Meleki ve Ruhani insan ve Ramazan-ı Şerif

Ramazan Risalesinin sekizinci nüktesi oruçla insan ruhu ve nefsi arasında kademeli olarak gelişmeyi psikolojik, pisikopatolojik izahlarla anlatır.

“Ramazan-ı Şerif, insanın hayat-ı şahsiyesine baktığı cihetindeki çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: İnsana en mühim bir ilâç nev’inden maddî ve mânevî bir perhizdir.”

Perhiz, yani rejim yapmanın lüzumlu olduğunu teyemmüm ayeti göstermektedir. Allahü teala; “Su zarar verince kullanmayın, teyemmüm edin” buyurmuştur. 

Perhizin insan sağlığı ve hastalık tedavisinde büyük önemi vardır. Bazı hastalıkların tedavisinde modern tıbbın elzem kabul ettiği perhizin önemini Peygamber Efendimiz (asm) “Hastalıkların başı, çok yemektir. İlaçların başı, perhizdir” hadis-i şerifiyle asırlar önce bildirmiştir. Peygamberimiz (asm) ödemi olanlara; “Su içmeyin, suya perhiz ediniz” buyurdu. 

Müslümanların tutmakla mükellef olduğu orucun pekçok faydası vardır. Bu faydalardan biri de hastalıkların tedavisinde ve sıhhatin korunmasında modern tıp tarafından da kabul edilen mükemmel bir perhiz olmasıdır. Çeşitli hastalığın tedavisinde yapılması gereken perhiz yemekleri hususunda yazılmış İslam alimlerine ait pekçok kitap mevcuttur.

Bediüzzaman olaya bir de tıp açısından bakar. Oruca “tıbben bir himyedir" der. Çünkü  perhiz ile himye farklı fiillerdir. Himye, hastanın hekim tarafından verilen ilaçlarla kanaat edip ve tavsiyelerine uyup o hududun dışına çıkmaması demektir. Sorun haline dönüşen bir vakada alınan tavırdır. Himyede zorunluluk var, yani bir doktor denetiminde perhizdir, bu yüzden Bediüzzaman iki terimi ayırmış birbirinden, derinlik değil de nedir?

Dünyada insanın şahsi hayatının doğurduğu  yedi fiil vardır, bunlar meşhur olmuşlardır. Öfke, kibir, kıskançlık, açgözlülük, oburluk, ihtiras ve miskinlik yedi ölümcül günahtır. Bunların kaynağı da çok yemektir.

Oburluk, ibadette atalet, kalp nurunun yok olmasına nedendir, kişi kendinde bu haller varsa, kendini obur olarak ifade edebilir. Bediüzzaman, obur insanın yemeklere olan tavrını  saldırmak ile ifade ediyor. Saldırmak irade dışı sayılır ve insani bir vasıf değildir. Yani bir yerde hayvani bir fiildir saldırmak, köpekler saldırır. İnsan nefsini Bediüzzaman 23. Sözde köpeğe benzetir. Necip Fazıl geçmiş ömrünü yargıladığı Aynalar şiirinde önceki yıllarını yani hidayetten uzak günlerindeki nefsini anlatırken “dişlerinde köpek nefsin irade“ der.

Devam eder Bediüzzaman. “İnsanın nefsi yemek, içmek hususunda keyfemâyeşâ hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayatına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, adeta mânevî hayatını da zehirler. Daha kalbe ve ruha itaat etmek, o nefse güç gelir, serkeşâne dizginini eline alır. Daha insan ona binemez; o insana biner.”

Manevi hayatını zehirler. Bu da özellikle yazılmış. Zehirlenen insan nasıl artık yaşamaz, o insanda manevi hayat kalmaz demek. Özellikle seçilmiş bir kelime.

Böyle olunca kalb ve ruh itaat edemez hale gelir. O zaman meydan nefse kalır. Allah göstermesin bütün kötü filler birbirini takip eder. Mevlana "şehvet ve hırs gözü kör eder” der. Artık o insan şehvet ve hırsının denetimi altındadır, yaptığının da sonradan ne olduğunu anlar eğer anlarsa.

“Ramazan-ı Şerifte, oruç vasıtasıyla bir nevi perhize alışır riyazete çalışır ve emir dinlemeyi öğrenir. Biçare zayıf mideye de, hazımdan evvel yemek yemek üzerine doldurmakla hastalıkları celb etmez. Ve emir vasıtasıyla helâli terk ettiği cihetle...”

Helali terketmek önemli bir cümle. Helali terketmek Bediüzzaman cümlesi. İnsan helali terkettiği helale karşı mantıklı davrandığı sürece haramdan kaçınmaya güç bulur. Devamında bunu söyler. “haramdan çekinmek.” Helali terkedince haramdan çekinmeye güç bulur, çok yerinde kullanılmış iki kelime.

Böylece “akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kàbiliyet peydâ eder. Hayat-ı mâneviyeyi bozmamaya çalışır."

Helali terk
Haramdan çekinme cesareti
Akıl ve şeriattan gelen emri dinleme
Hayatı maneviyesi bozulmaz

Dört psikanalitik merdiven. Nasıl bunları birbiri arkasına düşünür? 

"Hem insanın ekseriyet-i mutlakası açlığa çok defa müptelâ olur. Sabır ve tahammül için bir idman veren açlık, riyazete muhtaçtır.”

Sabır ve tahammül için idman diyor. Yani sporcu nasıl antrenman yaparak güçlenirse insan da oruçla manen idman yapar güçlenir, artık iradesi kötü şeylere saldırmaz.

“Ramazan-ı Şerifteki oruç, on beş saat, sahursuz ise yirmi dört saat devam eden bir müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazettir ve bir idmandır."

Sabır
Tahammül
Riyazet
İdman

Az sözle ne kadar olayın damarını buluyor ve teşrih ediyor. Nefis, Hülagu Han gibidir. Nasıl insanlığı yıkmışsa bu kişi, insan da midesini yönetemedi mi ona benzer. Bu yüzden bu cümle deyim olmuş: "Tahammül mülkümü yıktın Hülagu Han mısın kafir."

Nefsi Hülagu Han'a benzetiyor. Tarihin en kanlı, en insafsız hükümdarı iki yüz bin civarında insan öldürmüş. Bağdat'ı harabeye çevirmiş. Saldırır kelimesi sanki bu tarihi realiteyi anlatır.

“Demek, beşerin musibetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün bir ilâcı da oruçtur.
Hem o mide fabrikasının çok hademeleri var. Hem onunla alâkadar çok cihazat-ı insaniye var. Nefis, eğer muvakkat bir ayın gündüz zamanında tatil-i eşgal etmezse, o fabrikanın hademelerinin ve o cihazatın hususî ibadetlerini onlara unutturur, kendiyle meşgul eder, tahakkümü altında bırakır."

Altıncı Söz Ramazan Risalesinin lahikası desen az olur. Altıncı Söz bir ömür vücudun oruçlu gibi idaresidir. Azaların değerini yükseltir. 

“Hem o nazik, kıymettar aletler, mizanlar, istimal edilecek şahane madenler ve işler bulmadığından, bütün bütün kıymetten düşecekler. Hem idare ve muhafaza zahmeti ve külfeti başınıza kalacak. Hem emanette hıyanet cezasını göreceksiniz. İşte beş derece hasâret içinde hasâret!..." 

“Hem de bana satmak ise, bana asker olup benim namımla tasarruf etmek demektir. Adi bir esir ve başıbozuğa bedel, âli bir padişahın has, serbest bir yaver-i askeri olursunuz.” 

O insan;
Okumaz
Yazmaz
Düşünmez
İbret seyirleri yapmaz.

Altıncı Söz sürekli bir oruç halidir, temkinli yaşamak, innellahe eştera sürekli mantıklı bir alışveriş yapmak bedenin üyeleri ile. Böyle yaşanmazsa beş büyük hasaret oluşur.

“Birinci hasâret: O kadar sevdiğin mal ve evlât ve perestiş ettiğin nefis ve hevâ ve meftun olduğun gençlik ve hayat zayi olup kaybolacak, senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler.

İkinci hasâret: Emanete hıyanet cezasını çekeceksin. Çünkü en kıymettar aletleri en kıymetsiz şeylerde sarf edip nefsine zulmettin.

Üçüncü hasâret: Bütün o kıymettar cihazât-ı insaniyeyi hayvanlıktan çok aşağı bir derekeye düşürüp hikmet-i İlâhiyeye iftira ve zulmettin.

Dördüncü hasâret: Acz ve fakrınla beraber, o pek ağır hayat yükünü zayıf beline yükleyip zevâl ve firak sillesi altında daim vâveylâ edeceksin.

Beşinci hasâret: Hayat-ı ebediye esasatını ve saadet-i uhreviye levazımatını tedarik etmek için verilen akıl, kalb, göz, dil gibi güzel hediye-i Rahmâniyeyi, Cehennem kapılarını sana açacak çirkin bir surete çevirmektir.” 

Beşinci hasaret cennetin kapılarını açmak için verilen akıl, kalp ve göz ile dilin cehennem kapılarını açtığını anlatır. “Cehennem dediğin ateşi yoktur, herkes ateşini kendi götürür" diyor Yunus Emre.

Böyle bir nefis “O sair cihazat-ı insaniyeyi de, o mânevî fabrika çarklarının gürültüsü ve dumanlarıyla müşevveş eder. Nazar-ı dikkatlerini daima kendine celb eder. Ulvî vazifelerini muvakkaten unutturur. Ondandır ki, eskiden beri çok ehl-i velâyet, tekemmül için riyazete, az yemek ve içmeye kendilerini alıştırmışlar.” 

"Gaye-iyi hayal olmassa ezhan enelere dönüp etrafında gezerler" diyor Bediüzzaman. Uzuvların gayesi yoksa insan nefsinin takipçisi olur, bir basit şey için günlerce mağaza vitrinlerini dolaşır. Hayatın ve hayalin gayesi yok. Bir sofi anlatır. Hatem-i Asam der ki: “Arzu üç çeşittir: Yeme, konuşma, bakma. Yeme halini Allah’a tevekkülle, dilini doğru sözle, gözünü ibadetli bakışla muhafaza et” buyurur.

Az yemek konusunda çok dikkat edilmelidir. Özellikle riyazette hayvansal gıdalardan uzak durulmalıdır. Canlı ve canlıdan çıkan besinler bol proteinli yiyecek ve içeceklerden uzak durulmalıdır. Az uyumalı ve az konuşmalıdır.

Tasavvufi hal ve makamları elde etmek için harcanan sürekli ve düzenli çabalara mücahede ve riyazet denir. Riyazet daha ziyade, nefsin arzularına karşı koymak; mücahede ise Ahlâk değişmesini sağlamak demektir. Riyazet ve mücahede yolu tasfiye yoludur. Bu yolda olanlar gerek hak, gerekse halk ile olan muamelelerinde sadakât üzere olurlar. Çünkü bu yol ebrâr yoludur. İnsanın dünyaya bağlı bütün eğilimlerinden sıyrılması, kendini Allah'a adaması anlamına gelen riyazetin amacı, insan nefsini eğitmek, Allah sevgisi dışında kalan bütün istekleri yok etmektir. Allah'tan başka bir şey düşünmemek, daima zikir ve ibadetle meşgul olmaktır. Netice olarak riyazet, genellikle takva ve vera; doğruluk; keşf ve ilham sahibi olmak için yapılır. (Kuşeyri risalesi, (Terc.) Süleyman Uludağ, 21-22; Cavit Sunar, Tasavvuf Tarihi, 185; H. Kamil Yılmaz, Aziz Mahmud Hüdai, 213). 

Riyazet Kur'an ve sünnet çerçevesi içinde olmalı. Bidât ibadetlerle veya İslamın öngörmediği, koymadığı bir teabbud biçimi ile yapılması asla caiz değildir. Riyazet yapıyorum diye İslam'a bid'at sokmak İslâmdan sapmadır.

Devam eder Bediüzzaman; 

“Fakat Ramazan-ı Şerif orucuyla o fabrikanın hademeleri anlarlar ki, sırf o fabrika için yaratılmamışlar. Ve sair cihazat, o fabrikanın süflî eğlencelerine bedel, Ramazan-ı Şerifte melekî ve ruhanî eğlencelerde telezzüz ederler." 

Meleki ve ruhani eğlencelerimiz var mı? Bunlarla yaşanır Ramazan-ı Şerifte.

“Onun içindir ki, Ramazan-ı Şerifte mü’minler derecâtına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sürurlara mazhar oluyorlar. Kalb ve ruh, akıl, sır gibi letâifin o mübarek ayda oruç vasıtasıyla çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır.” 

Kalp, ruh, akıl, sır ve letaifin özel durumları meşguliyetleri vardır. Allah bizi böyle kullarından etsin.

“Midenin ağlamasına rağmen, onlar mâsumâne gülüyorlar.” Ulviyat onları masumane güldürüyor, böyle gülmeleri bize nasib et Allah’ım.

Ramazanda Peyganberimiz (asm) iki büyük savaş yaşamış. Biri Bedir, biri Mekke’nin fethi. Ramazan ayındaki seferlerinden biri Bedir savaşıdır. Bu seferde Resullullahın yaşı takriben 53'tür. Yol ise 160 kilometredir. O günün şartlarında bu mesafeyi güneş altında oruçlu olarak, çöl ikliminde, kuma bata çıka yolu yürüyerek gidiyorlardı çok zaman. İmkanları çok kıttı. Onlar için Fahri Kainat (asm) şöyle dua etti. “Allah’ım bu insanlar yalın ayak. Sen onlara dayanma ve yol meşakkatlerine karşı tahammül gücü ver. Bunların üzerinde elbise yok, Sen onları giydir. Bunların ellerinde yiyecek imkanları da yok. Sen onları doyur. Bu insanlar yoksul, sen onları fazl ü kereminle zengin kıl.” Ebi Vakkas bir ceylan avladı. Yokluk çekilen ortamda bu Ashaba bir ikramdı, Peygamberimiz (asm) etin pişirilip ashabına dağıtılmasını emretti.

Savaşta Ebu Cehil dahil yetmiş kişi öldü. Müslümanlardan on dört kişi şehid oldu. Resulullah (asm) müşriklerin cesetlerine “Ey falan oğlu filan" diye babalarının ve kendil erinin adı ile seslendi. "Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek olarak bulduk, siz putlarınızın size vadettiği şeyi gerçek olarak buldunuz mu?" diye sordu. Hz. Ömer, "Ey Allah’ın elçisi, şu cansız cesetlere ne diye seslenir söz söylersin?" diye sorar. Resulullah "benim söylediğim sözleri onlar sizin gibi işitiyor” dedi.

Ramazandaki fetihlerden biri de Mekke’nin fethi idi. Ramazanın yirmi birinci günü güneş doğmadan Allah Resulu (asm) Kusva’sına binmiş yeşil birliğinin arkasına katılmıştı. Sekiz sene sonra Mekke’ye doğdukları şehre giriyordu kainatın fahri Efendimiz (asm). Görülmeye değer bir gündü. Biz de orda olsaydık keşke. Şehre sekiz koldan giren İslam ordusu arşa yükselen tekbir ve tehlil seslerinin arasında Mekke’yi fethediyordu. Tevazudan iki büklümdü, başı önünde ağlıyor ve sakalı mübareği sulanıyordu. Kusva’nın semerine değecek gibiydi sakalı şerifleri. O (asm) yine “asıl olan ahiret yurdunun hayatıdır” diyordu Allah’a. Anlamlı olarak Mekke müşriklerinin aleyhlerine içtima ettikleri Kinane oğullarının mekanında onlarla karşılaştı. “Ey Mekkeliler, sizden kim Mescidi Harama girerse emniyettetir. Ebu Süfyan’ın evi de emniyettedir. Size bugün kınama yoktur, umulur ki Allah sizi affeder." Sonra Habibullah seksen dört gün sonra Medine’ye döner. Seksen dört günlük bir seferdir.

Ramazan ve Habibullah… Biri ayların hayırlısı biri insanlığın en hayırlısı...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum