Gül ve Anne

Bir ah gibi düştü toprağa damla...
Bir ah gibi...
Sevgi dolu, ama ateş gibi yakan gözbebeklerinden,
Ateşte yanan göz pınarlarından,
Kömür karası iki nadide elmastan,
Hangisiydi bilinmedi...
Biri düşürdü toprağa ahını…
Hep dudaklarının azcık gerisinde duran ahı,
Göze emanet şimdilik...
Göz karar eyler ahın gideceği yere...
Fakat tam on ikiden vuran bir karardır bu...
Ve gülün ahı sevgiliye iletilir...

Bir topraktır görünüşte,
Gözyaşlarını misafir eden bağrında...
Fakat bir toprak ki, onda can vardır...
Gülün hayat(l)a dolmasını sağlayacak bir can...
Taptaze gülüşler, derin, sevdalı sevinçler verebilecek bir can...
Toprak! Ne derinsin... Ne serinsin...
Ama ya bağrındaki damlayı,
Gül'ün ahını geri verebilecek misin?
Gül durmaz, toprağa misafir verdiği damlaya,
Yeni yaşlar ekler durur...
Birbiri ardına süzülüp,
Gül'ün kadifemsi yanaklarından aşağı,
İncecik bir yol tutturmuş gidiyordur damlalar.
Gül'ün kokusunu da taşıyarak giriyorlardır yer altına.

Nice haberler, nice sevgiler taşıyorlardır kim bilir?
Gülün yüreğinden kopup gidiyordur her şey.
Yanıyordur gül...
Ağlıyordur Gül...
Ağlama, gül!
Biçaresin...
Derdest gönlünü avutacak bir medet beklersin topraktan, bilirim...
Bir Gül'ün, toprağından dilediği her ne çeşit iyilik, güzellik varsa;
Senin toprağında versin istersin hepsini sana...
Ama toprak aldığını geri vermeye niyetli değildir işte.

Toprak neden üzersin ki Gül'ü?
Hâlbuki senin koynunda yatan,
Binlercesini sarıp sarmalarken şu koca dünyada,
Her biri için ayrı hüzünle doldurmaz mısın benliğini?
Bu yüzden anlardın hani üzülenin halinden?
Hani anlardın yitiğini arayanın halinden?
Toprak...
Sen sadece bir "ah!" olarak kalacaksın işte dillerde... O kadar...
Başka tanım gerekmez sana...
Ah toprak ah!

Ve Gül, sıvazlamaya başlar gene de toprağın sırtını.
Pamuk elleri altındaki, sanki eşi olmayan bir kristal parçasıymış gibi durur.
Hayır!
Merhamet suyuna kanmış elleri altındaki,
Bir can parçasıdır aslında...
Can parçası ne olur ki düşleyenin aklında?
Can parçası o dur ki,
Toprağın koynunda yatan,
Yüzüne, gülüşüne hasret kalınan,
Uzak şehirlerde yaşanırken bile,
Yanık bağrından türküler çığrılan,
Ya da en güzel dualar yollanan semaya...
Bir nazlı ağaç gölgelemektedir,
Gül'ün güzel yüzünü şimdi...
Bakanın içini açan,
Bakana sevda okutan,
Bakanı aşkla dolduran,
Bakınca dünyayı durduran bir yüz...

Yüz o dur ki,
Aşktan başka hiç bir şey anlatmaya!
Gül'ün yüzü aşktır...
O ağaç da tıpkı toprak gibi vefa göstermiştir Gül’e.
Çöl ortasında yapayalnız kalmış bir ağaç oluşuna,
Hiç tasa eylememiştir...
Bağrında Gül'ün sevdasını yaşatıyor ya,
Gül'ün sevdasıyla yaşıyor ya ne gam!
Bu, ona yeterlidir...
Ve Gül aşkla ağlamaya devam etmektedir...
Ve Gül'e sorar yarenleri, sevenleri,
Gül için can verenleri...

“Ey anamızı, babamızı,”
“Yoluna kurban ettiğimiz Sevgili!”
“Niçin ağlarsın?”
“Niçin şu yanık gönüllerimizi,”
“Daha çok ateşe verir,”
“Kızgın kumlar gibi dağlarsın?”
“Hayatımızı yeniden çöle çevirirsin?”
Gül bir anda dile gelir...
Tek bir cümle için açmıştır dudaklarını...
Ve sanki bir daha hiç konuşmayacakmış gibi,
O cümleyi söyleyiverir:
“ Burada yatan annemdir...”
Zaten daha fazla kelam etmesine,
Gerek de yoktur artık...
Her bir seveninin gönlünü yine yeniden,
Ama bu defa en derinden yakıp kavurmuştur...

Derdine ortak etmiştir çevresindeki herkesi...
Herkes ağlamaya başlamıştır Gül'le birlikte...
Hemhal olunmuştur artık aynı dert içinde...
Gül susmuştur...
Hasreti Gül'ü susturmuştur...
Gül her şeyi ve herkesi susturmuştur...
Âlemin en Sevgilisi bir dertle yanmaktadır işte Yıllardan beri...
Annesi Amine’yi,
Altı yaşındayken,
Bu çöl toprağında kurulmuş,
Ebva köyünde kaybettiğinde,
Bu ağacın altına gömmüşlerdir sevdasını...
Köye sevdasını emanet ettiği günden beri,
Hasret ateşi yakılmıştır gönlünde Gül'ün...
Bu ağacın gölgesinde,
Bu toprağın altında yatmaktadır annesi,
Hasreti, özlemi, her şeyi...

Ve Gül,
Hudeybiye Umresine giderken geçtiği,
Bu topraklara,
Yeni biriktirdiği hüzünlerini bırakarak,
Gözleriyle, pamuk elleriyle konuşarak,
Anasının toprağını gözyaşlarıyla sulayarak,
Yeniden geleceği günün hasretiyle,
Şimdiden yanmaya başlayarak veda eylemiştir.
Can parçasıdır vedasının nesnesi...
Sevdasıdır veda ettiği...
Ve son bir damla gözyaşını toprağa düşürürken,
Yeni bir ah daha düşer dillerinden:
“Anneciğim…”

Gül'ün ahı annesidir...
Yavru bir ahdır, annede…
Anne de bir ahdır,
Yavrusunun kalbinde...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum