Her bir günah

Her bir günah kalbin kararmasına, katılaşmasına sebep olduğu gibi, insanı gayrimeşru daireye iten bir felaket zillet, kötü bir illet gibi bedbaht bir vaziyettir. İşlenilen günahın rengine, niteliğine, niceliğine bakılmaksızın hepsinde küfre giden bir yol olduğunu bilmek kabul görülen bir durum olmasıdır. Günahın meydana getirmiş olduğu korkunç, sevimsiz, zararlı tohumlar insanlığın hüsrana uğrayışı açısından bir tehlike teşkil eder. Bu duruma mahal verecek hallerin başında; nefsin desiselerine, oyunlarına, zehirli oklarına hedef olmak, fısıldamış olduğu sese kulak vermek gibi kötü akıbetler boy göstermektedir.  Gayrimeşru dairede erimek, nefse boyun eğmek ortaya çıkan bahislerden sayılmaktadır. Günahın hangi rengi, hangi konumu olursa olsun, içinde nice nifakları, gece gibi karanlık düşünceleri, şüpheleri barındırması ve gönüllerde uyandırması bakımından musîbet taşımaktadır.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle;  “ Her bir günah, nur-u imaniyeyi çıkarıncaya kadar kalbin katılaşması, kararması için uğraşması” bu duruma delil gösterilebilecek bir mevzubahistir. Çoğu kimseler bilmezler ki; günahın kalbi mühürlediğini ve güzellikleri zahmete çevirdiğini… Bu denli ehemmiyet arz eden bir vaziyetin zihinlerde yer etmesi elbette zaruret taşıması gereken bir durumdur. Zira hâl nice olursa olsun, mağfiret edilmesi, en karlı, faideli bir netice söz konusudur. Efendimiz (s.a.v) buyurmuş olduğu: “Kim bir günah işlerse kalbinde bir siyah nokta olur. Eğer tövbede bulunmaz, aynı duruma devam ederse, o nokta büyür, kalbin kararmasına sebep olur.” ifadeler büyük bir hakikattir.  Peygamberimizin dile getirdiği bu sözler varlık âlemi için hassasiyet nüfuz eder.

Günahta ısrar etmek beyhude bir iş, cemiyetin bünyesini kurt gibi kemiren bir hastalıktır.  O vakit her bir günah insana zehirli bir bal gibi görünen yakıcı geçici lezzetlerdir. Bir üzüm tanesi yedirip, bin tokat vurduran lüzumsuz, günah taneleri, âlemi zayi eden bir neticedir. Bu denli benliği sarıp sarmalayan gaflet, günah sarhoşluğu, insanı yakıp kavurmak için harekete geçmiştir. Bu halet-i ruhiye içerisinde takılı kalanlar, elbette sonlarını hüsrana bırakmaktadırlar. Geceye benzeyen benliği atmanın zamanı geldiğini anlamak bu noktadan sonra daha fazla önem taşımaktadır.

Asrımız iman hizmetleri öncüsü Üstadı, Hak Eri olan Bediüzzaman‘ın vurgulamış olduğu “Ehl-i İman!  Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz aklınızı başınıza alınız." Sözleri  büyük bir ehemmiyet arz eder. Her pahasına helâl dairenin keyfe kâfi geleceğini bildirmiştir.  Netice itibariyle; bedbaht, zillet ve günah esaretine teslim olmamak, akıllı, müspet bir işe zemin hazırlamaktır.

Teselliyi, ümidi,  huzur-u iklimi ve sonsuz ebedî saadeti, güzellikleri, Yaradan'ın makamında, yanında olduğunu bilmek ve verilen kararların en doğrusudur. Zillet gibi bir günaha talip olmadan, hatada, zararda ısrarda bulunmadan Hakk'ın sesine kulak vermek en esaslı harekettir. Cenâb-ı Hakkı bulan neyi kaybeder? Ve O’nu kaybeden neyi bulur. Sözleri  bizler için hakîkat, fıtratın sesi, özü olmalıdır. Yaradan: Güzel gören, güzel düşünen ve bu çizgide hayatından lezzet alan insanlardan olmayı muvaffak eylesin. Amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
3 Yorum