Hayatı şekillendiren bakış açımız

Hayatımıza yön veren, başımıza gelen olaylar değil, onlara bakış açımızdır. İyimserlik, pozitif düşünce ve polyannacılık üzerine o kadar çok makale ve kitap çalışması yapılmıştır ki, söylenebilecek her söz söylenmiştir, fazla söze ne hacet, diye neredeyse bu makaleyi yazmaktan vazgeçecektim. Ancak insanlığın bu konudaki yarası o kadar derin olmasaydı bu kadar çalışmaya konu olmazdı tarzındaki başka bir düşünce ve karşılaştığım örnekler beni yazmaya sevketti.

Pozitif düşünce nedir?

Yazımızın hemen başında iyimserliğin ne olmadığı hususu üzerinde durmak istiyorum. İyimserlik veya daha yaygın ifadesiyle pozitif düşünce; Düz mantıkla bakıldığında hemen akla gelen pasif, edilgen, pollyannacılık anlamında iyimserlik değildir. Yapabileceklerimizi yapmayıp sonradan “bunda da bir hayır var” kolaycılığına kaçmak hiç değildir.

Pozitif düşünce; gerçeği olduğu gibi görmek veya görmeye çabalamak, dezavantaj gibi gözükeni avantaja dönüştürmektir. Pozitif düşünce, göz hekimlerinin gözlerin renklere olan duyarlılığını ölçmek için kullandıkları ve renk körü olanların seçemediği veya okuyamadığı renk albümündeki şekilleri, sayıları ve manaları doğru okuyabilmektir. Yani var olanı görebilmektir. Şüpheye, hayale yok olana vücut rengi vermemek, aynı zamanda var olanı da yok saymamaktır. Bu girişten sonra bu konu ile ilgili birkaç anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hayattan bir kesit

Olay, yabancı dil eğitimi veren bir kuruluşta, teneffüs arasında geçer. Olayın kahramanları da Türkçeyi sonradan öğrenmiş, yabancı uyruklu İngilizce Öğretmeni Eva, diğer İngilizce Öğretmeni Derya ve İngilizce öğrencisi Funda.

Yabancı dil pratiğini geliştirmek için Eva öğrenciye sorar: How old are you? (Kaç yaşındasınız?)
Yetişkin bayan öğrenci (Funda), Derya Hocaya yönelerek “Ona (Eva) söyle bizim kültürümüzde bayanların yaşı sorulmaz” der. Derya hoca, Eva Hocaya tercüme eder. Eva yarım bildiği Türkçesiyle, “Benim yaşım 28 buçuk ve ben 30 yaşlarına geldiğim için çok mutluyum. Bunu gerçekten inanarak söylüyorum” diye cevap verir. O sırada başka bir öğrenci Eva’ya seslenir. Hoca dışarı çıkar. Konuşmalar devam eder…
Öğrenci Funda yarı esprili bir şekilde, “Bak bak, evde kalmış, kendini avutuyor” diye takılmak ister. O esnada hoca tekrar içeri girer. Söylenenleri duyar.
Eva, “Benim hakkımda bir şey mi dediniz? Ben bu yaşıma kadar geldiğim için çoğu isteğimi yapabiliyorum. Sevdiğim işi yapıyorum, yüksek lisansa başladım. Hayallerimin peşinde koşuyorum. Bu şekilde 30 yaşlarına geldiğim için çok mutluyum” diye söyleyerek, bu şekilde yorumlamalarının hiç de doğru olmadığını dile getirmek ister.
Öğrenci Funda, “Ama bizim kültürümüzde evde kalmış gözüyle bakıyorlar. Haliyle bu bizi olumsuz etkiliyor” diye fikrini savunmaya kalkar. Eva, “Sen dünyaya nasıl bakarsan öyle görürsün. Ben avantaj olarak görüyorum. Mutu oluyorum. Bence sen de bu şekilde baksan iyi olur” diye düşüncesini yineler. Bir de kendim düşündüm: Eva, eğer Funda gibi düşünmüş olsaydı ne kazanacaktı? Bence kaybedeceği çok şey olurdu. Çünkü negatif düşünceler mıknatıs gibidir; biri diğerini çeker.

Bir araştırma; en kötümser dördüncü ülkeyiz

Kötümserlikte üstümüze yok. Carrefoursa Genel Müdürü Guillaume Vicaire, yapılan bir araştırmaya göre Türk tüketicisinin, ekonomik ortam ve tüketimle ilgili olarak dünyadaki en kötümser dördüncü tüketici grubu olduğunu belirtiyor. Vicaire, bu duruma çok şaşırdığını vurguluyor. Araştırmalardan çıkan sonuçlarla Türkiye gerçeğinin uyuşmadığını dile getiren Vicaire: "Bu kötümserlik beni şaşırtıyor. Burada göreve başladığımda, dinamik, genç ve çalışkan bir ülkeye geldiğimin farkına vardım. Bu daha ziyade bir algılama meselesi…” diyor.

İnsan dünyaya hangi şekilde bakarsa öyle algılar. Dünyaya siyah bir gözlükle bakan biri her şeyi karanlık, beyaz bir gözlükle bakan ise her şeyi aydınlık görür. Dünyaya bakış açımız düşüncelerimizi şekillendirir.

Eğer Eva bizim topraklarda doğup büyüseydi muhtemelen Funda Hanım gibi düşünecekti. Çevremizdeki insanlara bakacak olursak düşünce kalıpları olumsuza, yani kötü sonuca meyillidir. Bir iş yapacağımız zaman hemen peş peşe mazeretler sıralanır. “Daha önce biz yaptık olmadı. Bence sen de deneme. Başarısız olursun”, “Güzel düşünüyorsun ama bizim ülkede bu olmaz.” ve “Ama, fakat, lakinler” peşpeşe gelir. Bu olaylarla çok karşılaşıyorum. Konuştuğumuz zaman karşıdakinin iyi, pozitif yönüne değil de bilmediği, eksik olduğu konuyu ön plana çıkararak muhatabımızı küçümsemek artık kanımıza işlemiş. Yabancıları bu konuda çok daha iyimser görüyorum. Olaya olumlu yönünden bakıyorlar. Kişinin uzmanlık alanına bakıyorlar.

Hayat güzeldir

İyimserlik ve kötümserlik hayatımıza yön veren iki büyük güçtür. Aslında insanların yapması gereken şey, bu iki güçten hangisinin hayata bakış açısını ve geleceğini şekillendireceğini seçmektir. Yazılarımda zaman zaman filmlerden anekdotlara yer veririm. Filmler de benim hobim. Yine bir örnek vereceğim. Yıllar önce “Hayat Güzeldir” isimli filmi izlediğimde olaylara bakış açım değişti… Baba, çocuğa savaş çıktığını belli etmemek ve çocuğun moralini yüksek tutmak için olayları çocuğuna bir oyunmuş gibi anlatır ve oyunun sonunda eğer kazanırlarsa tank vereceklerini söyler. Bu hapishanede kalan diğer mahkûmların da moral bulmasına da vesile olur. Bu savaşın sonunda baba ölür ve geriye oğlu ve karısı kalır. İngiliz askerleri tankla kurtarmaya geldiğinde çocuk oyunu kazandığını zanneder ve çok sevinir.

Ortada bir olay var. Olay nötrdür. Onu iyi veya kötü yapan bizleriz. Olumsuz gibi gözüken olayın sonucunda çok pozitif sonuçlar çıktığını görmüşüzdür.
Terlik üreten büyük bir firma pazar araştırması için iki elamanını Afrika ülkelerinden birine gönderir. Bunlardan birisinin raporunun sonucu: Burada terlik kullanma alışkanlığı olmadığından burada terlik satmamız imkansızdır. Diğeri ise raporunu şu cümle ile bitirir: Burada terlik kullanılmadığından terlik üreten bir firma da yoktur. Bu ülke bizim için çok büyük bir pazar potansiyeli taşımaktadır.

Sonuç: İyimserlik alışkanlığa dönüşmeli
Herkesin hayatında iyi ve kötü düşünceleri vardır. Bize acıyı ve mutluluğu veren düşünce tarzımızdır. Olumsuz düşünce olumsuzluğu netice verdiği gibi olumlu düşünce de olumlu ve pozitif sonuçlar doğurur. Hangi düşünce sistematiğine odaklanırsak mıknatıs gibi onu çekeriz.

Faruk Akçe

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum