Dağlar

“Lâ! demiş, Lat’ın endamını paramparça etmiş. Dine şan vermekle Uzza’nın şerefini mahvetmiş. O, sadece putların külünü savurmakla kalmamış, Tevrat’ı da İncil’i de hükümden düşürmüştür.”

Sadi Şirazî

***

Yeknesak bir hayat yaşamak, monoton bir ömür sürmek pek sevimli sayılmaz. Devamlı konuşmak, mütemadiyen susmak, sürekli ağlamak, hep gülmek de iyi değildir.

Dünyamız, zıtlıklar harmanıdır âdeta. Ak’ın yanında kara, yukarının yanında aşağı. Sağın yanında sol, sıcağın yanında soğuk vardır. Işığın kıymeti karanlıkla anlaşılır.

Yeryüzü, tepsi gibi düz değildir. Ovalar, dağlar, ırmaklar, denizler… Garip bir dünyamız var. Şu dünyada en ilgi çeken de dağlardır. Farklı bir hayat vardır orada. Etekleri sımsıcak iken, zirvelerinde fırtınalar uğuldar. Etekleri çiçek çiçek açarken, karnında magmalar homurdanır. Dibinde sonbaharın hazanı yaşanırken, ağaçlar elbiselerinden soyunurken, doruklarında kelebekler gibi kar taneleri uçuşur.

Dağlar, gururun, kibrin simgesi gibi görülür. Oysa en çok onlar meşakkate maruz kalır. Tepelerinde kar, sis, boran eksik olmaz. En çok doğal olaylar belki de oralarda gerçekleşir. Oradan fışkıran lavlar, ölüm saçar etrafa. Buna rağmen yine de ayakta kalmayı başarır. Feza denizinde hızla yol alan dünyamızın da dengesini onlar sağlar.

Dağlardan gelir her şey… Su, temiz hava, vahiy… Uhud, mübarek bir davanın bayrak bayrak olduğu yerdir. Hira, büyük Peygamber’imin nübüvvet nefesinin yayıldığı beldedir.

Ağrı, Erciyes, Toroslar… Milletimizin acılarına, sevinçlerine, türkülerine konu olmuştur.

Kafdağı, masallarımızın tatlı süsüdür. Zümrüdü Anka’nın kanat sesleri gelir oralardan.

Dağlar çile çeker. Buz tutar… Başkalarını ısıtmak, kimilerini doyurmak için…

Peygamberler de öyle değil midir? İnsanlar arasında en fazla acılara müptela olan onlardır. Peygamberler taşlanır, öldürülürler. Onlar, bu acılara başkaları için katlanırlar. Onlar, insanların elemiyle müteellim, neşesiyle mesut olurlar. Onlar kendileri için değil başkaları için yaşarlar.

Kur’an dilinde dağlar “hazineli direkler”dir.

Yunus’umuz, Mevla’sını dağlarla, taşlarla çağırır.

Musa (a.s), Tur’dan ilâhi hediyelerle gelir.

Uhud’da şehitlerin efendisi yatar.

Ne olursa olsun dağlar başkadır. Onların şahikalarında başka âlemlerin havası eser. Mana büyüklerinin ağarmış saç ve sakalları gibi karlar vardır ak ak…

Burada, ister istemez büyük mütefekkirin, Şeyh Sanan tepesinden verdiği müjdeler geliyor aklımıza. Medresesinin yükseldiğini görür gibi oluyoruz.

Kabiliyetli, zeki, yiğit evlatların mezuniyet törenlerini yaşar gibi oluyoruz.

Evet, dağlar müjdeler fısıldıyor… Bir dinleyin hele… Uhud’tan, Hira’dan, Sevr’den haberler var.

Kulak verin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum