Mehmet Ali ERDEM

Mehmet Ali ERDEM

Keçinin hakkını kim arar?

Mekânı cennet olsun rahmetli Mustafa dedem bir olay anlatmıştı, yapılan zulümden ötürü hüzünlü ama bizler için ibret dolu hikâyeyi sizlerle paylaşmak isterim.

Haksız yere ve işkence ile öldürülen bir keçinin hikâyesidir bu yaşanmış olay. Dedem 7-8 yaşlarında iken, yaklaşık 90 sene önce yaşanan bu olayda adı geçenleri adları ve lakapları ile anlatmıştı; yani şahıs şahıs belli olan-bilinen bir hadiseydi yaşanan. Sonrasında kayda almadığım için epeyce hayıflanmıştım ama Abdullah dayımı arayıp hatırlamadığım ya da yanlış hatırladığım bir husus var mı diye sorduğumda fark ettim ki konunun farklı boyutları da dâhil olmak üzere tüm detaylarını dedem ona anlatmıştı ve o bunları kaydetmişti. Ancak hem bazı kavmî lakapların yaşadığımız bazı güncel sıkıntılar sebebiyle yanlış anlaşılabilecek olması nedeniyle hem de adı geçeceklerin yakınlarının rencide olmamaları ve cetlerinin günahlarını üzerinde hissetmemeleri için dayım, lakap ve isimlere yer vermemem kaydıyla hadiseyi ayrıntılarıyla anlattı.

Dedemin yaşadığı köy (Yukarı Kirazca) Sakarya Nehrinin kenarındadır. Nehrin karşısındaki (Kemaliye, Kumbaşı ya da Semerci köylerinden biri) Köyde bir düğün töreni vardır. Köyden bir araya gelen 4 genç birlikte giderler nehrin karşısındaki düğüne.

O zamanlar adetmiş, düğüne birlikte giderken bir ağacın dalına paralar iliştirilerek verilebileceği gibi düğün hediyesi, gidenlerin maddi durumuna göre bir hayvan da hediye edilebilirmiş.

Bu gençler de -ki içlerinden birisi düğüne gidilen köyün damadıymış- bir keçi almışlar ortaklaşa ve düğün sahibine teslim etmişler, o da ağılına koymuş keçiyi.

Ancak köyün damadı olan genci pek sevmezmiş hane halkı ve köylüler, bu yüzden pek yüz vermemiş, ilgilenmemişler bu gençlerle.

Bu duruma bozulan gençler düğün hediyesi olarak getirdikleri keçiyi ağıldan çıkararak köyün camisinin avlusuna götürmüşler.

Keçiyi caminin avlusunda ikisi kurşunlayarak, diğeri bıçaklayarak bağırta-bağırta işkence ile öldürmüşler. Bir diğeri ise müdahil olmamış, sessiz kalmış, seyretmiş.

Olaydan (3’ü hatırlıyorum ama üç gün/hafta/ay/yıl mı hatırlayamıyorum; ancak olayda takındıkları olumsuz tavrın şiddetiyle uygun bir şekilde sıralı ve başlarında 3’ün bulunduğu zaman dilimlerinde) sonra kurşunlayarak öldürenlerden biri namus davasından ötürü kurulan pusuda kurşunlanarak öldürülmüş. Diğeri ise geçmişe dayalı bir husumet yüzünden yine kurşunlanarak öldürülmüş.

Olayın bir manidar yönü de her ikisinin de keçiyi öldürürken kullandıkları silah türü -biri mavzer diğeri tabanca- ile öldürülmüş olmalarıdır.

Keçiyi bıçaklayan ise kız kaçırma hadisesinden girdiği cezaevinde, karıştığı kavgada bıçaklanarak öldürülmüş.

Sessiz kalan genç ise eski husumet nedeniyle öldürülen şahsı öldürmekle suçlanarak -aslında bu suçu işlememiş- iftiraya kurban giderek uzun yıllar hapiste yatmış.

Herkesi ve her şeyi yaratan Allah, hiçbir canlının hakkını hiçbir canlıda bırakmıyordu. O keçinin evladı-sevenleri mi vardı ki intikamını alsın-alabilsin. Ama Allah hem Adil, hem de Müntakim isimleriyle tecelli ederek zulmü ve katli cezasız bırakmıyor hem de Rabb[i] olarak bir ders veriyordu.

Kimseyi kimsesiz zannetmeyelim, Yaratan her şeyi görmekte ve hükmünü vermektedir. Bizlere pişmanlık, tövbe ve telafi için zaman tanımakta, affetmek ya da cezayı hafifletmek için süre-mühlet vermekte ancak asla ve asla ihmalde bulunmamaktadır.

Evet, Allah sadece bizim Allah’ımız değildir! Tüm canlıların ve cansızların, keçilerin olduğu gibi kedilerin, köpeklerin, karıncaların ve sineklerin de Allah’ıdır. Hem onlar bizler gibi de değildirler, kendi lisanlarıyla her an Allah’ı zikrederler ve şükrederler, fıtratlarının gereğini melekvari bir şekilde yerine getirirler.

Onlara yapılan zulüm bir abide veya meleğe yapılan zulüm gibidir.

Yukarıdaki keçinin olayında olduğu gibi, Allah keçinin hakkını “kendini insan zanneden insan”lardan almıştır. İlahi adaleti tecelli ettirebilecek olan ilahtır, O da tektir ve Allah’tır.

Olaydaki insanlara Allah zulmetmemiştir, başlarına gelen-çektikleri, çocuk hükmündeki melekvari bir keçiyi işkence ile öldürmüş olmalarından ötürü kendi başlarına ördükleri cezaları olarak gözükmektedir. Şüphesiz ki gerçeği bütünüyle ve hakkıyla bilen yalnızca ve yalnızca Allah’tır. Bizler gördüklerimizle ve bunlardan idrak edebildiklerimiz kadarıyla bilebilmekte ve hüküm vermekteyiz.

Bir nefsi öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir

“Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı (Kuran’da insan denmiyor “nefsen[ii]”- bir nefsi deniyor), bir can (Kuran’da “nefsin” deniyor)  karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir. (Mâide 32) (İtalik olarak yazılmış bölümler tarafımızdan eklenmiştir, diğer bölümler Diyanet İşleri Başkanlığının 542 No’lu Yayınından alınmıştır)

Burada “bir nefsi öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir” diye buyuruyor Cenabı Hak, bir insanı öldüren demiyor. Eğer muradı böyle olsa ayetin başında da insan kelimesini kullanırdı.

Bediüzzaman da Sünuhat’da[iii] Şu ayet haktır, akla münafi (aykırı) olamaz, hakikattir. Mücazefe, mübalağa içinde bulunamaz. Halbuki zahir düşündürür” demektedir.

Kıssadan hisse (bu olaydan-hikâyeden bizlere düşen pay):

1-Haksız yere, zulmederek bir canlıyı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.

2-Cami bahçesinde attığımız kurşun, hem de benzeri bir silahla bizi ilgisiz bir pusuda buluverir. Adana’da attığımız taş Kars’ta başımızı yarar! Hem de Kars’taki olayda hiçbir suçumuz yok iken, haksızlık ve zulüm eseri olarak başımızı yaran taş aslında “ilahi adaletin” izlerini taşımaktadır.

3-“Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste (yavaş yavaş)” Bu mazlumun beşer suretli bir insan olması gerekmediği gibi buradaki mazlum kavramı sadece hayvanları ve canlıları değil cansız olarak gördüğümüz ama hakikatte canlı olan (camid) varlıkları da kapsar. O yüzdendir ki üzerine bastığımız toprağa, zemine, yere dahi ondan üstün olduğumuz intibaını uyandıracak şekilde sert ve kaba basalım, vuralım, öyle yürüyelim bir hele, başımız neler gelir neler! Allah hepimiz bu tür tavırlardan korusun!

4-Allah kullarına hatalarından ve günahlarından ötürü bir zaman tanır.

“Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir. (Fâtır 45).

Allah’ın merhameti olmasaydı herkes, her şey, hepimiz helâk olurduk. Hepimiz günahkârız ama bizden beklenen tövbe etmemiz, pişmanlık duymamız. Eğer bunu da yapmazsak işte o zaman hem emre uymayan hem de tövbe etmeyen, hatada ısrar eden iblise benzeriz ki Allah hepimizi muhafaza buyursun.

5-Allah’ın bize verdiği süre, tanıdığı mühlet içerisinde nefis muhasebesi yapıp, hatalarımızı (bazen hatada ısrar hatadan daha kötüdür, daha kötü sonuçlar doğurabilir) idrak edip, ibret alıp, ders çıkartabilmeli ve işlediğimiz şerri hafifletecek hayırlar işleyebilmeliyiz.

Karıncayı incittiğimizde Seni incitmiş olacağımız gerçeğini bizlere hiç unutturma ve rızana uygun davranmayı bizlere nasip eyle Allah’ım!



[i] Rabb: (a.i.) 1-Efendi, sahip, her şeyin mâliki, mâlik. 2-Yaratan, büyüten, terbiye eden. 3-Yağmur indirip rızık veren. 4-ö.i. Besleyen, yetiştiren, verdiği nimetlerle malukatı ıslah ve terbiye eden Allah.

[ii] Nefs: (a.i. ç. enfüs, nüfûs.) 1-Hayat, ruh, can. 2-İnsandaki bedenî canlılık; yeme, içme, şehvet gibi biyolojik ihtiyaçlara duyulan tabiî istek. 3-şehvet, gazap, fazilet gibi şeylerin kaynağı. 4-Kötü vasıfları, nitelikleri kendisinde toplayan, kötülüğe sevk eden, şehevî istekleri kamçılayıp hayırlı işlerden alıkoyan güç. 5-tas. Kulun kötü ve günah olan hal ve huyları, süflî arzuları. 6- Kendi, şahıs. 7- Asıl, maya, cevher. 8-Bir şeyin ta kendisi. 9-Döl suyu. (http://www.risaleinurenstitusu.org/shared/lugat/lugat.asp)

[iii] Sayfa 26. Yeni Asya Neşriyat, Mart 1996, İstanbul.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum