Hz. Meryem, annemizdir...

Sevgili Efendimiz’in (s.a.v) hurma dalıyla yere çizdiği dört uzun çizgi, dört güzel ve örnek annemizi anlatıyordu demiştik… Bu uzun çizgilerden birisi Hz. Meryem’dir ki; ismine künyelenmiş 2 büyük sûrede ve 34 ayette kendisinden övgüyle bahsedilmiştir... Kur’an-ı Kerim’in Meryem ve Al’i İmran Sûreleri başta olmak üzere pek çok ayet, kadın-erkek hepimize Hz. Meryem’in Allah yoluna vakfedilmiş üstün kişiliğinden bahseder...

Hz. Meryem, annesi tarafından daha doğmadan evvel, Allah yoluna adanmış bir çocuktur. O, vâkıftır. Vakfedilendir. Annesi tarafından insanlığın hayrına infak edilmiş bir evlattır o...

Hz. Meryem, Filistinlidir... Hem kendisi, hem evladı Hz. İsa, Filistin yurdunun çocuklarıdır.
Paganist Roma’yla politik bağdaşmalar sonrasında iyice yozlaşmış ve tahrif edilmiş Musevi şeriatına, kendi içlerinden gelen bir özeleştiri mahiyetindedir aslında hem Hz. Meryem, hem de Hz. İsa... Kendi soylarından ve İsrailoğullarının aziz ailelerinden bir evlat olduğu halde, ruhbanlar ne Meryem’i, ne de onların iddiasına göre gayrimeşru şartlarda dünyaya gelmiş bebeğini kabul etmezler. Oysa hayat hikâyesinin sınava dönüştüğü yer tam da burasıdır. Meryem isimli bu genç azize, asla onların iddia ettiği gibi gayrimeşru bir iş yapmamıştır. Evladı, ona Allah tarafından mucizevi mahiyette hediye edilmiştir. Bir erkekle evlenmediği halde, Allah onu babasız bir evladın anası olmaya yazgılamıştır... Aslında hem anası, hem de babası olacaktır evladının...

Hz. Meryem, teyzesinin eşi Hz. Zekeriyya’nın da yardımıyla yeni doğmuş bebeği ve kendisini öldürmek isteyen zalim İsrailoğullarının elinden kaçarak Mısır’a hicret eder. Hicret, Peygamberlerin ortak kaderi gibidir. Allah’ın elçisi olup da yurdundan çıkarılmamış yok gibidir. Hz. Meryem ve oğlu İsa ise hayatlarında iki hicret yaşarlar, önce Mısır’a, ardından Şam’a... Evladını zalimlerin şerrinden koruyabilmek için her türlü yoksunluğa ve zorluğa göğüs geren Hz. Meryem, kucağında büyüttüğü “babasız” evladının tüm insanlığa ilahi esenlik davetçisi olacağını elbette biliyordu... Bu uğurda her türlü işkenceden dışlanmaya, tutukluluğa varıncaya kadar hatta idamla yargılanmaya, sürgüne kadar her türlü zorluğa göğüs germişti o mukaddes anne...

Bebeği doğduğunda onu saracağı bir kundak bulamayınca, elbisesinin yeninden kopardığı bir parça beze dolamıştı Allah’ın Kelime’sini... Yahudiler onu evinden barkından çıkarırken, evlerini ateşe verirken, bebeğiyle gizlendiği saman küfesinde çıktıkları Mısır yolculuğu boyunca, hırkasız sırtından akan kan, gül yapraklarıyla yarışacak derecede kızıldı... Gıkını çıkarmıyordu oysa anne... Meryem, sabır dağıydı...

Hakkında ölüm fermanı çıkarıldığında, Rabbinin emriyle “lisan orucuna” girmişti. Kendisini en ağır şartlarda suçlayan kişilere karşı kucağındaki kundaklı bebeği savunacaktı onu… Bebeğini göstermişti sadece hoyrat adamlara. Bebek, onlara kundağının arasından konuşup hakikati anlatınca, neye uğradıklarını şaşırmışlardı... Bu mucizelerin hepsini bizzat yaşadıkları halde, sırf şehir yönetimindeki güçlerini kaybetmemek adına, gördüklerini reddetmekteydi ruhbanlar… Hatta Hz. Zekeriyya’yı bu uğurda şehit ettiler. Ardından peygamber oğlu Hz. Yahya’yı da şehit ettikleri gibi… Elleri kana bulanmış İsrailoğlu hahamlarının memleketinden çıkarttığı ilk Filistinli mültecidir Hz. Meryem ve oğlu… Ne garip tevafuktur ki; bugün Hz. Meryem’in yaşadığı sürgün ve hayati tehlikeyi, Filistinli kardeşlerimiz de yaşamaktadır. İsrail, dün nasıl ise, bugün de öyledir aslında… Kendi soylarından bile olsa, mevcut sultayı rahatsız edecek hiçbir varlığa müsamaha göstermez ve hatta imha eder, yok eder... İşte Hz. Meryem annemiz, zulme karşı çıkan Filistin annelerinin ilki olarak bizlere büyük ibretler söylemektedir...

Hz. Meryem’le ilgili çalışmam “Siret-i Meryem” geçen yıl basıldığı zaman, toplum olarak bu büyük annelerimizi hiç mi hiç tanımadığımızı da fark etmiştim. Hıristiyanlara ait bir azizeyi niçin kaleme aldığımı soran çoktu. Oysa, Hz. Meryem, sadece Hıristiyan tarihine has bir kimlik değildi. Kanonik İncillerde 19 yerde bahsi geçen Meryem’den, Kur’an-ı Kerim 34 yerde ve övgüyle bahsediyordu... Peygamberlerin bahsettiği ve davet ettiği hakikat yolu, sadece kendi milletlerine has bir kurtuluş reçetesi değildir… Onlar tüm insanlığın hayrına, selametine çağırmaktadır dünyayı… Hz. Meryem(r.a.) ve Hz. İsa’nın (a.s.) Filistin’de göğüs gerdiği mücadele, Hz. Muhammed’in (s.a.v) asırlar sonrasında vereceği Hak ve Batıl mücadelesinin mayası gibiydi… Peygamberler birbirlerine altın bir zincirle bağlı gibidirler ve Hz. Adem’den Hz. Peygamberimize kadar gelip geçmiş tüm risalet sözcüleri, aynı tevhidi hakikati söylerler: La ilahe illallah... Son Elçiyle kemale ermiş din, tamamlanmasını “la ilahe illallah, muhammeden resulullah” şeklinde hat etmiştir...
Allah, Hz. Meryem annemizden razı olsun. Onun hayatıyla çizdiği örnek annelik, hepimiz için yol gösterici olsun.

Vakit

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.