Hayal hakikat arası bir şey

Gerçek olanla kurgusal ve düşsel olan iç içe geçirilerek harmanlanan bir dünya düşünün.

Tek bir konu, tek boyutlu kahraman anlayışı, tek bir anlatım biçimi, tek bir bakış açısı, tek bir kültüre ait motifler yerine çok yönlü ve değişik unsurları bir arada kullanma yoluna gidilmiş bir dünya düşünün.

Çok boyutluluk, farklılıkların zenginliği ilkesi esasını düşünün.

Bütünlüklü tek bir doğrunun olmadığı; bunun yerine farklı ve parçalardan oluşan doğruların bulunduğu bir dünya düşünün.

Bunun sonucunda içinde yaşadığımız somut dünyaya alternatif dünyalar düşünün.

İç dünyamızda, ruhumuzda, toplumsal ve bireysel hafızamızda başka dünyalar ve başka gerçeklerin de varlığını hesaplayın.

Ve bu düşünce kıvamı içerisinde gelin bir ramazan ayında iftara bir saat kala dünyanın dışına çıkın.
Şöyle bir dünyayı seyredin.
Neler hissedeceksiniz.

*

Sonra elinizde iki dürbün olduğunu varsayın.

Bir dürbünle maddi dünyanın her karesini tüm ayrıntılarıyla gösterdiğini düşünün.

Mesela bir anda New York’un ihtişamlı binalarını içindeki tüm çalışan ve yaşayanlarını gösterirken bir anda dünyanın tüm ihtişamını gösteren tüm çağdaş uygarlığın başkentlerini didik didik taradığınızı düşünün.

Sonra dev metropollerin dev çöplüklerini taradığınızı düşünün.

O çöplüklerde günlük israf edilen tonlarca gıdayı düşünün.

Sonra o çöplüklere yığınak yapan çöp kamyonların geçtiği mekânları ve ister tek tek evlere isterseniz sadece çok yıldızlı otellere bakın.

İsterseniz biraz daha bakışınızı özelleştirip sadece açık büfe satan dev otellere ve otel zincirlerini takip edin.

Sonra yediği önünde yemediği arkasında milyonlarca insanları seyredin.

Sonra bir an Müslüman olduğunuzu hatırlayın sadece İslam alemindeki iftar sofralarına nazarlarınızı, yani dürbününüzü gezdirin.

Bütün bunları seyredene kadar iftar vaktinin geldiğini ve masalarında iftarını açan Müslümanların masalarındaki yiyecek artıklarına bakın.

Sonra böceklere, sonra kuşlara, derken okyanuslara bakıp biraz tefekkür ederken birden farkında olmadan Somali’ye baktığını göreceksiniz.

Annesinin kucağında bir deri bir kemik kalan yavrulara annesinin gözleriyle bakın…

Ne kadara garip değil mi?

Gerçekten öyle bir çocuğa annesinin gözüyle bakabilecek miyiz?

Dur! Dur!

Hemen gözünü kaçırma gel birazcık birlikte tefekkür edelim.

*

Şimdi ise hani ikinci bir dürbün vardı ya onunla dünyaya bakalım.

Bu dürbün biraz farklıdır.

Maddeden çok mana boyutunu gösteriyor.

Zahiri yaşantıdan çok kader boyutunu gösteriyor.

Şimdi yeryüzüne bakalım!

Her şey bir anda farklılaştı değil mi?

Yeryüzünden sema ya akışı görüyor musun?

Şuradaki bir düğmeye basarsan sesleri de işiteceksin.

Vaveylaları, çığlıkları duyuyor musun?

Adeta yeryüzünün tüm mahlûkatı şikâyetçi...

Sanki tüm nimetler öfkeli.

Sanki her şey insanlardan illallah ediyor her şey nefret kusuyor.

Oysa şu dürbünle dünyayı bırakıp tüm kâinata baktığımızda tüm kâinatların bir ahenk içinde zikrettiğini göreceksin.

“Ve inmin şeyin illa yusebbihu bir hamdihi.”

Sadece evet sadece yeryüzünde vaveylalar ve nefretler çıkıyor.

Beni bir titreme sardı sanırım senide sardı.

İnsan ne kadar cahil ne kadar zalimmiş değil mi?

Bu kıvamı yakalamışken yeryüzüne biraz daha derinden bakalım.

Ve düşünelim.

Yeryüzü nimetlerine bakalım.

Cenab-ı Hak, yeryüzünü büyük bir sofra yapmış ve envai çeşit nimetlerle süslemiş.

Sonra başta insanları ve ardından tüm canlıları buyur etmiş.

Muazzam bir Rububiyet ve Rahimiyet değil mi?

Ve sonra şöyle demiş:
“Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, Allah rızkını vermesin.” (Hud/6)
 
Ve Bediüzaman bundan ve buna benzer ayetlerden şu hükmü çıkartmış:
“Hayatı kim vermiş, yapmış ise; rızıkla o hayatı besleyen ve idâme eden de odur.” (Sözler)
 
Şimdi gelelim iftar vaktine…
Hani dünyanın dışına çıkmıştık ya!
Gelmişken bir noktaya daha dikkat edelim.
Yeryüzündeki iftar saatine bakalım.
Bütün müminler sofra başında ilahi emri bekliyorlar.
Sabahtan beri aç kalmışlar tüm nimetlerin tadını hissetmişler.
Büyük Rububiyeti kavramışlar ve külli bir ubudiyetle karşılık verecekler.

Bir anda ezanla birlikte şükür içinde iftar ediyorlar.
Bir anda yeryüzünü savmın nuru sardı değil mi?
Ramazanın rahmeti orucun bereketiyle buluştu ve mü’min insanlar şükür secdesine vardılar.
İşte demin gördüğümüz tüm vaveylaları bu nur sardı hatta tüm kâinatın nazarı dikkatini bile celbetti.
Şimdi bütün kâinat mahlûkatıyla birlikte tüm melekler mü’min insana hayran hayran bakmaktadır.
Fakat…
Fakat…
Şu israf da olmazsa…
Ehli dünya bunun farkında olmayabilir ama mü’minler bunun farkında olmalı.
Sadece sofralarımızdaki fazlalıkları bile israf etmeyip Somalilere gönderseydik hiçbir çocuk açlıktan ölmeyecekti.
Zira taahhüdü Rabbaniyeyi bizler bozuyoruz.
Korkarım ki kader hükmünü kötü koyacaktır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum