı tutuyoruz elimizle...
Bütün fırınlar bize çalışsa; daha yok musu olacak bunun.
İsteriz ki bütün akarsular benim susuzluğuma koşsun.
Oruç bize öyle bir sonsuz saadet istetiyor ki... (İste diyor ki…)
Açken bile, susuz kalıp yanıyorken bile dünyayı önümüze itseler; dönüp bakmıyoruz.

Geçici lezzetlere geçici bir "veda" oruç. Tatlı veda…
Geçici lezzetlerden geçebilirsen…
Aldanmazsan şöyle birkaç gün…
Elimizden çıkacağına da üzülmeyiz o zaman dünya ve içindekilerin.
Oruç tuttuğumuzda, "fani tutulmalarımız/tutunmalarımız" bir kenara çekilir; rahatlarız.
Yarın bir gün "paydos" dendiğinde âleti edevatı sahibine teslim edeceksin.
Bir yerde çalışıyorsun, tutmuşlar seni; ücretlisin.
Usta diyor ki: "Paydos!"
Sen hâlâ mal/a, çekiç elinde...
Kusura küsûra baksan da söylemeliyim: Çok açgözlüsün!
Açgözlü ne demek; biliyor musun?
Senin olmayan şeyleri istediğin gibi kullanmak ve saire…
"İşi bırak!" denmiş. Bırakacaksın.
Geçici olarak, yemeden içmeden kesilmezsen; ebedî olarak kesilmeye tahammülün var mı?

Şu orucun teslimiyetini gözlerinde görsün aynalar.
Bir kaybın mı olur!
Aslında laf anlamaz birine benzer bir halin de yok ya…
Şu da küpelik olsun: "Kendi aç kalan, yarın ağlamaz."

Yunus'u tanırsın. Perdeleri aralamış biri.
“Görme”yi görenlerden, “duyma”yı duyanlardan.
Ölmeden ölmeyi tercih etmiş ki ölmeyeyim diye…
Haydi gel; yanmayı, ölmeyi görelim de oradan orucun ucundan biraz daha tutalım.
Açlık, tokluk da böyle bir şey olsa gerek.
Şöyle kelimeye, hikmete, duymaya acıkmış hallerinle oku/dinle:
"Gelin, bugün yanalım;yarın yanmamak için!
Ölelim ölmez iken; yarın ölmemek için!"

Yunus yol açmış ya girelim bakalım aradan:
Gelin, bugün aç kalalım; yarın sonsuz doymak için!
Doyalım doymaz iken. Kanalım bugün susuzluğa, şusuzluğa busuzluğa ki… Kevser içmek'çün.
Geçiciyi verip kalıcıyı almak… Bu, böylesi bir ticaret, işte!

Korkutmak için değil; ama "bir avuç toprak" kimleri doyurmamış ki seni beni doyurmasın!
Açgözlü (gözümüz) mü var? Oruçla doyar.
Açgözlü kasamız mı var; oruçla dolar.
Açgözlü iştahımız mı var; ancak oruçla tatmin olur?
Açgözlü hallerimiz; ancak oruçla sükûnete erer.
Biz de şaşarız!
Nasıl mı?

Öyle zor soruların altından herkes kendisi kalkacak!
Bunun cevabı sizde. Aslında nice soruların cevabı içinde de... içimizde de... Yaptığımız/yapmadığımız işlerin içinde de... Tembelliğin, cehaletin, vurulduğumuz halde duymayışımızın istekli kurbanları oluyoruz çok zaman.
Oruç tutmadığımızda kendimizi yorduğumuz gibi...

Oruç tut(ul)maya değer.
Unuttuğumuz ekmek/toprak kokusu gelir sofralara.
Suyun bile kokusu, rengi, bir bardak şırıltının dünya dolusu bestesi...
Asık suratların -açık- tebessümleri... Aç açıkların isimleri (var/olur) listemizde...
Hissemize tut(ul)maya değer oruç düşmüş şükür ki...
Açlık diye bir lezzet varmış! Sofralar ne de lezzet harmanıymış! Benim çok yakın bir akrabam imiş meğer oruç!

Şimdi uzar gider bu sofra...
Orucun lezzetini tatmayan bilebilir mi!
Tutmayan bilebilir mi oruca tutulmayı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum