Her sene gelen doktor

Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan Risalesinde, islâmın beş şartından biri olan Ramazan'ın ferde ve topluma neler kazandırdığını dokuz nükte halinde ele alır. Bu nüktelerde kazançlar dairesinin merkezini “terbiye” oluşturur. Ferdin ve toplumun terbiyesi etrafında bir fikir örgüsü ortaya konur.

Fert kendini kul, Rabbini de Allah bilirse, yani Rabbim Allah, Nebim Muhammed aleyhisselam der ve hayatını ona göre tanzim ederse, terbiye görmüş, şahsiyet bulmuş bir insan olur ve güzel bir kul haline gelir. Hamd ve şükür şuuruna ermiş bu kul, hemcinsine karşı merhamet ve şefkatle, Rabbine karşı da aczini, fakrını, şükrünü ve şevkini kuşanmış olmanın şuuruyla dopdolu bir insan olur. O, Rububiyet dairesinin karşısında kulluk denilen altın dairede yerini almış, cennete ehil hale gelmiş bir kuldur, artık. Bu kullardan oluşan bir cemiyet de altın bir cemiyettir.

Sezai Karakoç'un oruç yazılarını bir araya getirdiği Samanyolunda Ziyafet kitabında da Ramazan-ı Şerif, yüzünde nur, elinde Kur'an, dilinde salâvat, kalbinde Allah sevgisi ve korkusu, kafasında geçekçi ve gurursuz akıl, hayalinde ideal İslam yurdu olan güzeller güzeli bir şahsiyet olarak tanıtılır. O da acıkır ve susar. O da giyinir ve kuşanır. Karakoç'a göre onun susayıp kanamadığı âb-ı hayat, Kur'an sesidir. Acıktığı namaz, örtündüğü merhamet, kuşandığı giyindiği, Allah adının yükseltilmesi, yani cihadtır.

Cihad, Allah'la kul arasındaki engellerin -Yüce Allah'ın yasak ettiği, sevmediği şeylerin- kaldırılmasıdır. Bu engellerin ilki ve en çetini de emrredici nefstir. İlâhi emir ve yasaklara uymayan, itaatten, sorumluluktan kaçan nefs… Serazat, içgüdülerine bağlı, heva ve heveslerinin esiri, vehmi bir enâniyetin kulu kölesi zavallı bir gölge… Kupkuru bir malikiyet iddiası güden bu gölge varlık, tabii âfetlerin, savaş ve salgın hastalıkların ve benzeri diğer musibetlerin isabet ettiği zamanlarda hakikati görür gibi olur. Olur ama, onu kendine getiren, kulluğunu, hiçliğini hatırlatan, kendine mâlik olmadığını, kendisinin Rabb-ı Rahim olan ve bütün âlemlerin Mâliki olan Yüce Allah'ın âciz bir kulu olduğunu idrak ettiren şey, açlıktır. Aç kalıp, eşyadan soyutlanma noktasına geldiğinde veya bir kazada ölümle burun buruna geldiği bir anda mahlûk olduğunu hisseder, hatta idrak eder. Kendine mâlik olmadığını, her şeye mâlik olan bir kudretin mülkü, memlûkü olduğunu anlar.

Ramazan-ı Şerif, bize Mâlikimizi azami derecede idrak ettiren kutlu bir terbiye mektebi ve muallimidir. Dünyanın karanlık ve aydınlık iki yüzü olduğu gibi, içtimâi hâdiselerin de aydınlık ve karanlık iki yüzü vardır. Cemiyet kendisini bütün yüzüyle göstermez. Basın aynasında seyrettiğimiz toplum, hiç de ümit verici görüntüler sunmuyor. Nefsaniyetin canavarlaştırdığı fertlerin rol aldığı bir takım olayların sürekli görüntülendiği bir ortamda, cemiyetin bütünü hakkında iyimser duygular taşıyamıyorsunuz. Bütün bir cemiyet böyle yaşıyor sanıyorsunuz. Ama bu aldatıcı bir durumdur. Basın projektörlerini hep olumsuzluklar üzerine tutar, sürekli onları nazara verirse siz de o yönde düşünmeye başlıyorsunuz. Fuhşun, uyuşturucunun, alkol ve kumarın ve daha nice gayri insani oluşların pençesine düşmüş bir azınlığı, hem de imrendirici bir üslupla sunarsanız, bu topluma iyilik değil, kötülük etmiş olursunuz. Siz bunun adını habercilik koyar, birtakım mazeretlerin arkasına sığınıp kendinizi savunabilirsiniz. Fakat sorumluluktan kurtulamazsınız. Olumsuzlukları haber veriyor, kurtulma yollarını, çarelerini göstermiyorsunuz, göstermediğiniz gibi bir çabanız da olmuyor. Olmadığı gibi bu olayların daha çok yaşanmasına teşne bir tavır içine de giriyorsunuz. Bu, bilerek veya bilmeyerek yapılan bir toplum düşmanlığıdır. İster istemez insanın aklına acaba bunlar, toplumumuza, milletimize, devletimize düşman unsurların bir uzantısı mı, sorusunu akla getiriyor. Bir taşla kuş katliamı, hem uyuşturucudan, kadın ticaretinden, silah kaçakçılığından para kazan, hem de düşmanını içinden vur. Kumardan yıkılan yuvalar, içki ve uyuşturucudan genç yaşlarda giden canlar. İnanç mahrumu yığınların sapık âyinlerinin kurbanları gençler, terör belasıyla yangın yerine dönen ocaklar, her insanı, her müesseseyi düşündürmelidir. Çözüm arayışına sevk etmelidir.

Lisan-ı halleriyle, asıl, Kimse yok muuu! Diye bağıran bu kesimdekilere el uzatacak kuruluşlara ihtiyaç var. Dumansız hava sahalarından önce kumarsız, uyuşturucusuz, içkisiz, fuhuşsuz hava sahalarına ihtiyaç var. Var ama böyle bir kampanyanın adını ansanız, hemen laiklik elden gidiyor diye bağıran gırtlaklar, havaya savrulan yumruklar geliyor akla. İnsanlıktan, insanlığın sağlığı ve mutluluğundan daha önemli ne var ki?

Yüzünde nur, elinde Kur'an, dilinde salâvat, kalbinde Allah sevgisi ve korkusu, kafasında gerçekçi ve gurursuz akıl, hayalinde ideal İslam yurdu olan güzeller güzeli Ramazan, mütehassıs bir doktor gibi bütün bunları bilerek, bütün bu hastalıklara çareler düşünerek, onları iyi edecek ilaçlarla geliyor, her sene. Geliyor ve tedavi edip, ilaçlar bırakıp, yollar gösterip gidiyor. Cemiyetin aydınlık, sağlıklı ve nurlu yüzünü çizen, güzelleştiren Ramazan'ın reklama, gösterişe ihtiyacı yok. O bir rahmet ve şefkat sağanağı olarak geldi ve gidiyor.

Bütün olumsuzluklara rağmen, Ramazan-ı Şerifin gelişiyle her sene daha da iyiye, güzele kavuşan bir toplum oluyoruz.

Allah bizi senden mahrum etmesin, ey güzel, gerçek dost!

Yeni Şafak

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.