Muhammed Emin ŞÜKRÎ
Menzilsiz yolculuk yolsuzluktur
Âşık, ey âşık, ey yârinin kalbi kırılır diye yola gelişigüzel basamayan kişi! Bütün bu tereddüt seni inceleştirmek için verilmiş. Tereddüdün olmasaydı taş olurdun. Kaya olurdun. Demir olurdun. Dağ olurdun. Ama asla insan olamazdın. Zira, insan, hürriyetinden korktuğu ölçüde insandır. Yapabileceklerinden korkusu olmayanın Allah'a ihtiyacı yoktur. O yüzden Furkan'da denilmiştir: Kendisini müstağni gören azgınlaşır. Böyle bir tereddütsüzlükten de Allah'a çokça sığınmak gerekir. Çünkü, bu kadar tereddütsüz "Ben biliyorum herşeyi!" diyen ilk kişi İblis'tir, ilk tereddüde düşenlerse melek kardeşlerdir.
Hidayet sakınanlarındır. Ondan değil. Onun için sakınanlarındır. Eğer mübarek bir tereddütle bakmasalardı önlerine her yön yolları olurdu. 'Herçi bâd âbâd' olurdu. Her yön yolları olduğunda da herkesleşirlerdi. Herkesleştiklerinde de her yöne gidebilirlerdi. Her yöne gidebildiklerinde yol kalmazdı. Neden? Yol ancak istikamet sahibi olanlara lütfedilir çünkü. Bir yere varmaya çalışmalısın yani. Bir yere yollanmalısın. Bir yere varmaya çalışmıyorsan yol sahibi olamazsın. Yolların tamamı senin olmakla birlikte sen 'yolsuz' olursun. Biraz da bu hikmetle zaten halk arasında amaçsız insanlara 'yolsuz' derler. Onlar herşeyi yapabilirler. Her ameli işleyebilirler. Hepsine müsait zamanları vardır. Ama yolları yoktur. Yolları olmadığından dolayı da gittikleri bir yer yoktur. O zaman bizi yol sahibi yapan biraz da 'gitmek istemediğimiz istikametler olması'dır ha?
Gitmek istemediğimiz istikametler var. Hatta gitmek istemediğimiz o kadar çok istikamet var ki, bu, yolumuz dışında kalan herşeyi menzil dışı bırakıyor. Ve yolumuz tekelleşiyor. Doğrunun tek sahibi oluyor. Gidilmesi gerekenin tek şekli görünüyor. Tekilleşmesi içinde böyle bir tekelleşme de var. Buradan biz bir istikamet sahibi oluyoruz. Evet. Müstakim olmak için müttaki olmak gerekir. Sakınmayanın istikameti yoktur. Hidayet sakınanlarındır. Bakara sûresinin 2. ayeti bu yüzden Kur'an'ın, şüphe barındırmayan kitabın, ancak müttakiler için hidayet olduğunu söyler. Yürümekten korkmalısın yani. Yürümekten, daha doğrusu, herhangiye yürümekten korkmalısın. Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçmemelisin.
Tereddüt, temkin, tevakkuf gösterebilmelisin. Bunu yaparken hayattan(!) geri kalıyor olabilirsin. Birileri seni bu açıdan geride görebilir. Fakat hakikatte ancak bu şekilde hayat sahibi olursun. Hayat sahibi olmak aynı zamanda yol sahibi olmaktır. Zira hayat da, tıpkı yol gibi, dış-iç farkındalığına varmakla mümkündür. Hayat sahibi için herşey kendisi değildir. Hayat sahibi için kendisi başka birşeydir. O yüzden, bu dakik farkındalık sayesinde yani, kendisini kendi kalarak varda tutar.
Dışındaki herşeyi içine almaz. İçindeki herşeyi dışına vurmaz. İçinde dışarıdan apayrı bir denge vardır. Bir hücrenin hayatta kalabilmesi için seçici-geçirgen bir zarı mutlaka olmalıdır. Yoksa herşeyleşir. Herşeyleşirse hayatı biter. Ferdiyeti kalmadığında canlılığı söner. Dışını 'dışı' bilmesi gerekiyor bu yüzden. Zararlarından sakınması gerekiyor bu yüzden.
Faydaları alması gerekiyor. Rızkını bulması fakat zehrinden de kaçması gerekiyor. Bu ayrım hayatı 'hayat' yapıyor. Bunu bilmeyen hayatta da kalamıyor. Hidayet de biraz böyle birşey değil mi? Yolu, sanki yanlışa adım atsan ölecekmişsin gibi, tereddütle yürüyorsun. Sakınışına ittika deniliyor. Onunla takva sahibi oluyorsun. Ve takva ile sana hayat bahşediliyor. Cansıza hayat 'hayatta kalmanın takvası' ile beraber nakşediliyor. Hayatta kalmanın takvası olduğu gibi hidayette kalmanın da bir takvası var. 'Şey' olmak yetmez. 'Sakınması olan birşey' olmalısın. Sakınmasını biliyorsan, maşaallah, yürüyebileceğin bir yol da bahşedilecektir. Eğer sakındığın yoksa, eyvah, mütekebbirin hidayetten nasibi yoktur. Alanın eli üstün olamaz.
"Bulanlar ancak arayanlardır!" sırrıyla birlikte varolandır şunlar. Ne kadar takva, o kadar hidayet. Evet. Sakınması olanlar için Kur'an bir 'şüphe barındırmayan hakikatler hazinesi'dir. Ancak sakınmamak için Kur'an'a bakanlar da ondan dalaletlerini arttırırlar. O yüzden, ayetler peşpeşe indirildikçe mü'minlerin hidayetleri depreşmiştir, kâfirlerin de inkârları homurdanmıştır. Salihler, zaten yol aradıkları için, yol bilgisi gönüllerini sarhoş etmiştir. Nâdânlar, yolsuzluk peşinde olduklarından, tarifi canlarını sıkmıştır. Akıl bu zeminde arzuların hizmetkârı gibidir ey âşık. Kişi neyi arzuluyorsa, nasıl bir âlem arzuluyorsa, nasıl bir Allah arzuluyorsa, nasıl bir menfaat arzuluyorsa, nasıl bir günah arzuluyorsa... akıl onun cerbezesini inşa etmeye başlar. Ancak mü'min, aklı, arzusuna değil, tereddüdüne araç kıldığı için, ulaşması gerekenden önce sakınması gerekeni sorduğu için yani, orada müstakim bir rehber bulur. Evet. Evet. Evet. Her yol tereddütle gidene daha güvenlidir. Bediüzzaman'ın Küçük Sözler'i boyunca temsillerinde doğruyu seçenler hep temkine taraf duranlardır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.