Depremin Düşündürdükleri-4

‘O’nun azametini anlayabilmek

Rabbimiz yer küreyi bize mesken olarak yaratmış, insanoğlunun aslı da topraktan. O’ndan gelmiş O’na varacağız. Yerküre de bizim gibi nazenin olup o da çelikten ve polattan yaratılmamıştır. Her ikisini de planlayıcısı ve ustası Allah’tır. İsteseydi yıkılmaz ve çürümez bir maddeden de yaratabilir, yine O murat etseydi insanı da ölmeyecek bir şekilde dizayn edebilirdi. Ama gel gelelim öyle bir şeyin olmadığını 124 bin peygamber söylediği gibi ahir zaman peygamberi (sav) de aynı şeyleri ifade etmektedir. Ezeli kitabımız Kur’an da aynen bunları insanlara bildirmektedir.

Yeryüzünü bize döşek, gökyüzünü bize çadır yapan Rabbimiz dünyayı dağılmaya müsait bir tarzda yaratmıştır. Dünya da aynen her nefis gibi bir gün vefat edecektir. Ne üzerinde yaşadığımız gezegen ne de bizler burada ila nihayet ilelebet durmayacağız.

Asli vatanımız ahiret yurduna sevkiyat var. Gelmiş geçmiş peygamberler, evliyalar ve asfiyalar buradan bir şekilde günü gelince göçüp giderek aslı vatanlarına yol aldılar. İnsanoğlu bir savaş, bir hastalık veya veba, bir kaza veya bir afet sonucu bu dünyadan göçerek ebedi istirahatgahına yol almaktadır. İnsanoğlunun alacağı nefes sayısı netice itibariyle bellidir ve bir ölçüde tayin edilmiştir. Bir saniye ne ileri ne de geri götürmek mümkün değildir. Kâinatın tamamı Rabbimizin tasarrufunda olduğu gibi kâinat yanında bir top güllesi kadar olan yeryüzü de ancak Rabbimin taht-ı tasarrufundadır. Madem beni de onu da yaratan sanatkâr O’dur. Ne zaman hastalanacağımızı ve vefatımızı da yine Kendisi bilir. Dertleri veren, dermanı ve şifayı veren yine O’dur. Bizi yaratan O olduğu gibi, her ihtiyacımızı bilen de karşılayan da O’dur, her duamıza cevap veren de O’dur. İnsanoğlu her an dağılmaya ve sönmeye müsait olduğu gibi dünya da dağılmaya ve yıkılmaya müsait bir şekilde yaratılmıştır. Her ikisinin de banisi ve mimarı yine O’dur. O’nun tarafından yekdiğerinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yaratılmışlardır.

Binlerce yıl üzerinde yaşadığımız gezegeni ışıklandıran, ısıtan, soğutan, sulayan, serinleten, bir topaç gibi kendisi ve Güneş etrafında yörüngesinde kaymadan döndüren yine O’dur. Gelmiş geçmiş tüm insanlığa, yüzbinlerce çeşit hayvanata ve bitkiye beşiklik eden dünyamızı tahvil eden yine O‘dur. Hayatı ve mematı verende O’dur. Kainatın, yerkürenin ve bütün zi-şuurların yaratılış özelliklerini de önceden ezeli ve ebedi kudretiyle kendisi takdir etmiş ve planlamıştır. Bu nedenle depremi de, rahmeti de, musibetleri de, O yaratmıştır. Dileseydi dünyadaki depremleri de diğer afet ve musibetleri de yaratmayabilirdi. Ama neticede imtihan dünyasına bir kere gönderilmişiz. Burada imtihanımız bittikten sonra muhasebe için ahiret yurduna göçerek asıl, ebedi Cennet vatanımıza O’nun dergâhına iltica edeceğiz. Kimin haddine ki ölümü öldürsün, ortada kaldırsın. Kimin haddine ki depremi durdursun. Ancak biz insanlara düşen görev, emaneti asıl sahibine teslim edene kadar, bize verilen yetenekler ölçüsünde muhtemel depremlerden ve afetlerden en az zararla çıkabilmenin yollarını bulmak ve uygulamaktır. Sadece fiili dua ile tedbirleri alırken kavli dualarımız ile O’nun merhamet kapısının çalmalı ve O’ndan yardım dilemeliyiz. Günahlarımızı affını istemeli, O’ndan mağfiret dilemeliyiz.

Bu tarz deprem ve felaketlerde yaş ve kuru kim varsa birlikte musibete maruz kalınmaktadır. Rabbim bizleri kusurlarında af dileyen kullarından eylesin. İmanla kabre girmeyi ve haşrolmayı bizlere nasip eylesin. Depremde vefat eden mümin kullarına manevi şahadet mertebesi nasip eylesin. Depremde malını ve varlığını kaybeden ehl-i imanın mallarını sadaka hükmünde kabul eylesin. Elimize geçen bunca nimetlerin değerini bilmeyen insanların günahlarına keffaret eylesin. Yaşadığımız bu afetlerden bir kez daha insanoğlu aczini ve fakrını anlamış, hakiki ihtiyaçları karşılayanın O olduğunu idrak etmiştir.
Şer olarak gördüğümüz bazı işler vardır ki bazen bizim hayrımızadır. Her şeyde bir hayır vardır, derler. O’nun lütfu da hoş kahrı da hoştur. Rabbim yaşadığımız bu musibet ve zorlukları hayırlara tebdil eylesin inşallah. Ölenlerimizin bu kısa dünyevi hayatlarına mukabil manevi şehitlik makamıyla mükafat kazanacağını kainatın efendisi Resul-i Ekrem (sav) müjdeliyor. Yitirdiğimiz mallarımız sadaka hükmüne geçerek ebedi hayatımızda önümüze baki meyveler hükmüne geçecektir. Çektiğimiz bunca acılar ve üzüntüler bu dünyada bir nevi günah ve kusurlarımıza kefaret olacaktır inşaallah.

Netice-i kelam O’ndan geldik O’na döneceğiz. Kâinatı en sevgili kulu Hz. Peygamberin (sav) hatırına yaratan Rabbimiz bizleri de onun hatırına en mükemmel varlık olarak yaratmış ve bütün kâinatı emrimize verip bizim uğrumuzda çalıştırmaktadır. Bizden istediği tek şey bu dünyaya gönderilme gayemiz olan ilim ve dua vasıtasıyla tekemmül etmemizdir. O’nu bulan ve itaat eden, O‘nun rızasını kazanan neyi kaybetmiş? O’nu bilmeyen, tanımayan ve asi olan neyi kazanmış? Bu vesileyle her musibetten bir ders çıkarmayı, emrolunduğumuz gibi dosdoğru yaşamayı, O’na hakiki kul olmayı, O’nu anlamayı ve dinlemeyi, emri dairesinde hareket etmeyi bizlere nasip eylesin. Amin.

Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere… Allah’a emanet olunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum