'Hakk' ismi penceresinden insan hakları

HAK

 

Allah Teala’nın güzel isimlerinden biri de Hakk’tır. Hak: “Gerçek, doğru ve sabit olan, bir şeyi sabit ve gerekli kılan”, (1) “herkese ve her şeye  hakkını ve müstehakkını veren” (2) demektir. Ayrıca “sözünde yalan, vaadinde aykırılık  ve fiilinde hikmetsizlik bulunmayan”, “hiçbir fiili çirkin olmayan” (3) şeklinde tarif edenler de olmuştur.

 

Allah’ın Rezzak ismi bütün rızıkların, Halık ismi bütün yaratıkların hazinesi olduğu gibi, Hak ismi de bütün hakların ve hakikatlerin hazinesidir. Yani her varlık hakkını ve hakikatini o isimden almıştır. Her halde akaid âlimleri de buna dayanarak “eşyanın hakikati sabittir” (4) demişlerdir. Bunun manası şudur: Hiçbir münkir kâinat hesabına Allah’ı inkar edemeyeceği gibi, hiçbir mümin de Allah hesabına kâinatı inkâr edemez. Çünkü Allah olmasaydı kâinat olamazdı, kâinat olmasaydı, Allah hakkıyla tanınamaz ve bilinemezdi. İşte bunun içindir ki, kudsî bir hadisde Allah Teâl’nın bilinmesi ve tanınması için kâinatın yaratıldığı ifade edilmiştir. (5) Şu anda kâinatta bulunan bir kısım varlıklar diliyle, bir kısım varlıklar da haliyle Allah’ın güzel isimlerini, özellikle de Hak ismini zikretmekte ve verdiği haklardan dolayı Allah’a  hamd etmektedirler. Onun için Yunus, bülbülün şakımalarından çıkan şak şak’ları, Allah’ın Hak ismi olarak tercüme etmiş, bülbüle seslenerek: “Seher vakti Hakk Hakk derken bizi de unutma bülbül” demiştir.

 

İstiklal şairi Akif ise:

 

“Hâlık’ın nâmütenahî adı var, en başı Hak

 Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak” (6) mısralarında Allah’ın sayısız isimleri içerisinde Hak isminin en başta geldiğini söylemiş, Hak’dan yana olmanın ve hakkı tutup kaldırmanın önemine dikkat çekmiştir. Bu “Hakkı tutup kaldırmanın” bir gereği olarak da:

 

“Kanayan bir yara gördün mü yanar tâ ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim,

Adam aldırmada geç git diyemem aldırırım,

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım” (7) demiştir.

 

İSLAM’DA İNSAN HAKLARI

 

Her varlık, hakkını, Allah Teâlâ’nın Hakk isminden aldığı gibi insan da hakkını o isimden almıştır., İslam’da insan hakkı o kadar büyük, vebali o kadar ağırdır ki, bir insanın haksız yere öldürülmesini, bütün insanlığı öldürmek kadar büyük bir cinayet, bir insanın hayatını kurtarmayı da, bütün insanlığın hayatını kurtarmak kadar büyük bir sevap ve rahmet saymıştır. (8) Bırakın öldürmeyi Cenâb-ı Hak, insan onurunu inciten bütün sözleri ve tavırları dahi insan haklarına tecavüz saymıştır. Mesela;

 

1-Kulunun, hatta fakir kulunun incinen onurunu tamir için Yüce Allah, ABESE suresini indirmiş, “bir daha böyle yapma” (9) diyerek Peygamberinin şahsında ümmetin dikkatini çekmiştir.

 

2-Başkalarının alaya alınmasını, lakabla çağrılmasını, ayıplanmasını yasaklamış,(10) sû-i zan ve gıybet gibi çirkin, onur kırıcı davranışlardan uzak kalınmasını istemiş,(11)

 

3-Kaş-göz hareketleriyle de olsa insanların gururunu inciten (12) ölçüde ve tartıda hilekâr davranan, verirken az veren, alırken çok alan, böylece başkasının hakkına tecavüz edenlere yazıklar olsun (13) buyurarak böyle kimselerden razı olmadığını ortaya koymuş,

 

4-Zekât, fitre ve sair sadakalar verilirken başa kakmadan, eziyet etmeden verilmesini emretmiş,(14)

 

5-Kudsî hadislerinde, hasta kullarını ziyaret edenlerin, bizzat kendisini ziyaret etmiş olacaklarını, susuz kalmışlara su verenlerin bizzat kendisine su vermiş olacaklarını (15) açıklamıştır.  Bütün bunlar İslam’da insan haklarına gösterilen fevkalade hassasiyetin bir ifadesidir.

 

6-İslam’ın insan haklarına verdiği değerin bir tezahürü de ana-babanın haklarına verdiği değerden anlaşılmaktadır. Bu iki varlığın hukukuna hakkıyla riayet edilse bütün insanlığın hukukuna riayet edilmiş olacaktır. Çünkü insanlığın yarısı anne veya anne adayı, yarısı da baba veya baba adayıdır. Mesela Allah, Kur’an-ı Kerim’de  ana-baba hakkını, hemen kendi hakkından sonra zikretmiştir. (16) Bırakın sövmeyi, dövmeyi, ana-babaya:”Artık sana dayanamıyorum” anlamına gelen “öff” demeyi bile yasaklamıştır. (17) Hadis-i şerife göre, anne hukuku o kadar üstün tutulmuştur ki, anne evladını çağırdığında evlat namazda dahi olsa, namazı bozup anasının çağrısına, namazdan sonra da babasının davetine icabet etmesi gerekmektedir. (18) Çocuk babasının önünde yürümeyecek, ondan önce oturmayacak, ismiyle babasına hitap etmeyecek, babasına sövdürmeyecektir. (19) Ana-babaya isyan büyük günahlardan,(20) onlara itaat ve dua da (21) amellerin en faziletlilerinden sayılmıştır. (22)

 

7-İslam’ın insan haklarına verdiği değerin diğer bir tezahürü de, akrabanın, komşunun, kadının haklarını gözetmiş olmasıdır. Mesela, Cenâb-ı Hak akrabanın hukukuna saygı duyulmasını emretmiş (23) ve O’nun elçisi Hz. Muhammed (s.a.) de onların ziyaret edilip, gönüllerinin hoş tutulmasını tavsiye etmiş,(24) akrabadan ilişkisini kesenlerin Allah’ın lanetine uğrayacaklarını (25) söylemiş: “Sana gelmeyene git, sana haksızlık yapanı affet, sana vermeyene ver” (26) sözüyle de akrabayla ilişkinin sıcak tutulmasını istemiştir. İslamiyet komşu hakkını da fevkalade üstün tutmuştur. Mesela; Hz. Peygamber (s.a.) Cebrail’in (a.s) kendisine geldiğini, komşu hakkından ısrarla söz açtığını o kadar ki komşuyu komşuya mirasçı edeceğini sandığını,(27) komşusuna güven vermeyenin mü’min olamayacağını,(28) dine karşı bir tavrı yoksa, komşusuna üç günden fazla dargın ve küskün kalamayacağını (29) söylemiş, komşusuna selam vermesi; davetini kabul edip, hastalandığında ziyaret etmesi, ölünce cenazesine katılması, kendisi için istediğini, komşusu için de istemesi gerektiğini (30) açıklamıştır.

 

8-Kadın haklarına gelince; günümüz medeniyeti, kadını koruyan surları ve kaleleri yıkmıştır. Bugün kadın, silahsız, zırhsız, sipersiz savaşan bir asker gibi amansız düşmanlar karşısında savaşmaya mecbur edilmiştir. Doğal ve huzurlu dünyasından koparılan kadın, dışı süs, içi pis, dışı cennet, içi cehennem olan bir ortama itilmiştir. Yüce dinimiz İslamiyet, kadının böyle ortamlarda telef olmasına karşı çıkmış, onun bir anne veya anne namzedi olduğunu, ayaklarının altında cennet bulunduğunu, yani saygı duyulması gereken bir hanımefendi olduğunu, mirastan pay alabileceğini, şahitliğinin kabul edilebileceğini, erkeğin yarısı olduğunu, ana-baba için erkek evlatla, kız evlat arasında hiçbir farkın olmadığını, kadın ile erkeğin birbirine benzer iki insan, iki ortak, birbirine denk iki eş olduğunu açıklamıştır. (31)

 

HZ. PEYGAMBER’İN (S.A.V) HAK HASSASİYETİ

 

Hz. Muhammed (s.a.) Efendimiz de son demlerinde ağır hasta iken yatağından kalkmış, ashabın kolları arasında mescide gitmiş ve bütün insanlığa çok önemli bir mesaj vermiştir. Herkesin, özellikle yöneticilerin başucuna asmaları gereken o mesaj şudur: “Arkadaşlar! Bilerek veya bilmeyerek şimdiye kadar kimin hakkını almış isem işte malım, gelsin, alsın. Kimin canını, onurunu ve gururunu incitmiş isem işte canım gelsin, intikamını alsın. Benim yanımda sizin en aziziniz hakkını alan veya ondan vazgeçip helal edendir. Ancak bu şekilde ben Rabbimin huzuruna ayıpsız gidip, kurtulabilirim.” (32)

Bu izahlardan anlaşılıyor ki, Allah’ın insanlık âlemine layık gördüğü son din İslam,(33) üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü getirmiştir. Ona göre güçlü haklı değil; haklı güçlüdür. Haklı, zayıf, fakir, namsız ve nişansız,(34) hatta gayr-i müslim bile olsa... (35)

 

DİPNOTLAR:

1-Ali b. Muhammed eş-Şerif el-Cürcâni, et-Tarifat, 89

2-bkz. Tâhâ, 20/50

3-bkz. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Hak md.

4-Ömer en-Nesefî, Metnü’l-Akaid, 2

5-bkz Keşfu’l-Hafâ, II, 132

6-Ersoy, Mehmet Âkif, Safahat, İst. 1944, s.419

7-Maide, 5/32

8-Hucurat, 49/11

9-Hucurat, 49/12

10-Hümeze, 104/1

11-Mutaffifin, 83/1-3

12-Bakara, 2/264

13-Ahmed b. Hanbel, II, 403; Müslim, Birr, 43

14-İsra, 17/23

15-İsra, 17/23

16-İmam Hennad b. Sırrî, Kitabü’z-Zühd (talik: Abdurrahmam b. Abdülcebbar el-Ferivânî) II, 478

17-a.e., II, 477

18-a.e., II, 477

19-a.e. II, 477

20-a.e., II, 477

21-İsra, 17/23

22-Ra’d, 13/21

23-Hennad, a. g. e., II , 493

24-Hennad, a.e., V, 493

25-Buharî, Edep, 28; Müslim, Birr, 140,141; Ebu Davud, Edep,123, Tirmizî, Birr,28, İbn-i Mace, Edep, 4; Müsned, II, 85,160     

26-Tirmizî, Ahkâm 18; Müsned ,I,235,303,313

27-Buharî, Edep, 57,62, İsti’zan, 9; Müslim, Birr ,23,25,26; Ebu Davud,Edep, 47; Tirmizî, Birr, 21,24 

28-Hennad, a.e., II, 497

29-Geniş bilgi için bkz. Vehbi Karakaş, Kıyamet Yaklaşıyor, 75-80

30-Bkz. İbn Hanbel, II, 317; III,33; Taberî, I,1801-1802; Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, II, 1164-1165

31-Maide, 5/3

32-Celaleddin es-Suyûtî, Tarihu’l-Hulefa, 69, Mısır, 1952/1371

33-bkz.Nisa 4/58. Bu ayetin nüzul sebebi ve yorumu için bkz. Vehbi Karakaş, Ayet ve Hadisler Işığında Emanet, 69-95

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum