Kadın devrimi

Tehlikeli bir kelime ve tehlikeli bir alan.

Seküler, geleneksel kültürün en önemli objesi kadın.

Erkek denilince cinsiyeti değil, biraz daha çalışması, parası, malı mülkü, makamı anlaşılıyor. Ama kadın denilince önce cinsiyeti geliyor. Oysa Adem baba ile Havva annemiz diyoruz. Adem ile Havva kadın ve erkeği temsil etmez. Bütün insanlığı temsil eder. Adem erkeklerin de, kadınların da babasıdır. Havva, erkeklerin de kadınların da annesidir.

Kadına bilhassa modern toplum, makyajıyla, bakımıyla, kıyafetiyle cinsiyetini ön plana çıkaran bir rol vermiş. Oysa Kur’an pek çok ayette, “Ey İnsanlar” diye seslenir ve kadın erkek ayırımı yapmaz.

Kadınları sadece cinsiyete, aşçılığa, dadılığa, temizlikçiliğe, çalışmaya mahkum etmek modern toplumun empozesi. Ve maalesef kadınların büyük çoğunluğu da bu rolü benimsemiş durumda.

Dini anlamda çalışıp evin geçimini sağlamak erkeğin görevidir. Kadın isterse çalışır ama çalışmak zorunda değildir. Ancak ilim öğrenmek kadın-erkek herkese farzdır.

Bizim geleneksel toplum yapımızda erkekler ilim öğrenir, kadınlar da erkeğine hizmet ederler. Ve erkeklerinden duydukları kadarıyla yetinirler.

Hatta bu üniversite okumuş kadınlarda da böyledir. Erkek bir yerlerden bir şeyler öğrenir. Kadın ise evi temizler, yemek yapar, çocuk bakar ve hemcinsleriyle günler, dedikodular yapar. Çalışıyorsa bunların dışında bir de eve para getirir.

Modern toplumda ideal kadın çalışan, bir kariyeri olan ama mutlaka öncekileri de yerine getiren kadındır. Bu yüzdendir ki çalışamayan kadınlar bunun saçma ezikliği ile yaşarlar.

Halbuki Hz. Peygamber’in (asm) Medine toplumunda kadınlar da erkekler kadar öğrenmeye meraklıdır. Gelip Peygambere her konuda sorular sorabilendir. Kuran’ı Kerim’de erkek adıyla bir sure yoktur ama, Nisa (Kadınlar) adlı sure vardır.

Hz. Havle İslam aleminde ezilen, hor görülen kadınların sembolü olmuştur. Kocasının kaba bir şekilde kendisini bir kenara itişini Hz. Peygambere (asm) şikayet etmiş ve hakkında, “Allah seni görüyor, biliyor ve bu muameleden dolayı eşini kınıyor, cezalandırıyor” mealinde bir ayet inmiştir. (Bknz, Mücadele/1)

Hz. Havle meşru yollardan hakkını aramayı bilen bir kadındır. Medine’de pek çok Müslüman kadının ilimle meşgul olduğunu ve açılan okullarda çocukların eğitimini üstlendiklerini biliyoruz.

Yani İslamiyet’te kadın eve hapsedilen, sadece evine ve erkeğine hizmet eden bir görevli değildir. Dışarıda çalışan, yorulan, evin ihtiyaçları için çabalayan erkeğin yanında; kadın da Allah’ın kuludur ve öncelikle kendisine, Rabbine karşı sorumlulukları vardır.

Aslında çalışmayan kadın için ev ortamı muhteşem bir kendisini yetiştirme alanıdır. Günlük temizlik ve yemek işleri 2/3 saate sığarsa, kadının kendisi için koskoca bir gündüzü kalır. Yalnız veya hemcinsleriyle okumak, ilim öğrenmek, ilmi müzakerelerde bulunmak için koskoca bir alandır hayat. Kadınlar küçük organizasyonlarla çok büyük işler başarabilirler.

Said Nursi, Yusuf Suresi’nde kadın topluluğu için müzekker (erkek) fiilinin kullanılmasını ilginç bir şekilde yorumlar:

“Demek zayıfların cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi kavî olduğu gibi, kavîlerin cemiyeti ve şahs-ı mânevîsi ise zayıftır. Bu sırra bir işaret-i lâtife ve zarif bir nükte-i Kur’âniyedir ki, ferman etmiş: وَقَالَ نِسْوَةٌ فِى الْمَدِينَةِ Müenneslerin cemaatine, iki katlı müennes olduğu halde, müzekker fiili olan قَالَ buyurması; hem  قَالَتِ اْلاَعْرَابُ buyurmakla, müzekkerlerin cemaatine, müennes fiili olan قَالَتِ  tabiriyle,  lâtifâne işaret ediyor ki, zayıf ve halîm ve yumuşak kadınların cemiyeti kuvvetleşir, sertlik ve şiddet kesb edip bir nevi recüliyet kazanır.” (Lem’alar, 20. L)

Yani erkekler kendilerini güçlü zannettikleri ve organize olamadıkları müddetçe zayıftırlar, kadınlar ise zayıflıklarını farkına varıp organize olabilirlerse çok güçlü olabilirler. Kur’an bu anlamda kadınları organize olarak kuvvetlenmeye, kendilerini yetiştirmeye teşvik etmektedir.

Kendisini yetiştirme, eğitme, öğrenme meraklısı üç beş kadın bir araya gelse dünyalar kadar iş yapabilir. Yıllar önce İstanbul’da kitap okuma meraklısı üç beş kadının organize olarak bir STK kurmalarını ve genişleyerek pek çok kadın eğitimine vesile olduklarını okumuştum.

Kadınlar en büyük zararı kendi kendilerini ev işlerine, günlük dedikodulara, televizyona, sosyal medyaya vs. mahkum ederek veriyorlar.

Sonra da erkeklerle aralarında kültür, eğitim, sosyalleşme farkı olduğundan şikayet ediyorlar.

Kadınların önce kendileri hakkında bir zihniyet devrimine ihtiyaçları var.

Kadınları rutin işlerde boğulmaya iten sadece kendileri.

Kadının kendi ayakları üzerinde durmasından bahsedince sadece çalışıp para kazanması gibi bir yanılgı söz konusu.

Evliliği, gelinliği, altını, ev eşyasını, elbiseleri hayatının birinci meselesi yapan kadın, kaderin bir cilvesi olarak bunlara kavuştuğu anda hayatın sonuna itilebilmektedir.

Oysa kadın ilim, kültür, kendisini eğitme, kendisine önem verme, ruh ve yaşam kalitesini arttırma anlamlarında ayakları üzerinde durmayı bilmelidir.

İnsanın kendi kalitesini arttırma gibi bir derdi olmalıdır.

Birilerinin kızı, eşi, yardımcısı da olsak, bir gün huzura tek başımıza çıkacağımız Allah’ın kuluyuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum