Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

İslam ve milliyetçilik (II)

Millet kavramına da İslamiyet’te büyük önem verilmekte, insanların milletlerini sevmeleri teşvik edilmektedir. Ancak bu sevginin taassup, bağnazlık ve ırkçılık boyutuna varılmasına kesinlikle izin verilmemekte, bu konuda kesin emirler ve nehiyler konulmaktadır. Şahsi amel, takva ve fazilet değerli bulunmakta, insanların hesabının bu yaptıkları ile görüleceği ifade edilmektedir. “Kendi ameli kendini cehenneme götüren kimseyi, ırkı ve nesebi cennete götürmez” hadisi bu hakikati gayet açık bir şekilde belirtmektedir. 

Peygamber Efendimizin Veda Hutbesinde söylediği ‘’Ey insanlar! Sizin Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in soyundansınız. Âdem de topraktandır. Haberiniz olsun ki, hiçbir Arabın Aceme, hiçbir Acemin de Arap üzerine, hiçbir siyahın beyaz üzerine, hiçbir beyazın da siyah üzerine fazileti ve üstünlüğü yoktur. Meğerki takva ile ola. Şüphesiz ki Allah katında en değerliniz takva sahibi olanınızdır’’ sözleri de, bu hakikati teyit eden önemli bir söz olmakla birlikte, vefatından evvel Müslümanlara söylediği çok önemli bir tavsiye niteliğindedir. Burada takva sahiplerinin üstünlüğünden bahsedilmektedir.

Al-i İmran Suresinde takva sahiplerinin sıfatları şu şekilde sıralanmaktadır: ’’Onlar darda ve genişlikte infak ederler. Kızdıkları zaman gayzlarını, öfkelerini yutarlar. İnsanlardan gelen kötülüklere karşı affedici olurlar. Onlar bir kötülük yaptıklarında ya da nefislerine zulmettiklerinde, hemen Allah’ı hatırlar da günahları için istiğfar ederler. Yaptıklarında bile bile ısrar etmezler.’’

Görüldüğü gibi Allah katında üstün olan insanların vasıfları sayılırken; ırk, nesep, renk, memleket, zenginlik vb. hususlar sayılmamış, buna mukabil, sosyal hayatta barış ve kardeşliğe vesile olabilecek ve bunları devam ettirecek insani ve İslami vasıflar ön plana çıkarılmıştır. Kur’an’ın bütününe bakıldığı zaman da, aynı mananın hâkim olduğu ve genelde bu vasıfların ön plana çıkarıldığı görülmektedir.

İnsanı yücelten veya alçaltan vasıflar arasında ‘’ırk’’ veya ‘’kavim’’ bulunmamakta, bunlar insanın iradesi dışında ve tanınmak için verilen vasıflar olarak ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra, güzellik-çirkinlik, uzun boylu-kısa boylu olmak, zayıf veya şişman olmak gibi özellikler de bir üstünlük vesilesi olamazlar. Bunlar enaniyet ve zayıf karakterden kaynaklanan bir özellik olarak zaman zaman üstünlük vesilesi olarak kullanılmaktadır.

Cenab-ı Allah Hucurat suresinin 13. ayet-i kerimesinde ‘’Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara (milletlere) ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır’’ buyurmaktadır.

Bediüzzaman, bu ayeti tefsir ederken mealini bil mana olarak "Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, ta birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkârla yabanî bakasınız, husumet ve adavet edesiniz değildir" şeklinde vermektedir.

Birbirlerini tanımak, münasebet kurmak ve yardımlaşmak için farklı milletler halinde yaratılan insanlar, çoğu zaman millet kavramını, başka milletleri inkâr ve düşmanlık için kullanmışlar, bundan dolayı da insanlık tarihinde çok büyük katliamlar, savaşlar ve trajediler yaşanmıştır. Yahudi milletinin ırkçılık düşüncesinde sınır tanımadığı herkesçe bilinmektedir. Irklarını bütün ırklardan üstün, diğer bütün insanları ve ırkları da Yahudi milletinin emrinde ve hizmetkarı olarak gören Yahudi milleti, bu düşünce ile, yeryüzünde her türlü fitne ve fesadı çıkarmaktan çekinmemekte, kendi milletlerinin en ufak bir menfaati için gerekirse bütün dünyayı ateşe vermekte zerre tereddüt göstermemektedir.

Irkçılık ile kötü bir şöhret kazanmış diğer bir millet ise Almanlardır. Özellikle 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında menfi milliyetçilik düşüncesi büyük ölçüde revaç bulmuş ve bunun sonucu olarak büyük hak ve hukuk ihlalleri yaşanmıştır. 2. Dünya Savaşı’nda Cermen ırkının üstünlüğü iddiası ile yola çıkan Alman Lider Adolf Hitler’in dünyada sebep olduğu büyük felaket ve katliamlar hala bütün canlılığını korumaktadır.

Kavmiyetçiliği (ırkçılığı) bir cahiliye asabiyeti olarak gören Peygamber Efendimizin, bu hususta söylediği ve çok net olarak bu cürmü yasaklayan hadisleri vardır. Bütün âlemlere ve insanlara rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz, başka insanlara nefret ve düşmanlık üzerine bina edilen, kin, düşmanlık ve savaşlara neden olan, dünya barışı ve huzuru için büyük bir tehlike olan ırkçılık üzerine söylediği bu sözlerin, meselenin ehemmiyetine ve nezaketine ne kadar uygun olduğu şüphe götürmez. Bu önemli hadisleri şu şekilde sıralayabiliriz:

a-‘’Kim hevasına uyarak batıl yolda cenk eder, kavmiyetçiliğe çağrıda bulunur veya kavmiyetçiliğin sevkiyle öfke ve tehevvüre kapılırsa, cahiliye ölümü üzere ölür.’’(İbniMace, Fiten, 7)
b- ‘’Asabiyet davasına kalkışan, onu yaymaya çalışan, bu dava uğrunda mücadele kimse bizden değildir.’’(Ebu Davud, Edeb, 121.
c-  ‘’Ümmetimin helak olması üç şeyden olacaktır: Kaderiye(insan kendi fiil ve işlerinin yaratıcısıdır, diyen ve bir nevi kaderi inkar anlamına gelen sapık bir görüş), kavmiyetçilik davası(ırkçılık) ve dini meselelerde gevşeklik göstermek.(Taberani, Mu’cemü’sSağir, 158)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum