Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Kirli devlet, yãhut Yeşil yaşıyor mu?

Kitabın son satırlarını okuyuşumun üzerinden bir hafta geçti. Bu bir hafta zarfında başka kitablar okudum, makaleler yazdım... Ama ne Yeşil’in üzerimdeki bakışlarından kurtulabildim, ne de herãn istifra ettirecekmiş gibi, gırtlağımın hemen altında duran mide bulantasından.

Murat Yıldırım, bir müdãfaanãme olan eserine ön kapakta “Yeşil”i münasib görmüşken, kapaklar arasında “Yeşil”e  “Savaşçı”yı ilâve etme ihtiyacı duymuş. Kitabın ismi bu ilâveyle bir iddia yüklenmiş: Yeşil Savaşçı... Ve ilk sayfadan itibaren bir savaşın, kirli bir savaşın bütün dehşetini seyretmeye hazırlanıyoruz...

Murat için, “Yeşil” lâkablı babası, gerçek bir savaşçı... Evlâdın babasına duyduğu hayranlık cibilli bir damardan beslenir, yadırganamaz. Murat Yıldırım’dan da babasını övmesini esirgeyemeyiz, övecek... Ama gönül arzu ederdi ki, babasının hatalarını, yanlışlarını da görmezlikten gelmeseydi...

Yıllar önce Çatlı’nın kızı Gökçen de “Babam Çatlı”yı kaleme almıştı... O da bir müdãfaanãme idi... Ama orada babasını müdãfaa eden bir kızdı... İster istemez genç bir kızın hissiyat ve ruhunun endişeleri, korkuları, elemleri ve sevgileri öne çıkıyordu... Gökçe’nin kitabı, destandan çok, trajedi idi; bir ãilenin trajedisi: Çatlı ãilesinin... Daha doğrusu üç kadının trajedisi: Anne çatlı ve iki kızının...

Kaderin garib cilvesine bakınız ki, Çatlı gibi, Yeşil de ülkücü camianın meçhûl menfezlerinde yetişip serpildikten sonra devletin kirli sahnesine buyur edilmiş... Aralarındaki yegãne fark, Çatlı’nın bir suçlu iken devşirilmiş olması. Yeşil’in devletle işbirliği, bir suçlunun mecburî boyun eğişi değil, bir dãvete icabet. MİT’in dãvetine..

“Yeşil”, mukaddesat tanımayan, rahmanî bir düşünceye istinad etmeyen bir devletin kan ve irin akan lağım ve dehlizlerine tutulmuş bir ayna. Maksat, labirentleri andıran bu dehlizlerde hayat mücãdelesi veren bir babayı temize çıkarmak, doğru... Ama ister istemez yazarın bu karanlık dünyaya tuttuğu ışık, devletin pisliklerini de aydınlatıyor, cinayetlerini de. Teşhir kastı taşımayan bir teşhir...

Devlet, bu karanlık dehlizlerde bütün kirleri, bütün günahları ve bütün zorbalığıyla arz-ı endãm ediyor. Makyajsız suratından günah ve zulmün her türlüsü akıyor, diş ve pençelerinden kan damlıyor. Aydınlıkta hukuk ve adãlet maskelerine bürünen koruyucu meleğimizin karanlıklarda her türlü cinãyeti kahkaha ile işlediğini, her nãmusa uçkur çözdüğünü, her alçaklığı bir madalya gibi kirli boynunda taşıdığını Murat Yıldırım’dan öğreniyoruz... Kitab serãpã örneklerle dolu...

Yazar, bu örnekleri vermeye mecbur kalmış... Mecbur kalmış, çünkü temize çıkarmaya çalıştığı babasının üstünü kirleten de devletin bir başka karanlık fedaisi: Çatlı... Murat, babası hakkında söylenen, istinad edilen bütün suç ve kirlerin kaynağı olarak Çatlı ve Susurluk Çetesi’ni gösteriyor. Susurlukçuların ne kadar habis herifler olduğunu anlatırken, ister istemez okuyucuyu devletin bütün kirli çamaşırları sergisine taşıyor. Her türlü cinãyet ve hukuksuz infaz gibi, dehşetli bir uyuşturucu kaçakçılığının da devlet tarafından tertiplendiğini, sevk ve idãre edildiğini öğreniyorsunuz. Ve samimiyetle şu hükmü kayıtlara geçiriyor Yeşilzãde:

“... yıllarca bu alandaki mücadele neticesinde elde ettiğimiz deneyimler, her nevi organize suçun arkasında bu tür karanlık ilişkiler bulunduğu gerçeğini doğruluyor. Göz yumulmaz ve resmi kişilerin işbirliği olmazsa, kaçakçı şuradan şuraya toplu iğne bile kaçıramaz” (1)

Aferin Murat!.. Bütün organize suçların devletin işbirliği ve himayesiyle gerçekleştiğini bundan daha güzel ifãde etmek kabil olmazdı, sanırım...

Bu satırlardan öğreniyoruz ki, Türkiye üzerinden gerçekleştirilen devasa uyuşturucu trafiğinin içinde PKK gibi, devlet de başa oynuyor... Ve uyuşturucunun bu iki büyük oyuncusu, bu işbirliği için ister istemez el sıkışıyorlar. Ne ãlâ!..

Sadece uyuşturucu kaçakçılığı mı? Hayır... Murat, devletin uyuşturucu kaçakçılığından rahatsız ama “fail-i meçhul” cinãyetlerle müftehir. Kitab, bu manada hayãsızlıklarla dolu... İşte bir örnek:

“Silah arkadaşlarından Mustafa diye bir komutan vardı, rütbesini hatırlamıyorum. PKK, Mustafa komutanı işkence ederek öldürüyor. Göz kapaklarını kesmişler, tırnaklarını sökmüşler. Babam, Mustafa komutanı çok severdi. Arkadaşları, bu olaydan sonra babamın sanki deliye dönmüş olduğunu söylerler. Uzun süre dağlardan hiç inmemiş, iz sürerek bu teröristleri aramış ve sonunda bulmuş. İsterse öldürür ama sağ olarak ele geçirmek için uygun zamanı bekliyor. Sonunda sağ olarak ele geçiriyor. Yanılmıyorsam onları Cizre kum çakıl ocağına götürdü, orada gereken cezayı kesti. Mustafa komutanın intikamını aldı.”(2)

PKK’nın hunharca işkencelerini anlatan Murat, babasının işkencelerini anlatmaktan sarf-ı nazar etmiş. Dürüstçe değil... Belki de PKK’nın işkencelerini gölgede bırakan işkenceleri anlatmaya gönlü el vermedi. Ama satırlarının açtığı aralıktan muhayyilenin resmettikleri hakikata çok yakın şeyler. Anlaşılıyor ki, Yeşil, avladığı işkenceci PKK’lıları önce bin türlü işkenceden geçirmiş, sonra da taş öğütme makinalarında kum ve çakıl harcına dönüştürmüş. Yahut benzer bir şey...

Murat’a göre, devlet müntakim olmalı, intikam almalı: Yukarıdaki misalde olduğu gibi... Ve o hüküm:

“Devletlerin gücünü ortaya koyan en önemli şey, intikam alma kabiliyetidir. Bir devlet, kendisine kasteden düşmandan intikamını alamıyorsa devlet olmaktan çıkmış demektir. Devletin intikamını alması için görevlendirilen özel eğitimli kişiler ise hayatları boyunca isimsiz birer kahraman olarak yaşarlar.”(3)

Muhterem pederiniz Mahmut Bey ve Çatlı gibi, değil mi efendim?..Yeryüzünde, meşru hiçbir devlet için böylesi bir tarif yapılamaz. Devlet, hasım devletlerle savaşır, başka ülke topraklarından kendisine yönelmiş tertiplerin benzerlerini hayata da geçirebilir... Ama kendi vatandaşlarından intikam almaz, intikam alma duygusuyla hareket etmez... Hukuksuz infazların sahibi devlet olsa, cinãyeti katmerleştirir... Devletin vazifesi suçluyu hukukun karşısına çıkarmak ve adaletin tecellisine yardımcı olmaktır...  Gerisi cinãyettir, cinãyetlerin de en alçakçası...

Murat’ın asıl güçlüğü, İmamhatib’li babasını dindar gösterme gayretlerinde baş gösteriyor. Onun ne kadar dindar, ne kadar iyi bir insan olduğunu, tuttuğu oruçlar ve Kur’an okumalarıyla isbata çalışmış. Ama bu cılız müdãfaalar Yeşil’in dinden ne kadar uzak olduğunu örtmeye yetmiyor. Kitab bu mãnãda tezãdlarla dolu, örneklerle vaktinizi almayayım...

Peki, Yeşil yaşıyor mu? Kitabın bende meydana getirdiği kanaate göre, evet... Yeşil, yaşıyor!.. Anlaşılan ne Çatlı gibi, bir ekibleşmeyi göze alabilmiş, ne de hasımlarının saflarına geçmeyi kendisine yedirmiş. Yapabileceği tek şey, saklanmak ve kendisini olabildiğince unutturmak; bir nevi yarı ölü hayatı yaşamak... Murat, babasının ölmediğini biliyor, muhtemelen zayıf bir temasları da var. Bunu bir nebze itiraf da etmiş zaten:

“Yeşil yaşıyorsa ve gelmemesi gerekiyorsa, onu on yıl bir odaya koyun, on yıl o odadan çıkmadan orada hayatını devam ettirir.”(4)

Devletin kullandıklarını ihtiyaç hitamında bir paçavra gibi bir kenara atmasının, hatta bazen imha etmesinin ilk ve son örneği değildir Yeşil... Bu elim hakikat, Gökçen gibi, Murat’ın da büyük inkısarlarından. Çatlı, hayãlkırıklığını itirafta Murat’tan daha samimi... Samimi ve dürüst. Çünkü, Gökçe’nin babası öldü, devletten zarar görebilecek hali yok, lâkin Murat için aynı şeyleri söylemek zor...

Söylenecek çok şey var, ama bu kirler gayyasında daha fazla kulaç atmaya gerek yok. İyilerin mükellefiyeti daha çok çalışmak olmalı... Yoksa ne cemiyeti temizlemek kabil, ne de devleti...

Son bir söz de aziz dostum Osman Okçu ve ekibine: “Yeşil”, güzel bir ticarî arz, müşterisi çok olacaktır. Bir yayıncı için daha iyisi, can sağlığı... Ama bundan daha da ehemmiyetlisi açtığınız pencereden birilerinin, “Kral çıplak!..” diye bağırması... Kral cidden çıplakmış!.. Tebrikler, TİMAŞ!...

Dipnotlar:
1 –  Yeşil, S. 107, Timaş Yayınları
2 – Yeşil, S. 119, Timaş Yayınları
3 – Yeşil, S. 19, Timaş Yayınları
4 – Yeşil, S. 223, Timaş Yayınları

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.