Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Eyy Cebriyeci!

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

İsrâ Suresi - 13. Ayet meali:

وَكُلَّ اِنْسَانٍ اَلْزَمْنَاهُ طَٓائِرَهُ فٖي عُنُقِهٖؕ
"Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik."

مَٓا اَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِؗ وَمَٓا اَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَؕ
“Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Sana gelen her kötülük nefsindendir.” (Nisa Suresi 79.ayet)

"...kader, nefsi gururdan ve cüz-ü ihtiyarî, adem-i mes’uliyetten kurtarmak içindir ki, mesâil-i imaniyeye girmişler." (Asay-ı Musa)

Yani kader, nefsin kusur ve tedbirsizliğinden doğan, cebriyeci inancını kamufle etmek ve sorumluluğu savuşturmak için değildir.

Cüzi ihtiyari; sorumlu ve görevlinin yapması gerekenleri yapması için verilmiş, sorumluluktan kurtulmak için değil!

resim.jpg

***

BEŞİNCİSİ: Kader, sebeple müsebbebe bir taallûku (bağlantısı-ilintisi) var. Yani, “Şu müsebbep (sonuç-kaza), şu sebeple vukua gelecek.”

Öyle ise, denilmesin ki, “Madem filân adamın ölmesi, filân vakitte mukadderdir.

Cüz-ü ihtiyariyle tüfek atan adamın ne kabahati var?

Atmasaydı yine ölecekti, niçin denilmesin?

Sual: Niçin denilmesin? (Cebriyeci sorusu)

Elcevap: Çünkü, kader onun ölmesini onun tüfeğiyle tayin etmiştir. Eğer onun tüfek atmamasını farz etsen, o vakit kaderin adem-i taallûkunu farz ediyorsun.

O vakit ölmesini neyle hükmedeceksin?

Ya; Cebrî gibi sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader tasavvur etsen veyahut Mutezile gibi kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve Cemaati bırakıp fırka-i dâlleye girersin.

Öyle ise, biz ehl-i hak deriz ki: “Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.”

Cebrî der: “Atmasaydı yine ölecekti.”

Mutezile der: “Atmasaydı ölmeyecekti.”
(Asay-ı Musa)

***

Yukardaki ifadeleri anladığımız kadar özetlersek; kader programında; sebeple sonuç bağlantılıdır ve kadere öyle yazılmıştır.

Filanca adam, tüfek atılmasaydı ölmezdi demek; kaderde tüfeğin rol ve bağlantısını kabul etmemektir ki; o zaman ölen adamın öldüğüne ne ile karar vereceksin?

İşte Cebriyeci; sebebi ayrı bir kader, kazayı (ölümü) ayrı bir kader olarak tasavvur eder ve sapıklığa düşer.

Oysa kader programının sahibi Allah; sebep ve sonucu bir bütünlük içinde yaratır ve görür.

Çünkü O ezelidir (geçmiş hazır ve geleceği) birden görür.

Rabbi Halık "emri künfeyekün" sahibidir, ol deyince, sebep sonuç birden olur.

İnsan gibi bölük-pörçük düşünüp sonra yapmaz!

İşte Cebriyeci; "tüfek atılmasaydı yine ölecekti" diyerek suçlunun sorumluluğunu kadere yükler ve ehli sünnet inancını terkedip sapık fırkaya dahil olur.

Amma sorsan bu sapıklığı kabullenmez ve nefsini temize çıkarır ve muhatabını dalaletle hatta kafirlikle suçlayabilir!

Açıkça Cebriyecilik itikadi/imanı bir sapmadır ki kurum yönetici ve sorumlusunu kamu hukukuna tecavüz eder ve kamu düzenini (asayiş) bozar konumuna getirir!

***

Son 18 yılda oluşan maden kazaları ve ölen işçiler:

2004/Küre: 19 işçi

2009/M.Kemalpaşa: 19 işçi

2010/Dursunbey: 17 işçi

2010/Zonguldak: 30 işçi

2014/Soma: 301 işçi

2014/Ermenek: 18 işçi

2016/Şırnak:16 işçi

2022/Amasra: 41 işçi

resim2.jpg

resim3.jpg

Medyada Cebriyeci/sapık kader anlayışı savunması hakim.

İşte tam burda zihin ve hafızalarda şu acıtıcı sorular inanç ve güvenleri sarsar:

- Neden demokrat, gelişmiş ülkelerde; maden kazalarında ölümler daha az ve kurtarma başarıları daha yüksek?

- Neden bizde her kaza sonrası; tedbir ve çözümü artırmak yerine Cebriyeci söylem devreye girer?

- Neden; en tepeden başlayarak; sorumlular ortaya çıkartılıp ceza almaz ve suç birkaç teknik sorumlunun üstüne yıkılır?

- Neden imanın 6 esasından biri olan; kader ve kazaya iman, günah keçisi gibi sunulur kader ve kazaya iman yıpratılır ve etkisizleştirilir?

- Neden Hz. Peygamberin (asm) emri her patlamada savsaklanır ve ayağa düşürülür: "Mümin aynı delikten 2 kere ısırılmaz."

- Niye bu emre kafir, gavur, putperest, demokrat ülkeler riayet eder de; müslüman ülkelere ağlamak ve kandırılmak düşer?

- Kader ve kaza inancımız iyice yıpratılıp, inkar edilince; elinizde ne kalacak eyy yetkili ve sorumlular?

- Alınması gereken önlemlerin fiyatı çok mu pahalı?

***

Bediüzzzaman'ın Şam Hutbesi'nden kadim hastalıklarımız. (1911)

"Birincisi: Ye'sin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi."

"İkincisi: Sıdkın/ doğruluğun hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi."

"Üçüncüsü: Adâvete muhabbet."(düşmanlıkları sevmek)

"Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek."

"Beşincisi: Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat."

"Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek." (Çıkarcılığı esas almak)

***

"Her insanın sorumluluğunu omuzuna yükledik. Kıyamet gününde insana, açılmış vaziyette önüne konulacak olan bir kitap çıkaracağız.

“Oku şimdi kitabını! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!”

İsra Suresi 13 ve 14. Ayeti Kerimeler. (Kur'an Yolu/ Diyanet Meali)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
16 Yorum