Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Hüseyin ÇEŞİTCİOĞLU

Manevi fetret dönemi

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ

Fetret kelimesi sözlükte, "bir şeyin şiddetini kaybedip gevşemesi ve zayıflaması" anlamındaki fütûr masdarından isim olup "zaaf, gevşeme, gücünü ve tesirini kaybetme" mânasına gelir.

Ülkemiz korona belasından beri; genel bir tutukluk, durgunluk dönemine girdi.

Bir çamura çökme, bir patinaj süreci yaşıyoruz.

Dünyadan bağımsız bir durgunluk değil bu ama önce herkes kendi evinden sorumlu.

Gözle görünen ekonomik durgunluk, paramızın değer kaybetmesi bizim esas konumuz değil!

Biz işin manevi, dini gösterge ve yaşanırlıklarıyla ilgileniyoruz.

***

Dün yatsı namazını çalıştığım İHL’nin camisinde kıldım.

Cuma gecesi olduğu halde üç musalliyle namazı tamamladık.

Namazdan sonra üç mümin arasında samimi bir sohbet, bir dertleşme geçti.

Hocamız aynı zamanda İHL’de din derslerine de giriyordu.

Korona döneminde yaşadığı sıkıntıları dile getirdi. Matematikçi arkadaşlarına sitem etti. Bu öğretmenler namazlı niyazlı hocalardı.

LGS’ye girecek öğrencilerden isteyenlere; sınıfta kurs vermeleri için rica edip çabaladığı halde bir sonuç alamamış.

İnanılmaz şekilde; "hocam biz kendi derdimizle uğraşıyoruz kimseye kurs veremeyiz" demişler.

Hocamız bu bencilliğe inanamıyordu. Yani okulla hiç ilişkisiz maaş alan bir öğretmen; LGS sürecinde bile çabalamıyordu.

Bu öğretmenin namazlı-niyazlı, hamasetli oluşu ise işin tuzu biberiydi.

Namaz kılan diğer arkadaş bu kurbanda derisini verecek camii görevlisi bulamadığından yakındı. 3-4 cami hocasına telefon ettiği halde “biz ilgilenemeyiz” demişler.

“Bir zamanlar THK’nın elinden derimizi kurtarmak için çabalarken nerden nereye” diyordu.

Gece serinliği içinde ortaya karışık bir sohbet-dertleşme ziyafeti kurulmuştu.

Mesela yatsı kıldığımız camide cuma yatsısını iki saf kılarken 3 kişiye düşmüştü.

Bazı camilerin şadırvan ve tuvaletleri halen kapalıydı. Namaz kılacak kimseler evinden abdestli ve seccadeli çıkmak zorundaydı.

Belediyenin işçilerinin temizlediği şadırvan ve tuvaletleri cami hocası; salgın bahanesiyle açık tutmuyordu.

Hatta bir tane hoca; camiyi tamamen kapatmış, dışarı serdiği hasırda cemaat gelse de farzı bile ayrı ayrı kılıyordu.

Gerekçe olarak kapıya astığı müftülük bildirisini gösteriyordu. Bu hoca 20 yıldır caminin yan üstündeki lojmanda kalıyordu.

İlk korona günlerinde cuma namazları tüm şehir camilerinde; son sünnetsiz, tesbihsiz kılınmıştı. Ayrıca polisin hocaya talimatıyla; 65 yaşından büyüklerin cumadan çıkması ilan edilmişti.

Bu anonsu çok az hoca yapmamıştı.

Bu son cuma namazında ise tedbirler iyice sıkılaştırıldı ve son sünnet kılınıp tesbihat yapılmadan cemaat camiden ayrıldı.

Oysa yeni bir şey kesintisiz 21 gün yapılırsa alışkanlık kazanılır denir.

Aylardır camiler mahzun, tesbihatsız; 65 yaşından büyüklere hocalar “evinde kıl” diyor.

Camilerde ne yaşlı ne de çocuk kalmadı.

Mabetlerimiz suyu çekilmiş değirmen gibi.

Müftü efendiye bunları anlattığınızda; vaziyetin nezaketini anlatıyor.

Sanki camiler hastalık merkeziymiş gibi bir hava üretiliyor.

“Abdestini ve tuvaletini evinde hallet camiye öyle gel!”

Birçok caminin uygulaması böyle!

Maske ve mesafenin en iyi uygulandığı yer camiler olduğu halde; “bir daha seccadesiz (camiye) gelme!” denebiliyor.

Mihrap ve minberden devamlı şekilde uyarı: “Çıkarken birbirinize yaklaşmayın, dokunmayın eyy cemaat!”

Sanki koronanın tek sorumlusu cami cemaati.

Tek kurtarıcısı da cami cemaati

Bu yasakların bedeli ise; kapalı şadırvan ve tuvaletler, terkedilen cuma sünneti ve tesbihat, ötelenen yaşlılar, seccadesiz camiye alınmayan ve hor bakılarak seccade uzatılan musalliler.

Maske ve mesafeye ülkede en titiz uyan cami cemaatinin hali perişanı bu.

Nereye kadar?

6 aydır acı gerçek bu.

Halbuki dört rekat cuma sünneti, namazın çekirdekleri olan tesbihat kaç dakikamızı alır.

Diyanet camiası ihmal ve havalecilik pençesinde. Fırsatı ganimete/rehavete çevirme peşinde.

Belki de o güne kadar tüm manevi kazanımını mahvedecek, müflis tüccar derekesine düşecek.

Farzı bile cami ana mekanı dışında tek tek kılan lojmanlı imama nazikçe hatırlatılınca; düşmanca bir bakış ve tavır gösterebiliyor.

Durum belgeli şekilde yetkiliye iletildiği halde hiçbir düzelme olmuyor.

“Hocam ortamın nezaketini görüyorsunuz!”

“Hocam bu memlekette cemaati, tesbihatı, sünneti unutarak mı koronayı kovacağız?”

Devletin başka sorumluları yok mu?

Bir araştırma kuruluşu açıkladı; uzun zamandır bu seneki kadar az kurban kesimi olmamış memleketimizde.

Göstergelere dikkatli bakan bu kanaate çok rahat varabilir.

Kurban pazarına gittiğimizde hareketsizliğe şaşıp kaldık. Fiyatlar ise en azından bizim için çok uçuktu.

Yurtdışı Afrika kurban rakamları ise 3’te bire kadar düşüyordu.

Dağa küsüp odun yakmamak olmaz amma; mevcut iktidarı hararetli savunduğu halde camiyi ve namazı terk edenlerin sayısı ve haddi belli değil.

Bu gerçekler için yemin billah etsek başımız ağrımaz, günaha da girmeyiz.

Dikkatli her mümin çevresine baksa bu acı gerçeği görebilir.

Son kurban bayramlarında cami hocaları caddelere indi. Kurban kesim masaları kurdular.

Birçok yerde yarım saat durup çekilen pozlar ilgili yere gönderildikten sonra bağış masaları bir zaman boş kalıyordu.

Bu kampanya sonuçlarının kamuoyu ile paylaştığını görüp duymadım.

resim1-003.jpgÖyle ise verimli bir sonuç alınmadığını gösterir.

Oysa yakın zamana kadar insanlar hocaları bulur bağışlardı.

Sayısız reklam mecralarına rağmen, bağış için sokağa, hem de göstermelik inmek ne demektir?

Eski zaman çerçiliği/toplayıcılığı dirilmiş gibi.

Bu hal ehli diyanet ve ehli iman için bir sükut, bir düşüş ve bir alarm değil mi?

Ayrıca; nur cemaatlerinin dershane vakıf ve hizmet mekanları ne halde?

Bildiğim ve gittiğim 5 katlı ve 3 yıldızlı otel gibi hizmet merkezinde yıllardır; 6- 7 kişi barınıyor. Yarısı işçi, birkaçı öğrenci.

Oysa özel banyo tuvaletli 2 kişilik minik dairlerde 40 kişiden fazla öğrenci kalabilir.
***

Tarihte genel anlamda hep böyle oldu. Rahatta gevşeme, sıkıntı ve zorda sıkı tutma var.

Zümer Suresi, 49. ayet: “İnsana bir zarar dokunduğu zaman, Bize dua eder; sonra tarafımızdan ona bir nimet ihsan ettiğimizde, der ki: "Bu, bana ancak bir bilgi(m) dolayısıyla verildi." Hayır; bu bir fitne (kendisini bir deneme)dir. Ancak çoğu bilmiyorlar.”

Nahl Suresi, 54. ayet: “Sonra sizden zararı kaldırdığında, sizden bir grup (hemen) Rablerine şirk koşar.”

Hz. Osman (ra) dönemi zenginlik ve fetih dönemidir. Öncesine göre; fitne fesadın zirve yaptığı ve müslümanların ayrışıp çatıştığı bir dönem.

Kanuni dönemi; Osmanlının her bakımdan zirve dönemi kabul edilir fakat çürüme ve kokuşmanın dip yapıp çöküş sebeplerinin yerleştiği bir dönem.

Mesela; faizler çok yükselmiş, şeyhülislam Ebusuud faiz oranları için fetva yayınlamış.

Osmanlı sarayına Yahudi doktor ve hanımsultan getirilmiş, yabancı kanunlar Müslüman hukukuna monte edilmiş. Bu kanunlar için Şeyhülislam Zembilli Ali Efendi, Kanuni’nin yüzüne; “öyle bir b.k s.çtın ki 40 çeşme suları 40 yılda temizleyemez” diyerek cesaret ve öfkesini haykırmıştır.

Nur talebeleri; tarihte eşine az rastlanır bir işkence döneminde; benzersiz iman Kur'an hizmetleri yaptığı halde en rahat ve bolluk içindeki son 40 yılda; keyfiyet/nitelik olarak adeta dibe/durgunluğa yuvarlanmıştır.

Her şehirdeki çok katlı hizmet merkezleri boş ve faaliyetsiz durmakta.

Barla kahramanlarının ruhu azap çekerken, Adilcevazlı Bekir Bey (ağa) örneği sıkça dile getirilip vicdan azabını hafifletmeye, züğürt tesellisine çalışmaktayız.

Dileriz bu fetret kısa sürer ve yepyeni bir şahlanışın son durağı, zıplama tahtası olur.

resim2-001.jpgفَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِۙ قَالَ اِنَّ اللّٰهَ مُبْتَل۪يكُمْ بِنَهَرٍۚ فَمَنْ شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنّ۪يۚ وَمَنْ لَمْ يَطْعَمْهُ فَاِنَّهُ مِنّ۪ٓي اِلَّا مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِه۪ۚ فَشَرِبُوا مِنْهُ اِلَّا قَل۪يلاً مِنْهُمْۜ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَعَهُۙ قَالُوا لَا طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ۜ قَالَ الَّذ۪ينَ يَظُنُّونَ اَنَّهُمْ مُلَاقُوا اللّٰهِۙ كَمْ مِنْ فِئَةٍ قَل۪يلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَث۪يرَةً بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ مَعَ الصَّابِر۪ينَ ﴿٢٤٩﴾
وَلَمَّا بَرَزُوا لِجَالُوتَ وَجُنُودِه۪ قَالُوا رَبَّنَٓا اَفْرِ غْ عَلَيْنَا صَبْراً وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَۜ ﴿٢٥٠﴾

Meal (Kur'an Yolu) Bakara Suresi;

(249) Tâlût askerleriyle birlikte ayrılıp sefere çıkınca, "Allah muhakkak sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden değildir -eliyle bir avuç alan müstesna- ondan tatmayan da bendendir" dedi. İçlerinden pek azı dışındakiler ondan içtiler. Kendisi ve onunla beraber inananlar nehri geçince "Bugün Câlût’a ve askerlerine karşı bizim gücümüz yok" dediler. Allah’a kavuşacaklarını umanlar ise, "Nice az birlik vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir, Allah sabredenlerle beraberdir" dediler.

(250 Câlût ve askerlerinin karşısına çıkınca da "Rabbimiz! Bizi sabırla donat, bize sebat ver ve inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!" diye niyazda bulundular.
***

S-Dine zarar olmasın, ne olursa olsun?

C- İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar.

(Hem de mağlub bîçare bir reise yahut müdahin memurlara veyahut mantıksız bir kısım zabitlere itimad edilirse ve dinin himayesi onlara bırakılırsa mı daha iyidir?)
Yoksa efkâr-ı âmme-i milletin arkasındaki hissiyat-ı İslâmiyenin madeni olan -herkesin kalbindeki şefkat-i imaniye olan  envâr-ı İlahînin lemaatının içtima’larından ve hamiyet-i İslâmiyenin şerarat-ı neyyiranesinin imtizacından hasıl olan amud-u nuranînin ve o seyf-i elmasın hamiyetine bırakılırsa mı daha iyidir, siz muhakeme ediniz.

Münazarat 1910 yaz ayları.

"Hem de nazar-ı dikkate almak lâzımdır ki: Kim bir şeyde çok tevaggul etse, galiben başkasında gabîleşmesine sebebiyet verir." (Siyaset de dahil!) Muhakemat

Elhasıl din Allah'ın ve sahip çıkan mümin müminat ve mücahidlerindir.

Din; reise, devlete, dalkavuk bürokratlara, silahlı kuvvetlere, firavun sihirbazı medyaya, zenginlere, tüm bunlardan beslenen ve boyun eğenlere bırakılamaz; muazzez muhteşem mübarek bir define bir taçtır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
10 Yorum