Günahın Hayatımızdaki Psikolojik Tahribatı (II)

Günümüzde gerek evimizde ve gerek işyerimizde hemen hemen bilgisayarı olmayanımız yoktur. Malumunuz bilgisayar dendiğinde akla ilk olarak; bilgisayara yüklenmiş bir işletim sistemi, programlar ve yazılımlar gelir. 

Bilgisayara yüklenmiş bu program ve yazılımlar; zaman zaman asli görevlerinden alıkonmak için veri kaybına, donanım arızasına, siber zorbalığına ve hırsızlığına maruz kala bilmektedir. Özellikle bilgisayara yüklenmiş olan bu programlar yerinde kullanılmadığı zaman daha çok zarar görmekteler.

Bilgisayar misalinden yola çıkacak olursak; Cenab-ı Hak da insanı yaratırken, verdiği her bir duyguya bir görev ve sorumluluk yüklemiştir. İnsan, verilen bu duyguları fıtratına ve amacına uygun kullanmadığı takdirde heva, heves, nefis ve kör hisler devreye girerek onları asli görevlerinden alıkoymaya çalışırlar. Çünkü insanın mahiyetine öyle mânevî cihazalar ve   lâtifeler verilmiş ki, bazıları dünyayı yutsa tok olmuyor; bazıları bir zerreyi kendinde yerleştiremiyor. Baş bir batman taşı kaldırdığı halde, göz bir saçı kaldıramadığı gibi; o lâtife (ince ve hassas duygular), bir saç kadar bir sıkleti (ağırlığı), yani, gaflet ve dalâletten gelen küçük bir hâlete dayanamıyor. -dolaysıyla nazik ve hassas olan bu duyguların, harama ve günaha karşı tahammülleri olmadığından- Hattâ bazan söner ve ölür.”[1]

Belki ‘Zehirli Ok’ hikâyesini bilenleriniz vardır. Amerika’nın eski ve yerli savaşçıları düşmanlarına karşı kendilerini korumak için oklarının ucuna ‘kürar’ denilen çok etkileyici bir zehir sürerlermiş. Bu oklardan vücuduna isabet edenlerin bedenine zehirli madde hızla yayılarak felç ediyor ve sonra nefes alamaz hale getirerek ölümüne sebep olurmuş. Bu zamanın zehirli okları ise işlediğimiz günahlardır. Çünkü işlediğimiz herbir günah, kafamıza giren herbir şüphe, kalb ve ruhumuzda yaralar açar.” zehirli birer ok gibi ebedi hayatımızın mahvına çalışır.”[2] Zamanla ibadetten soğutarak, eften püften bahanelerle ibadetten tamamen uzaklaştırır. Böylece hem dünya ve hem de ahiret hayatını mahıv perişan eder.

Harama bakmanın duygular üzerinde yaptığı tahribat

Bediüzzaman hazretleri; “Kur’an, hevâ ve hevesi kamçılayıp teşvik eden Sanemperestliği (putperestliği) şiddetle men ettiği gibi, sanemperestliğin bir nevi taklidi olan suretperestliği de (haram olan resim ve görüntülere bakmayı da) men eder (yasaklar). Hususan suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha (ruhun manen alçalışına) sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasıl ki, merhume (ölmüş) ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet (şehvet nazarıyla) ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrip eder. Öyle de, ölmüş kadınların suretlerine (resim ve görüntülerine bakmak) veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan suretlerine (resimlerine) hevesperverâne (nefsanî istekle) bakmak, derinden derine hissiyât-ı ulviye-i insaniyeyi (insanın ulvi duygularını) sarsar, tahrip eder.”[3] diyerek harama bakmanın insanın duygularında yaptığı tahribatı belirtmektedir.

Günah psikolojisinin unutkanlıktaki rolü

Bediüzzaman hazretleri, Kastamonuda bulunduğu yıllarda talebelerinden bir genç hafız, gelerek; pek çok adamların dedikleri gibi: "Bende bir unutkanlık hastalığı başladı ve gün geçtikçe de tezayüd ediyor (ziyadeleşiyor), ne yapayım dedi?" Ben de dedim: "Mümkün oldukça namahreme nazar etme (yani harama bakma). Çünkü rivayet var: İmam-ı Şâfiî'nin (r.a.) dediği gibi, haram-ı nazar, nisyan verir." Yani harama bakmak unutkanlık verir,  dedikten sonra: Harama bakmanın hafızaya verdiği zarar konusunda şöyle bir açıklamada bulunur: “Evet, ehl-i İslâmda (İslam toplumunda) su-i istimalâtla (kötü kullanılmalarla), nazar-ı haram (harama bakmak) ziyadeleştikçe, hevesat-ı nefsanîye (nefsanî arzular) heyecana gelip, vücudunda su-i istimalâtla (kötü kullanılmalarla) israfa girer. Haftada birkaç defa gusle mecbur olur. Ondan, tıbben kuvve-i hafızasına zaaf gelir.” dedikten sonra: “Evet, bu asırda açık saçıklık yüzünden, hususan bu memalik-i harrede (bu sıcak memleketlerde ve ülkelerde) o su-i nazardan (o haram bakışlardan) su-i istimalât (kötüye kullanım), umumî bir unutkanlık hastalığını netice vermeye başlıyor. Herkes, cüz'î, küllî (az çok) o şekvâdadır.” (bu konuda şikâyetçidir).” sözleriyle hafıza üzerinde yapılan araştırmalar ve elde edilen bilgi ve bulgularda, günümüz bilim dünyasının da aynı noktada buluştuğu bir konuya dikkatleri çekmiştir.

“İşte, bu umumî hastalığın tezayüdüyle (artmasıyla), hadis-i şerifin verdiği müthiş bir haberin tevili (yorumu) ucunda görünüyor.” Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuşlar ki: "Âhir zamanda, hafızların göğsünden Kur'ân nez' ediliyor, çıkıyor, unutuluyor." Demek bu hastalık dehşetlenecek, hıfz-ı Kur'ân'a bu sû-i nazarla (bu haram bakışlarla) bazılarda set çekilecek; o hadisin tevilini (yorumunu) gösterecek” diyerek, “Gaybı ancak Allah bilir.”[4] hadisiyle konuya açıklık getirmiştir.

Peygamber Efendimiz (asm): “Harama bakmak, şeytanın oklarından zehirli bir oktur. Bu sebeple, Allah’tan korktuğu için harama bakmayı terk eden kimseye, mükâfat olarak Allah öyle bir iman verir ki, onun tadını kalbinde hisseder.” buyurmuşlardır.[5]

Hadiste kastedilen harama bakış, kasten ve isteyerek olan bakıştır. Yani hadiste yasaklanan husus çalıştığı iş yerinde, çarşıda, pazarda, yürürken aniden insanın göze çarpan haramlar değil; kişinin bizzat isteyerek bakması, bakışlarını harama çevirmesi ve bu yasağı işlemesidir. Bunu Efendimiz'in (a.s.m) Hz. Ali radiyallahü anha olan tavsiyelerinde açıkça görmekteyiz. Efendimiz (asm): "Ey Ali, elinde olmadan gözüne ilişen bir harama ikinci defa bakma. Çünkü ilk bakış lehinedir, ama ikinci bakış aleyhinedir" buyurmuşlardır.[6]

Öyleyse istemeyerek hoş olmayan görüntülerin gözümüze gelmesinden sorumlu değiliz. Fakat yine de dikkatli ve tedbirli olmakta fayda vardır.

Yüce Allah, Kur’an’ı Kerimde müminlerin gözlerini haramdan korumaları konusunda Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselama: "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu onlar için daha temiz ve arındırıcıdır. Allah onların bütün yaptıklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar.!"[7]  buyurmaktadır. Yine İsra suresinde, zinanın öncüsü sayılabilecek Zinaya yaklaşmayın! Çünkü o hayâsızlıktır, çok kötü bir yoldur.”[8] buyurarak zinadan ve fuhuştan kaçınmayı emrediyor. Cenab-ı Hak bu âyette “Zina etmeyin” demeyip; “zinaya yaklaşmayın” demesi, zinaya götüren tüm tehlikeli tutum ve davranışlardan uzak durulması gerektiğini ve hemen ayetin devamında “Çünkü o büyük bir hayâsızlık ve çok kötü bir yoldur.” denmesi ise zinanın insanın temiz fıtratına ve selim aklına aykırı olduğuna işaret edilmekte[9] ve koruyucu bir hekimlik yaklaşımıyla harama bakmanın tehlikeli olduğu nazara verilmektedir. Çünkü müstehcen görüntülere bakmak, bir taraftan mü'minler arasındaki hürmeti ve muhabbeti yok ederken, diğer yandan kişide ahlaki ve dini yönden derin yaraların açılmasına ve manevi duygularının sönmesine ve ölmesine sebep olmaktadır.

Demek, açık saçıklıkla karşılaşan kişinin önünde iki seçenek söz konusudur: Ya bu günahı işleyerek şeytanın bu zehirli okuna hedef olacak veya bu günahtan yüz çevirerek bunun neticesinde kalbinin derinliklerine kadar işleyecek bir iman keyfini ve sevincini tadacak.

Peygamber Efendimiz (asm), gözleri haramdan korumanın, Allah katında ne kadar makbul bir amel olduğunu şu hadisleriyle anlatır:

"Kıyamet günü bütün gözler ağlayacaktır, ancak şunlar müstesna: Allah'ın haram kıldıklarına bakmayan gözler, Allah yolunda seher vakti uyanık olan gözler, Allah korkusuyla yaş döken gözler." olduğunu ifade buyurur.[10] 

Buradan da anlıyoruz ki, Cenab-ı Hak haramlar karşısında ürperti duyup, gözlerini o çirkin görüntülerden sakındıran kullarını, orada mahzun etmeyecek ve o gözleri ağlatmayacaktır.

Sonuç olarak:

Cenab-ı Hak bizleri içinde yaşadığımız ahirzaman fitnesinden ve harama götüren her türlü yollardan muhafaza etsin ve takva dairesinde yaşama şuuru versin!....

[1] Lem'alar, On Yedinci Lem'a, On Dördüncü Nota, Üçüncü Remiz, Söz Basım Ve Yayım S:235

[2] İkinci Lem’a, Birinci Nükte, Söz Basım Ve Yayım S. 32

[3] 25. Söz, Birinci Şule, Üçüncü Şua, Söz Basım Ve Yayım S. 550

[4] Kastamonu Lahikası, 91. Mektup Söz Basım Ve Yayım S:167.

[5] Hakim,  Müstedrek, 4/314; Münzirî, et-Tergib ve't-Terhîb, III, 63. 

[6] Tirmizî, Edeb 28; Ebû Dâvud, Nikâh 44

[7] Nur Suresi, 24/30-31

[8] İsrâ Suresi - 32. Ayet

[9] Diyanet İşleri Başkanlığı Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 480

[10] et-Terğib ve't-Terhîb, 3:35

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum