Merkezi diktalar ve Tunus

Fransızların işgal ettiği 1881-1956 arası tahrip gören Tunus, işgalden kurtulurken yeni bir diktatörün bağımsızlık bayrağı ile kendilerine kan kusturacağının farkında değildi.
Bu diktatör, Burgiba’dan başkası değildi. 1987’ye gelindiğinde kendisinin yetiştirdiği, başbakanlığını yapmış Zeynel Abidin Bin Ali  yaptığı askeri darbeyle yeni diktatör, aynı siyasi hareketin yeni bir aktörüydü.
Sosyalist, batı yanlısı, diktacı, İslami değerlerle ve cemaatlerle husumet içinde olan yapı aynen ve misliyle devam edecekti.

İslami Yöneliş Partisi’nin lideri Gannuşi’yi sürgünden getirme, örgütlenmelerine fırsat verme hilekarlığı kısa sürmüş ve ismini bile yeni dönemin nezaketi içinde değiştirerek Diriliş Hareketi yapan oluşum, tekrar baskılanmış, faaliyetleri engellenmiş ve yöneticileri ağır eziyetlere maruz kalmıştı.

Tunus, diğer adıyla Afrikiyye İslam’ın ilk yıllarında, (Hicri 45) Müslüman olmuş bir coğrafyanın kadim adı iken, maalesef rahat yüzü görmedi.
Bizdeki Kemalist versiyonun İslam coğrafyasındaki izdüşümü Tunus oldu. Akdeniz’e kıyısı olan, etnik transfere ve Fransızların kültür egemenliğine açık trafiği ile batının sömürgeci ruhunu şırınga ettiği despot mizaçlarla ülke, yıllar yılı kaostan, sefaletten ve ekonomik gerilikten kurtulamadı.

Nasıl kurtulsun ki?
Son  55 yılında iki diktatör, iki “kurtarıcı”, iki gaspçı, iki “merkeziyetçi” olan gaddar bir yapı bir halkı nasıl iyileştirebilir?
Adem-i merkeziyet vurgusunu, son günlerde değil, son 20 yıldır Bediüzzaman’ın çok güçlü bir mesajı ve ilkesi olarak anlamaya çalışıyorum. Kamu yöneticiliğim, girişimci zamanlarım, halkın yaslandığı şahsiyetçi piramitlerin zulümkar halleri  adem-i merkeziyeti, yani yerinde ve taraflarıyla beraber adil ve paylaşılmış yetki dağılımı ile idarelerin ancak demokratik olabileceği kanaatini hep pekiştirdi.
Modern yönetim kavramlarının katılımcılık ilkesi, bireyin hukukunun “devlet kutsalı”na feda edilmemesi adaleti/adalet-i mahza hep aynı minvalde bizi teşvik etti.

Bundan on yıl önce, demokratlığı ile dindarlığı 28 Şubat sürecinde prim yapmış ve Türk-İslam geleneğinden dolayı da devletin müsamaha ile karşıladığı bir beyefendinin, 40 yıldır aynı görevde/başkanlıkta olduğunu öğrendiğimde, içimde bir şeyler kopmuştu.
Tamamen modern, yanıltıcı ve asla vazgeçilemeyen bir dikta sistemini, böylesi dindar bir şahsiyette görmek, sonrasında tekil/şahsi egosunun yönetme keyfiliği ve üstelik bir STK başkanı görüntüsü, tamamiyle bir gariplikti.

İlkesel olarak bir kurumu, bir kitleyi, bir devleti bu kadar şahsiyetçi bir yapıya ve istibdada açık halde yönetmenin adı ne olursa olsun bir çürüme, bir taraf toplama ve ötekini dışlama ile kendi çapına göre diktaya dönüşmeyeceğini kim söyleyebilir?
Son yüzyılın hangi kurumu bundan aridir?

İşte Tunus, öncesi Irak, diğer Arap ülkeleri, İslam adına toplumlarını bir ailenin/hanedanın/şahsın veya etrafında pay almış, paylaşılmış kişilerle güçlülerin paylandığı dikta rejimleri.

nursi_tunus.jpgMısır’ın 80 yaşını geçmiş, güya seçimle gelmiş diktacısı Hüsnü Mübarek’e bir bakın. İnsan tiksiniyor.
Tunus’ta rakipsiz olarak yüzde 97 ile devlet başkanı olan Bin Ali’yi bir düşünün.
Müslüman halkların elindekini ya “Avrupa kafir zalimleri gasp ediyorlar” ya da onlardan kalan veya onların direkt sömürgeyi devam ettiremedikleri süreçte ise “Asya münafıkları çalıyorlar.”
Bediüzzaman’ın bu muhteşem tespiti karşısında, her daim okuduğumda hüzünlenirim ve heyecanla dirilirim.

Diktatörlere, onların kafir Avrupalısına, münafık Asyalısına, onların müsveddesine, Bin Ali gibi bin bir surat olmuş her kademedeki irili/ufaklı ve farklı kap ve görüntülerdeki “nifak” üreten ve kendini besleyen müstebit müsveddelerine aynı gözle bakmayı öğretiyor.

İslam coğrafyasında bir ateş fişeği gibi, yoksulluğun ezdiği, imanın izzetle yaşamayı öğrettiği ve annesi ile ailesine bakmakta olan Tunuslu genç Muhammed Buazizi, zabıtanın haysiyet kırıcı tahriki karşısında seyyar tezgahı ile birlikte izzetini kaybetme raddesine gelince, kendini bir bidon benzinle yakmak dışında çare bulamadı.
Milyonlarca genç Muhammed’in duygularıyla, izzetleriyle, hayatlarıyla ve maneviyatlarıyla uğraşan, hakkını vermeyen veya hilekarlık yapan müstebitler utansın.

Tunus, kendini yakan bir gençle Gayretullah’a dokunan zulmün kapağını fırlattı.
Umuyoruz ki, kaosa girmesin. En garibi, sokak isyanları devam ederken, hala eski iktidarın köhnemiş bakanlarının utanmadan göreve devam ısrarı.
Darısı demokratik zeminde, meşru müdafaa ve hak arayışı ile diğer İslam ülkelerine ve bize olsun.

Muhalif sese kulağını tıkayan her sağır, muhalefeti tadana kadar ve hak sahipleri hakkını hukuk içinde ve fedakarca arayana kadar iman ve özgürlük yolunda müspet hareketle ilerleyen ve hürriyeti haysiyet bilen ve haykıran fikir erbabına ve masum direnişçilere selam olsun.

Filistin’de, Afganistan’da ve diğer krallıklarda halkın hakkının verildiği ve kaynakların kısıtlı da olsa, belli zümrelere tahsis edilmediği hukuk ve adalet kavgaları devam etmeli, gelişmeli ve baskıcı devlet yapıları çözülmeli.

2011 yılının, korkularına teslim olan diktacılara ve statükonun derin kodlarına zihnini emanet etmiş zümrelere/çetelere asla hayır getirmeyeceğini ve sosyal domino etkisinin dalga dalga hürriyetlerden yana gelişeceğini müjdeleyebiliriz.

Tarihin kaydettiği hafıza, Bediüzzaman’ın müjdelediği istikbal, bize faziletli imanı ve imanlı hürriyeti söylemektedir. Ne ezilmek ne de ezmek. İzzetli tevazu ve zilletsiz şahsiyet ekseninde teşekkül eden toplumların inşası artacak inşallah.

Tek tesellimiz, bu müjdelerin fısıldadığı hakikatlerin gülümseyen yüzünü görecek kadar yakınımızda hissetmemiz ve yaşamamız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum