Habibi Nacar YILMAZ
Diyanet'in Ses Bombaları
(Ali Erbaş Hocamızın okuması dileği ile)
1981 yılının sonbaharıydı. Bir cuma günü, Trabzon'un o dönemde en büyük ve tarihi camisi Çarşı Camisinde cuma namazındaydık. Yine o dönem cumayı arkadaşlarla genellikle Çarşı Camisinde kılar ve sonrasında tanıdıklarla musafaha ederdik.
Namaz öncesinde, camide Trabzon'un meşhur ve kadim vaazlarından Ahmet Hocamız vaaz veriyordu. Değerli kardeşim Rahmi Huyut ile birlikte, üst katta vaazı dinliyorduk. Ahmet Hocamız, eşrat-ı saat (kıyamet alametleri) konusuna girmiş, bazı rivayetleri olduğu gibi cemaate aktarıyordu. Mesela birisi, Hazret-i İsa'nın yeryüzüne gelişiydi. Rivayete göre, Hz.İsa Antalya'da deccalı görecek ve deccal, tuz gibi eriyecekti.
Belki böyle bir rivayet vardı diyelim ama bunun bir tevili ve izahı olmalıydı. Biz Rahmi kardeşle etrafımıza bakıyor ve içimizden "İnşallah kimse bunları dinlemiyordur." diyorduk. Ahmet Hoca, daha da ileriye gitti. Bazı rivayetleri de anlattı ve vaaz haftaya devam edecek deyiverdi.
Çıkışta, Rahmi ile hemen ilgili risaleleri alıp o dönemde Trabzon müftüsü olan merhum Raif Korkmaz hocamıza gittik. Gençtik ama cesurduk. Müftü hocamıza durumu arz edince çok taaccüb etti ve bu rivayetlerin izahının hem risalelerde hem de diğer bazı tefsirlerde olduğunu anlattı. Biz de memnun olup çok teşekkür ettikten sonra ayrıldık. Müftümüz, haftaya bu vaaz devam etmeyecek, demişti. Gerçekten, devam etmedi.
Aynı durum Trabzon'un bir ilçesinde de yaşanmıştı. Halka yanlış ve eksik bilgiler veren emekli müftümüzü izah ve okumalarımızla ikaz edip onun önemli vartalardan kurtulmasına vesile olmuştuk.
Bunları niye anlattık? Belki, Diyanet mensubu değiliz ama ehl-i diyanetiz. Diyanette görülen bir eksiklik ve hata, Diyanetin mensubundan önce bizi üzer ve üzüyor. Mesela Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Hocamızla ilgili bazı söylentilere üzülmüş ve bu iddiaların aslını öğrenmek için başkanlığı bile aramıştık. Bu tip asılsız iddiaları da her zaman göğüslemeye, camilerde görevli arkadaşlara yardımcı olmaya çalışmışızdır her daim. Onların daha aktif, görünür, nezih dinimizi temsilde hatasız olmalarına; hataları varsa da bunları yine gidermeye çalışmışızdır. Bazen yokluklarında, yerlerine geçerek bazen kürsülerde vaazlarla yokluklarını aratmamışızdır.
Gel gör ki bütün bunların karşısında, hiçbir müezzin ya da imam arkadaşımız, küçük bir ikazımızı bile dikkate almamıştır. Daha yakında yaşadığım ve Cimer'e de bildirmek zorunda kaldığım camilerdeki ölçüsüz ses meselesi, bu yazıyı yazmamıza vesile oldu.
Elbette ki işin ehli olan ve dikkat eden görevli arkadaşları tenzih ederiz. Ben bunlara pek denk gelmemiş olabilirim. Ama bendeki intiba, görevli arkadaşların "Kardeşim sen camiye istersen gel, istersen hiç gelme ya da geldiğinde de buradaki düzene, rahatsız da olsan, karışma. Buranın bir görevlisi var, sesini çıkarma." modunda bir tavır var. Bu tavrı en büyüğünden en küçüğüne kadar Diyanet görevlileri arkadaşlarda müşahede ettim ve ediyorum.
Bu fakir, hiçbir şeye değil; ses düzeni meselesinde bir müdahil olmak istemiştik sadece. O da bunu dile getirmeyen diğerlerinin adına. Asıl mesele, manevî kirlilikten başlayan çevre kirliliğini, sadece sokağa çöp atmak olarak görülmesi. Ses kirliliğinin farkında olunmaması ya da hitap ve hitap ederken mikrofon kullanma tekniğinin bilinmemesi. Büyük veya küçük her camide, müezzin arkadaşların kamet ve namaz sonrası seslerinin her bir kelimesinin sanki camiye atılan birer ses bombası olmasının farkında değiller herhalde. Emin olun, camiden çıktıktan sonra bile bir müddet devam eden kulağımızdaki çınlamayı, onlara dinletmek isterdim.
Bundan sadece ben değil ramazan ayında yapılan Kur'an yarışmalarında jüri içinde bulunan hocalarımız da (mesala Mehmet Ali Sarı hocamız) Kur'an okuyan hocalara bu ses meselesini anlatırken "Arkadaşlar sesinizle cemaati dövmeyin." dermiş. Dövmek ne hocam, sanki müezzinlik yapılmıyor da yüksek ses yarışması yapılıyor. Müezzinlikte ve aşir okumalarında; düzgün, orta halli, kulağı hırpalamayan ve beyni zonklamayan ses gidiyor; her biri beyin hücrelerini öldürmeye yönelik titreşimlerden oluşan ses darbelerine maruz kalıyoruz. Oldu mu yani? Oldu mu müezzin ve hocalarımız, değerli müftülerimiz nihayetinde muhterem başkanımız Ali Erbaş Hocamız?
Üç-dört vakit namaz kıldığımız küçücük camide, akşam ve yatsı namazlarını özellikle bazen üç, bazen de beş kişiyle kılıyoruz. İmam arkadaşımız mikrofonu kullanıyor. Ya arkadaş en azından bu bir israftır ve bir yanlıştır. Bunu anlatamıyoruz. Arkadaşlarımız, seslerini bilmem ki nereye veya kime duyurmak istiyor?
Yine bir ilimizde bir cami görevlisinin fazla ışık açtığını ihtarla ikaz eden bir değerli dostumuza "Önemli değil, bu caminin elektrik parasını bir Hacı abi ödüyor zaten." demesinin izahını nasıl yapacağımı bilemiyorum. Emin olun, fazladan yanan ampuller kısılsa ve ışımada ve ışıtmada daha sıkı bir ölçü getirilse, belki de bir şehre yetecek elektrik elimizde kalacak.
Denebilir ki bu israf ve ses düzensizliği başka yerlerde daha fazla var. Olabilir, ama biz ehl-i diyanetiz. Maddeciliğin kalpleri kör ettiği bir asırdayız. Çoğu kişi göze, yani gördüğüne itibar ediyor. Ehl-i dalâletin insafsızca hücumlarına her cihetten sed çekmek gerekiyor. Ehl-i hidayete karşı da tadı damağında kalabilecek bir ses seda ve tavır bırakmak, onun camiye bağlamak icab eder. İsteriz ki camilerimiz bizi sarsın sarmalasın. Diyanet ismi, müsemmasını bulsun. Bu asırda hata da hasenat da yapanda kalmıyor, umumileşiyor. Bir vakıftaki densizlik ya da bir Diyanet mensubunun hasbelkader bir yanlışı, tüm camiaya hem de yıllarca yamanıyor.
Bu yazının başlığı ve ana teması, belki ses düzensizliği oldu. Ama asıl maksadımız, belki görmediğimiz kendi kusurlarımızı görmeye; Diyanetin şekilde de olsa nezaket ve nezahetine vesile olmaktır.
Evet dostlar, çoğu hutbelerde Kur'an ve sünnet çizgisini isabetle öne çıkaran Diyanetimizi öncelikle takdir ederiz. Yeni atanacak imam arkadaşlara da en az iki dönem eğitim veriliyor. Bu eğitimde adab-ı muaşeret konularına, mikrofon tutuşundan, ses armonisi eğitimine de yer verilmesini hasseten istirham ediyoruz. Çeşitli zaman ve zeminlerde kurslarda konuşmalar yapan birisi ve şahsen bir gönüllü olarak, bu hususlarda elimizden geleni yapmaya, zaman ayırmaya hazırız.
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.