Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Kürt Teali Cemiyeti ve Said Nursi (II)

İnisiyatifin İstanbul Hükümetinden Ankara’ya geçmesi ile birlikte, Kürt Teali Cemiyeti; İslam Teali Cemiyeti ve İngiliz Muhipler Cemiyeti ile birlikte TBMM tarafından vatana ihanet eden zararlı cemiyetler arasında sayılmış ve mensupları hakkında bazı hapis cezaları ile birlikte vatandaşlıktan çıkarılma cezaları da verilmiştir. Kürt Teali Cemiyeti kurucularından Gazeteci-Yazar Mevlanzade Rıfat, Said Mola ile birlikte 150’likler listesine alınarak vatandaşlıktan çıkarılmıştır. Bahriye eski Nazırı olan Cakalı Hamdi Paşa ile Divan-i Harbi Örfi Reisi Kürt (Nemrut) Mustafa Paşa da 150’likler arasında bulunup yurt dışına çıkmak zorunda kalanlar arasında bulunuyordu.

1925 yılındaki Şeyh Said hadisesinden sonra, Ekrem Cemilpaşa, on yıl ağır hapis cezasına çarptırılmış ve Kastamonu hapsinde yatmıştır. 1928 yılında çıkarılan genel af sonucu tahliye edilmiş ve tahliyenin hemen ardından yurt dışına çıkmıştır.

Müküslü Hamza ve Seyyid Mehmet Şefik Arvasi de 1925 yılında ağır ceza hapsine mahkûm edilmiş ve Kastamonu cezaevine gönderilmişlerdir. Aynı şekilde Bediüzzaman’ın bu iki dostu da 1928 yılında çıkarılan genel af sonucu tahliye edilmişlerdir.  Müküslü Hamza, bu tahliyenin hemen ardından Suriye’ye geçmiş ve vefatına kadar bu ülkede ikamet etmiştir. Seyyid M. Şefik Arvasi, Risale-i Nur hizmetleri nedeniyle 1943 yılında tutuklanmış ve Denizli hapsinde Said Nursi ile birlikte dokuz ay hapis yattıktan sonra beraat etmişti.

Kürt Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasında bulunan Bedirhan Paşa’nın çocukları ve torunları da aynı dönem içerisinde çareyi yurt dışına çıkmakta bulmuşlardır. Celadet ve Kamuran Bedirhan, önce Almanya’ya gitmişler ve burada bir süre eğitim almışlardır. Daha sonra Suriye’nin başkenti Şam’a yerleşerek bir müddet Kürt Edebiyatı üzerinde çalışmışlardır. Kamuran Bedirhan, daha sonra Paris’e yerleşmiştir. Celadet Bedirhan ise, Şam’da vefat etmiştir. Bedirhan Paşa’nın birçok çocuğu ve torunu da farklı birçok ülkeye dağılmışlardır. Bedirhan Paşa’nın torunlarından Vasfi Çınar ise, kendince çareyi Mustafa Kemal’e hizmet etmekte bulmuş ve Maarif (Milli Eğitim) Bakanlığına kadar yükselmiştir.

Kürt Teali Cemiyeti Başkanı Seyyid Abdulkadir, oğlu ile birlikte, Şeyh Said Hadisesinden sonra İstanbul’da gözaltına alınarak defalarca sorgulanmış ve hadise ile fiili bir bağlantısı olmadığı halde Diyarbakır’da kurulan İstiklal Mahkemesine sevk edilmiştir. Burada yapılan muhakeme sonucu oğlu ile birlikte idam cezasına çarptırılmıştır. Seyyid Abdulkadir’in bütün ricalarına ve feryatlarına rağmen mahkeme başkanı Ali Saip Ursavaş, önce oğlunu babası Seyyid Abdulkadir’in gözleri önünde idam ettirmiş, daha sonra da Seyyid Abdulkadir’i darağacına göndermiştir.

Seyh Said Hadisesinin ardından Van’daki ikametinden alınarak İstanbul’a getirilen Bediüzzaman, yirmi gün kadar kaldığı İstanbul’da defalarca polis merkezine götürülerek sorgulanmıştır. Kürt Teali Cemiyeti ve Şeyh Said Hadisesi ile bir bağlantısı tespit edilmeye çalışılmış, ancak herhangi bir bağlantı bulunamadığı için, hükümet tarafından idari bir tasarruf olarak Burdur’a gönderilerek mecburi ikamete tabi tutulmuştur. 

Eğer Bediüzzaman Hazretleri ile ilgili olarak herhangi bir bağlantı veya belge bulunmuş olsaydı, durumun daha farklı bir mecraya kaydırılması kuvvetle muhtemel idi. Yoksa İstiklal Mahkemelerinde binlerce insanı, en ufak bir şefkat emaresi göstermeden ve kılları kıpırdamadan idam eden bir zihniyetin, Bediüzzaman Hazretlerine ayrıcalıklı davranmasını kabul etmek gibi bir garabete düşmek işten bile değildir.

Ermeni Bogos Nubar Paşa ve Kürt Şerif Paşa’nın Sevr Antlaşmasına İngilizlerin himayesi altında özerk bir Ermenistan ve Kürdistan için imza atmalarının, Kürtler arasında meydana getirdiği tepki de bilinmektedir. Bediüzzaman bu antlaşma üzerine Dava Vekili Ahmed Arif ve Binbaşı Muhammed Sıddık ile birlikte bir bildiri hazırlayarak imzalamışlar ve bu bildiri Vakit gazetesinde yayınlanmıştı.

Bu konuyla ilgili olarak, Bediüzzaman’ın bu sıralarda Eşref Edip’in sahibi ve Mehmet Akif’in de Başyazarı olduğu Sebilürreşad’ın 4 Mart 1920 tarihli ve 461. sayısında ‘’Kürtler ve İslam’’ başlıklı bir yazısı yayınlandı ve bu antlaşmaya şiddetle karşı çıktı. Bu yazının son bölümünde şu çarpıcı ifadeler yer alıyordu:

‘’Kürdistan’a verilecek muhtariyetten bahsediliyor! Kürtler, ecnebi himayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense, ölümü tercih ederler. Eğer Kürtlerin serbest-i inkişafını düşünmek lazım gelirse, Bogos Nubar’la Şerif Paşa değil, Devlet-i Aliye düşünür.. Hülasa Kürtler bu hususta kimsenin tavassut ve müdahalesine muhtaç değildirler.’’

Yine bu günlerde çok sayıda Kürt aşiret reisleri de telgraflar göndererek, yapılan bu antlaşmayı tanımadıklarını ilan etmişlerdir. Bu gelişmeler üzerine Şefik Paşa Vakit gazetesine bir telgraf çekerek Kürt delegeliğinden çekildiğini ifade etmişti.

Bugünün Kürtleri de o günlerin Kürtlerinden pek farklı değildir. Aradan geçen yıllar, İslami bazı hassasiyetlerde zayıflama meydana getirmiş olsa bile, Kürtler büyük ekseriyetle İslam dininin esaslarına sıkı sıkıya bağlıdırlar. Bugün de ecnebi himayesinde, İslam dinine zarar verebilecek şartlar dâhilinde herhangi bir durumu kabul edebilmeleri mümkün değildir. 
(Devam edecek)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum