Muhammed Numan ÖZEL
Gündelik Hayatta Helâl ve Haram Mübahlığı
Mübah (yapılması ve terk edilmesi serbest olan) ile günah (yasaklanmış, yapılması durumunda ceza gerektiren fiil) kavramları, İslâm fıkhında birbirine tamamen zıt hükümlerdir.
Bir fiil ya dinen yapılması serbesttir (mübah), ya da yasaklanmıştır (haram/günah).
Ancak, insanların genel olarak günah saymadığı veya hafife aldığı ancak dinen günah olan fiilleri kastettiğini varsayarak, bu konuyu "Toplumda Yaygınlaşmış veya Önemi Hafifletilmiş Günahlar" şeklinde anlayabiliriz.
Bu, fıkıh başlıkta fıkıhta bir tabir bulunmuyor ancak toplumsal bir hadiseyi ifade etmek için izah etmek istiyorum. Çünkü bu durum “çirkin ve zararlı bir istihfaftır.”[1]
Toplumda Yaygınlaşmış veya Önemi Hafifletilmiş Günahlar; Mübah Zannedilen Haramlar
İslâm fıkhı, bir eylemin dinî hükmünü net bir şekilde belirler: Farz, Vacip, Sünnet, Müstehap, Mübah, Mekruh ve Haram (Günah). Mübah, yapılması veya terk edilmesi dinen serbest bırakılan, karşılığında sevap veya günah olmayan fiillerdir. Oysa günah (haram), kesinlikle yasaklanmış, işlenmesi durumunda ceza gerektiren fiillerdir.
Bu iki kavram arasındaki net ayrıma rağmen, modern, seküler, laik yaşamın getirdiği kültürel değişimler ve dinî bilgi eksiklikleri ve dinî meseleleri merak edip araştırmama nedeniyle, bazı haram ve mekruh fiiller, ne yazık ki toplum nezdinde "mübahmış gibi" algılanıp normalleşebilmektedir. Bu durum insanın dünya ve ahireti için çok tehlikeli bir tablo çizmektedir.
İnsanların, dinen yasaklanmış bir eylemi "zararsız", "küçük" veya "kaçınılmaz" görerek günahkârlığını hafife alması, büyük bir manevi tehlike taşır imanını kaybetmekle karşı karşıyadır. Fakat işlediği günahı günah olarak kabul eden birisi imansız olmaz fâsık, günahkâr olur.
İşte "mübah zannedilen haramlar" başlığı altında ele alınabilecek, toplumda yaygınlaşmış bazı davranışları şöyle özetleyebiliriz
Dildeki Günahlar (Gıybet, İftira ve Yalan)
Dil, kişinin en çok hata yaptığı uzuvlardan biridir ve günahların büyük bir kısmı bu yolla işlenir.
Gıybet, bir kişinin arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşmak, Kur’an’da "ölü kardeşinin etini yemek"[2] kadar çirkin bir fiil olarak nitelendirilmiştir.
Gıybetin, "sadece olanı söylüyorum" veya "herkes biliyor" gibi bahanelerle meşrulaştırılması, onun haram olma hükmünü değiştirmez.
Yalanın Basit Görülmesi de başka bir fecâettir. Ticarette, sosyal medyada veya günlük ilişkilerde söylenen küçük yalanlar, zararsız birer iletişim aracı gibi görülebilir. Oysa İslâm, yalanı büyük günahlar arasında sayar ve müminin vasfı olarak doğruluk (sıdk) ve dürüstlüğü emreder.
Mali İlişkilerdeki Hassasiyet Kaybı
Ekonomik hayatın karmaşıklaşmasıyla birlikte, faiz gibi dinen kesinlikle yasaklanan bazı işlemlerin "bankacılığın gereği" veya "sistemin bir parçası" olarak görülüp normalleşmesi en ciddi tehlikelerdendir.
Faiz, Kur'an ve Sünnet'te en ağır yasaklardan biri olarak geçer. Ancak günümüzde kredi kartı faizleri, konut kredileri gibi uygulamalar, zaruret sınırlarını aşarak yaygınlaşmıştır.
Haksız Kazanç Yolları: İşini eksik yapmak, kamu malını özel çıkar için kullanmak, vergi kaçırmak, ölçü ve tartıda hile yapmak gibi eylemler, kazancın meşruiyetini zedeler ve haramdır. Toplumda "iş bilirlik" olarak görülebilen bu tür davranışlar, dinî sorumluluk açısından büyük vebal taşır.
Sosyal Medya ve Mahremiyet İhlallerini de unutmamak lazım.
Dijitalleşme ile birlikte, mahremiyet, zaman ve kul hakkı kavramları yeni tehditlerle karşı karşıyadır.
Sosyal medyada başkalarının kusurlarını araştırmak, ifşa etmek veya özel yazışmalarını yaymak dinen kesinlikle haramdır.
Vaktin tamamını (farz ibadetleri aksatacak şekilde) faydasız sosyal medya tüketimi veya oyunlarla geçirmek, doğrudan haram olmasa da büyük bir mekruh veya "haramın başlangıcı" olarak görülür. Kişi, Rabbine karşı sorumlu olduğu temel görevlerini ihmal etme günahına girer.
Küçük Günahların Sürekli Tekrarı İnsanı Bağımlı Müptela Yapar.
İslâm ahlâkında küçük günahların sürekli işlenmesi, o günahı büyük günah (kebâir) mertebesine taşıyabilir.
Israr (İsrâr): Bir günahın sürekli işlenmesi ve bu konuda ısrarcı olmak, o günahın küçüklüğünü ortadan kaldırır. "Nasılsa küçük bir günah" düşüncesiyle aynı günahı tekrarlamak, bir müddet sonra kalpte bir leke bırakır ve tövbe etme hissini köreltir.
Bir Müslüman için, dinin hükümlerini bilmek ve bu hükümlere göre yaşamak esastır. Bir fiilin dinî hükmü, insanların onu "zararsız" görmesiyle değişmez. Gerçek bir mübah, Şâri' (Allah ve Rasûlü) tarafından serbest bırakılan fiildir.
Toplumun bir haramı normalleştirmesi, o haramın günah olma vasfını ortadan kaldırmaz. Bu nedenle her mümin, dinî hayatındaki hassasiyetini korumalı, "İnsanlar ne der?" yerine "Allah ne emreder?" sorusuna odaklanmalı ve bilerek veya bilmeyerek işlediği günahlardan dolayı sürekli Allah'a yönelerek tövbe etmelidir. Mümin, dinen haram olan hiçbir şeye "mübah" nazarıyla bakmaz.
Son olarak bu yazımı şu Hadîs-i Şerif ile tamamlamak istiyorum.
"Şurası muhakkak ki, haramlar apaçık bellidir, helaller de apaçık bellidir. Bu ikisi arasında (haram veya helal olduğu) şüpheli olanlar vardır. İnsanlardan çoğu bunları bilmez. Bu durumda, kim şüpheli şeylerden kaçınırsa, dinini de, ırzını da tebrie etmiş olur. Kim de şüpheli şeylere düşerse harama düşmüş olur, tıpkı koruluğun etrafında sürüsünü otlatan çoban gibi ki, her an koruluğa düşebilecek durumdadır. Haberiniz olsun, her melikin bir koruluğu vardır, Allah'ın koruluğu da haramlarıdır. Haberiniz olsun, cesette bir et parçası var ki, eğer o sağlıklı olursa cesedin tamamı sağlıklı olur, eğer o bozulursa, cesedin tamamı bozulur. Haberiniz olsun bu et parçası kalptir."[3]
"Allah'ım! Bizi hakkı hak bilip ona tabi olan, batılı batıl bilip ondan uzak duran kullarından eyle!"
"En büyük hidayet, hicabın kaldırılmasıyla hakkı hak, bâtılı bâtıl göstermektir."[4]
Selâm ve duâ ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.