Lut Kavmiyle İlgili Bir Rivayetin Tahlili ve Tenkidi

Lût kavmi ile ilgili bazı İslami kaynaklarda bir rivayet aktarılmaktadır. Bu rivayet doğruluğu sorgulanmayarak İslam toplumu içine de yayılmıştır. Bu rivayet “Sorularla İslamiyet” isimli websitede şu şekilde sorulmuş ve cevabında rivayetin kaynağı hakkında bilgi verilmiştir. Soru ve cevabı şu şekildedir:

SORU: Lut kavminin helakı zamanında o kavimde 80.000 kişinin teheccüd namazı kıldığı şeklindeki şu bilgi doğru mu?

-Lut kavminde o edepsizliği yapan 33 kişiydi. Lut kavmine helak geldiği gece 80.000 kişi teheccüd namazındaydı. Cebrail (as), ''Ya Rabbi, bu insanlar teheccüdde, helak emrini uygulayayım mı yine de?'' der. Hazret-i Allah, "Onlar kavimlerinde yayılan büyük fitneye ses çıkaramadılar. Onlara acıma." diye emir buyurmuştur. Bu İlâhî emirden sonra da Hazret-i Cebrail, Lut Kavmini yerle bir etmiştir.

CEVAP: Bu anlama gelecek bir hadis rivayetini, hadis kaynaklarında bulamadık. Nasihat kitaplarından birinde, bu anlamda bir bilgi, hiçbir kaynak ve senet verilmeden, hadis olup olmadığı da belirtilmeden, temriz kalıbıyla yani sağlam olmadığına da dikkat çekilerek, "anlatılır ki" denilerek nakledilmiştir. (bk. Hadimî, el-Berikatü’l-Mahmudiyye, Beyrut, 1971, 4/260-261)

Tarih ve tefsir kaynaklarında geçen bilgilere göre ise, Lut Kavmi içinde bırakın 80.000 kişinin teheccüd namazı kılmasını, içlerinde on tane mümin bile yoktur.

Nitekim, Lut kavmini helak etmek üzere giderken kendisine uğrayan meleklere, Hz. İbrahim (AS), içinde 400 mümin bulunan bir yeri helak edip etmeyeceklerini sorar ve böyle bir yerin helak edilmeyeceği sözünü alır. Ardından rakamı kademeli bir şekilde 10’a kadar indirir, fakat orada 10 mümin bile yoktur. (Taberi, Tarih, 1/153; Suyuti, ed-Dürrü’l-mensür, 4/454; Fahreddin er-Razi, 18/29-30).[1]

***

Bu rivayet, tamamıyla Kur’an’a ve tarihî realitelere aykırı bir rivayettir. Rivayeti Kur’an ve tefsir ilmi açısından, hadis ilmi ve usulü açısından ve tarih bilimi açısından şöyle değerlendirebiliriz:

  1. Rivayetin Kur’an ve tefsir ilmi çerçevesinde değerlendirilmesi:

Kur’an açısından bakılırsa birçok âyetin bildirdiği üzere Lut kavminde iman eden sadece tek bir hane halkıdır. O hane halkı da Hz. Lût’un (AS) aile fertleridir. Ki birçok âyetin sarih şekilde ifade ettiği üzere Hz. Lut’un (AS) hane halkından olan eşi de, Lut kavmi ile beraber helak olanlardandır.[2] Yalnızca Hz. Lût (AS) ve kızları[3] helaktan kurtulmuştur.

Ayrıca teheccüd namazı, imanı kuvvetli bir kişinin ancak kılabileceği bir namaz ve zor bir ibadettir. Kişinin duygu terbiyesine vesile olduğu gibi, nefs-i emmaresine karşı bir manevi cihad mahiyetindedir. Çünkü insan nefsinin havadan sonra en büyük ihtiyacı uykudur. Teheccüd sözlükte “uyumak; uyanmak, uykudan güçlükle uyanmak” anlamına gelir (Hatîb eş-Şirbînî, I, 348; İbn Âbidîn, II, 24). Bu açıdan teheccüd namazını kılabilecek bir kişi veya topluluğun kuvvetli bir iman sahibi olması maneviyat ilmi açısından zaruri bir kanundur. Hadislerin işaret ettiği üzere münafıklar teheccüd namazı kılmaz ve kılamazlar.[4] Teheccüd namazı kılmak, halis bir imanın göstergesidir. Müzzemmil suresi 20. âyetin net bildirdiği üzere geceleri peygamberleri ile beraber teheccüd kılmak, has müminlerin vasfıdır.[5]

Bu çerçeveden bakıldığında Lut kavminde 80.000 teheccüd namazı kılan kişi bulunması demek, Hz. Lût’un (AS) 80.000 halis mümini ve sahabesi vardı, demektir. Oysa Kur’anın sarih ifadeleriyle Hz. Lut’a (AS) iman edenler sadece kendi kızlarıydı; eşi dahil bütün Lut kavmi ise helak edilmiştir.

  1. Rivayetin hadis ilmi ve usulü çerçevesinde değerlendirilmesi:

Hz. Peygamber (SAV), insanların duygularını terbiye etmek amaçlı olarak “terhib” hadisleriyle bir günahın yol açabileceği en dehşet verici sonucu nazara vererek kendi devrinin halis müminlerine günah konusunda hassasiyet kazandırmaya çalışır. Mesela “Gıybet katl gibidir”[6] hadisinde olduğu üzere… Evet her gıybet katl gibi değildir, fakat bazen gıybet bir cinayetin ana sebebidir; hatta bir çok fitnenin sebebi “gıybet” ve gıybetin asılsız hali olan “iftira” ve “kazf-ı muhsanat” (namuslu kadınlara iftira atmak) olduğu tarihî bir realitedir. Hz. Peygamber (SAV) bu nadiren görülen uç sonucu nazara vererek “Dikkat et! Yaptığın gıybet bu gruba girerse, katil günahı kazanır, kendini cehennemlik edebilirsin” diyor. Hadis ıstılahında bu tarz hadislere “terhib hadisleri” (şiddetli şekilde korkutma hadisleri) denilir. Bu tarz hadisler Kur’an'ın işaret ettiği üzere haşyet ve huşu hislerinin müminlerde uyanmasına ve ruhî gelişime vesile olmaktadır.[7]

Buna mukabil Hz. Peygamber (SAV) kendi devrinin halis müminlerine sevap ve salih amel konusunda hassasiyet kazandırma ve onları hayırlara teşvik etmeye çalışır. Mesela “Bir güzel söz, bir abdi (köleyi) âzâd etmek gibi bir sadaka-i azîmenin yerine geçer.”[8] hadisinde olduğu gibi… Bazen güzel bir söz, muhatabının imanının kurtulmasına vesile olur veya muhatabının yıllarca zihnini ve kalbini kemiren vesveselerine ilaç olur veyahut muhatabının ömür boyu yapacağı ibadetlerin kalitesini artıracak şekilde muhatabının marifetullah seviyesini, ilmini ve hikmetini artırır. Bu açıdan bazen güzel bir sözün hadiste verilen ufku kişiye kazandırdığı binlerce vaka ile sabit bir tarihî ralitedir. Hz. Peygamber (SAV), “Güzel söz söyle! Daima güzel ve manalı konuş! Senin o güzel sözün bu büyük sevabı sana kazandıracak mahiyette olabilir” diyor. Bu tarz hadislere, hadis ıstılahında “tergib hadisleri” (Allah rızasına ve sevgisine yönlendirme hadisleri) denilir. Bu tarz hadisler, Kur’an'ın işaret ettiği üzere haşyet ve meveddet-i İlahiyeye, kalbî gelişmeye vesile olur.[9]

Fakat ister tergib isterse terhib hadislerinde olsun ana kriter, Kur’an ile ve kâinat kitabındaki vakalarla kökten bir muhalefet sergilememeleri, bazı zamanlarda gerçekleşebilecek hakikatleri ifade etmeleridir. Fakat bazen hadis ilmi ve usulünde tufeylî olanlar tergib ve terhib yapacağız diyerek hakiki hadislere eklemelerde bulunmuşlardır. Bu ise dine “hurafe” damgası vurduracak şekilde fıtrattan ve sünnetullahtan kopuk iddiaların doğmasına yol açmaktadır. Oysa Kur’an, Üstad Bediüzzaman’ın Kızıl İcaz kitabında izah ettiği üzere, fıtrattaki sünnetullahın tercümesidir. Sünnet-i seniyye ise, yaşanmış Kur’an olarak, insan ferdinin ve nev’inin sünnetullah ile barışmasına vesile olan, şahsı ve toplumu fıtrîleştiren bir yaşantıdır.

Bu temel kriterler eşliğinde bu rivayete baktığımızda ilgili rivayetin “terhib” amaçlı bir uydurma hikaye olduğu kendini net olarak gösteriyor. Hikayeyi uyduran kişi Kur’an ve hadislerin ilgili konuya dair referanslarına ve verdiği donelere bakmayarak fıtrata, kâinata ters bir iddiayı ortaya atarak “terhib” değil “tedhiş” yapıyor. “Teheccüd namazı kılacak derecede hassas bir takvan, halis bir imanın, uykularını bölecek bir Allah sevgin ve korkun dahi olsa helak olabilirsin, dikkat et!” diyor. Oysa Kur’an teheccüd kılan kişinin, mahşerde şefaat yetkisi olan makam-ı Mahmud’dan hisse alacağını Hz. Peygamber (ASM) modelinde vurgular[10], has sahabelerin ise Mekke yıllarından itibaren bizzat Hz. Peygamber’le (ASM) veya Onun rehberliğinde gece namazı kıldığını ifade eder.[11] Sahabelerde böyle helak olma korkusu hiçbir zaman olmamıştır. Böyle bir dehşet havası vermek, kuvvetli iman sahibi insanlarda dahi vesveseye, şüpheye, şiddetli bir yeise sebep olur. Yeis ise, Hz. Yakub’un (AS) ifadesiyle “küfür”dür.[12] Hadisler, insanı küfürden kurtarmak içindir; imanlı insanı küfre sokmak için değildir.

Bu çerçevede bu rivayet, Hz. Peygamber’e (ASM) asla nisbet edilemeyecek bir yalan ve bir iftiradır. Hz. Peygamber (ASM) Hz. Aişe’nin (RA) ifadesiyle “Yaşayan Kur’an”[13] kıvamında bir fıtrat kahramanıdır. Onun nezih ve hakikatbîn dimağı, bu tarz, dinin ruhuna ve fıtrattaki muvazene ve itidale muhalif iddialardan münezzehtir. Binlerce hadisteki muvazeneli ve Kur’an ile barışık cümlelerde gördüğümüz üzere… Bu rivayet en fazla İsrailiyat olabilir. İsrailiyat’ta ise hakikat incileri ile dalalet çakılları karışıktır. İsrailiyattan istifade konusunda kişinin dikkatli bir âlim ve seçici bir dimağ sahibi olunması, fıtrat ve vahiy bütünlüğünü nazara alması gerekir ki yanılmasın.

  1. Tarih bilimi açısından rivayetin değerlendirilmesi:

Tarihi verilere baktığımızda şu bilgilerle karşılaşıyoruz: Roma imparatoru Augustus (M.Ö. 63-M.S. 14), Ankara’daki Augustus Tapınağı’nda başarılarını anlattığı kitabede şöyle söyler:

“Senato üyeliklerini üç defa değiştirdim ve altıncı konsüllüğümde (M.Ö. 28) meslektaşım Marcus Agrippa ile birlikte bir nüfus sayımı yaptırdım. 42 yıl aradan sonra arınma töreni (lustrum) yönettim. Bu sayımda 4.063.000 Roma vatandaşı sayıldı. Sonra Gaius Ceomrinus ile Gaius Asinious’un konsüllüğü sırasında (M.Ö. 8), konsül yetkilerine dayanarak ikinci bir nüfus sayımı daha yaptırdım; bu sayımda 4.233.000 Roma vatandaşı sayıldı. Ve Sextus Pompeius ile Sextus Appuleius’un konsüllüğü sırasında (M.S. 14), oğlum ve meslektaşım Tiberius Caesar ile birlikte, üçüncü kez nüfus sayımı yaptırdım; bu sayımda 4.937.000 Roma vatandaşı sayıldı.”

Roma imparatorluğu, Augustus döneminde İspanya’dan Etiyopya’ya, Ermenistan’dan Yemen’e, Kuzey Afrika’dan Tuna nehri ötesine kadar çok geniş bir sahaya yayılan bir ülkeden meydana gelmekteydi. Dünyanın o günkü diğer ülkelerini ve nüfus popülasyonlarını da nazara aldığımızda dünya nüfusu, çok iyimser veya abartılı bir tahminle, 160.000.000 civarındadır diyebiliriz.[14] Aradan geçen 2000 yıl neticesinde dünya nüfusunun 8.000.000.000 olmasını hesaba kattığımızda, nüfusun 50 kat arttığı sonucuna ulaşırız. Nüfusun geometrik seri ile aynı silsile şeklinde arttığını nazara alır ve insanlık filmini geri sarar, Lut kavminin arkeolojik bulguların gösterdiği üzere M.Ö. 1900 yılları civarında helak edilmelerini hesaba katarsak dünya nüfusunun Hz. Lut (AS) devrinde yaklaşık 47,5 kat daha az olması gerektiği sonucuna ulaşırız. Bu durumda M.Ö. 1900 yıllarında dünya nüfusu yaklaşık 3.300.000 kişiye tekabül etmektedir. M.Ö. 2 yılına dair Çin kayıtlarına göre dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 36 civarı Çin’de yaşaması bilgisini kriter kabul edersek Hz. Lut (AS) devrine dair tespit ettiğimiz 3.300.000[15] kişinin 1.200.000’i Çin topraklarında yaşayacaktır. Bu durumda M.Ö. 1900 yıllarına tekabül eden dünya insan nüfusunun geri kalanı 2.200.000 kişi yapmaktadır.[16] Bu rakamdan 100.000 kadarının veya daha fazlasının Sodom ve Gomore’de yaşıyor olması ve bunların da 80.000 tanesinin teheccüd namazı kılıyor olması matematik bilimi, biyoloji ve sosyoloji açısından mümkün değildir.

Bu çerçevede tarih bilimi ve destekçileri olan biyoloji ve sosyoloji bilimleri açısından da bu rivayet gerçek dünyaya uymayan, hayalî bir kurgu ve uydurma bir hikâye olarak net bir şekilde görünmektedir.

[1] https://sorularlaislamiyet.com/lut-kavmi-helak-oldugunda-80000-kisi-teheccud-namazinda-miydi

[2] A’raf suresi, 83; Hud suresi, 81; Hicr suresi, 60; Şuara suresi, 170-171; Neml suresi, 57; Saffat suresi, 134-135; Tahrim suresi, 10.

[3] Hicr suresi 71. âyette “kızlar” tabiri kullanılması göstermektedir ki, Hz. Lut’un (AS) en az üç kızı bulunmaktadır. Arapça’da ve dünya dillerinde çoğulun en azı üçtür. Hz. Lut’un (AS) kızlarının sayısını 4 veya 5 veya daha fazla olması Kur’an açısından makul ve makbuldür.

[4] Mesela: Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, cemaate devâm etmeyenler için muhtelif îkazlarda bulunmuştur. Übey bin Kâ’b -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

“Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün bize sabah namazını kıldırdı ve:

«–Filân kimse namaza geldi mi?» diye sordu.

«–Gelmedi.» dediler.

«–Filân geldi mi?» diye sordu. Yine:

«–Gelmedi.» dediler. Bunun üzerine:

«–İşte bu iki namaz (yatsı ve sabah) münâfıklara en ağır gelen namazdır.(Ebû Dâvûd, Salât, 47/554; Nesâî, İmâmet, 45)

Sabah namazına kalkıp camiye gelemeyen bir münafıkın, sabah namazına evinde kalkabildiği de meçhuldür. Böyle birinin teheccüd namazına kalkabilmesi ise imkansızdır. Teheccüd namazına kalkacak kadar takvalı, ihlaslı olan sahabelerin camide Hz. Peygamber’le (SAV) beraber namazı cemaatle kılmaları bu konuyu aydınlatacak kriterdir.

[5] Müzzemmil suresi, 20.

[6] Kenzu’l-Ummal.

[7] Enbiya suresi, 90.

[8] bk. Et-Terğîb ve't-Terhîb, 3:421, 434; Kenzü'l-Ummâl, 6:422.

[9] Dua suresi, 8.

[10] İsra suresi, 79.

[11] Müzzemmil suresi, 20.

[12] Yusuf suresi, 87.

[13] Müslim, Salâtü'l-Müsâfirîn: 139; Ebu Davud, Tatavvu': 26; Nesâi, Tetavvu': 2; Müsned, 6:54, 91, 163, 188, 216; el-Münâvî, Feyzü'l-Kadîr, 5:170; İbni Hibban, Sahih, 1:345, 4:112.

[14] “M.Ö. 2 yılında Çin’deki Han Hanedanlığı’nın nüfusu yaklaşık 57.000.000 idi.” (Beck, Mansvelt (1986). "The fall of Han". Twitchett, Denis; Loewe, Michael (Ed.). The Cambridge History of China: Volume I: the Ch'in and Han Empires, 221 B.C. – A.D. 220 (İngilizce). I. Cambridge: Cambridge University Press. ss. 595-596. ISBN 978-0-521-24327-8.) Roma İmparatoru Augustus’un kendi ülke nüfusunu 4 milyon civarı Roma vatandaşı olarak sayarken,—eğer sadece Roma doğumlu latinleri Roma vatandaşı sayıyorsa mesele değişir— Çin İmparatorluğunun ilgili tarihe dair verdiği rakam çok sağlıklı görünmüyor, diyebiliriz.

[15] Bu zincirleme yapıyı geriye doğru sardığımızda, geometrik seri oranını aynen kabul edersek insanlığın ömrü matematiksel olarak M.Ö. 8000 yılını geçememektedir. Ki ele aldığımız rakamlar ve geometrik seri orantısı abartılı seviyededir. Bu noktadan hadiste geçen “7000 yıllık insanlık ömrü” rivayeti matematik ve biyoloji bilimi açısından gayet makul ve makbul bir rakamdır.

[16] Bu rakama Amerika’da yaşayan İnka ve Azteklerin ataları ve yerli kabileler; Asya’da Orta Asya ve kalabalık Hindistan’da yaşayan göçerler ve yerleşik topluluklar, ayrıca Afrika kıtasının kuzey, orta ve güneyinde yaşayan bütün halklar, Avrupa’nın kuzey, güney ve ortasında yaşayan yerleşik topluluklar ve Avustralya yerlileri dahildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
21 Yorum