Abdulkadir MENEK

Abdulkadir MENEK

Gelişme yolunda bir ilimiz: Iğdır

Kars ilinden ayrılarak il olma statüsüne 1992 yılında Ardahan ile birlikte kavuşan Iğdır ilimiz, kabuğunu parçalayarak gelişme yolunda büyük gayretler göstermektedir.  Ancak bu gelişmeyi yavaşlatan çok ciddi engeller bulunakta. Bu engelleri kaldıracak ve hızlı bir kalkınma ve gelişmeyi sağlayacak bazı tedbirlerin alınması lazım. Üç ülke ile sınırları bulunan tek ilimiz olan Iğdır, maalesef bu büyük potansiyeli ve imkânı bugüne kadar istenilen düzeyde kullanmanın şartlarına henüz sahip olamamış. 

Tarih boyunca birçok devlet tarafından işgal edilmiş ve bu bölgede birçok medeniyet egemen olmuştur. Beş bin yıl öncesine dayanan tarihi ile önemli bir kavşak noktası olan Iğdır sırasıyla, Huriler, Urartular, Sakalar, Küçük Arsaklı Devleti, Sasaniler, Müslüman Araplar, Kayılar, Çingizler, İlhanlılar, Timur Egemenliğindeki Türkmen Beyleri, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safavi Devleti, Osmanlı İmparatorluğu ve İran Devleti (Revan Eyaleti) yönetimi altında bulunmuştur.

1827–1917 yılları arasında Rus İşgali altında büyük sıkıntı çeken bu serhat ilimiz, 1917–1920 yılları arasında ise Ermeni işgali altında inin inim inlemiştir.  14.11.1920 Ermeni İşgalinden kurtulması ile rahat bir nefes almaya başlayan Iğdır’da bu işgal yıllarında büyük katliamlar ve acılar yaşanmıştır. Bu dönemde yaşanan acıları canlı tutmak ve gelecek nesillere hatırlatmak amacıyla muhteşem bir anıt yapılmış. Türkiye’nin en yüksek anıtı olarak inşa edilen bu eserin alt kısmı müze olarak düzenlenmiş. Bu müzede, Ermeni mezaliminden geriye kalan ve toplu mezarlardan çıkarılan resim, belge ve diğer materyaller sergilenmektedir.

Iğdır, doğu bölgesinin tam bir “Çukurova”sı gibidir. Güneyinde bulunan 5157 metrelik Ağrı Dağı’nın muhteşem görüntüsü eşliğinde ortalama 800–900 metrelik rakımı ile çok lezzetli meyve ve sebzelerin yetiştiği Doğu bölgesinin ender illerinden biridir.   Ağrı Dağı, Iğdır’a sadece 15 kilometre mesafededir. Türkiye, Ermenistan, Nahcivan ve İran’ın kesişme noktasında bulunan Ağrı dağı’nın % 65’i, Iğdır ilinin sınırları içerisinde bulunmaktadır. Hristiyan inançlarına göre Nuh Tufanı’nda gemi Ağrı (Ararat) dağında karaya oturmuştur. Onun için bu bölge Hristiyan ve Yahudiler tarafından kutsal olarak kabul edilmektedir. İslam inancına göre ise, Hz Nuh’un gemisi Cizre’deki Cudi dağı üzerinde karaya oturmuştur. Kur’an-ı Kerim’de bu husus Hud Suresi’nin 44. ayetinde şu şekilde ifade edilmektedir:’’ Denildi ki: "Ey yer, suyunu yut ve ey gök, sen de tut." Su çekildi, iş bitiriliverdi, (gemi de) Cudi (dağı) üstünde durdu ve zalimler topluluğuna da: "Uzak olsunlar" denildi.’’

Iğdır bölgesinde yetişen kayısıların kendine has bir lezzeti bulunmaktadır. Yüksek rakımı olan Doğu bölgesinde bir çukur görüntüsünde olan Iğdır Ovası, iklim olarak da çevresinden çok farklı özellikler göstermektedir. Ermenistan ile sınır boyunca uzanan Aras Nehri ve hemen yanı başında bulunan Dilucu, ülkemizin doğusunun en uç noktasını oluşturmaktadır.  Iğdır’ın İran’a açılan sınır kapısı ‘’Boralan’’ kapalı olduğu için İran ile ulaşım Doğubayazıt’tan Gürbulak sınır kapısı üzerinden sağlanmaktadır.

Yaz-kış bembeyaz görüntüsü ile muhteşem Ağrı Dağı, mağrur edasıyla bölgeye büyük bir ihtişam kazandırmaktadır. İran ile bir sınır çizen Büyük Ağrı Dağı ve hemen yanı başındaki Küçük Ağrı Dağı, birbirlerini tamamlayan dağ silsilelerinin ülkemizdeki son temsilcileridir.

Iğdır ilinde büyük bir turizm potansiyeli dikkati çekmektedir. Ancak bu potansiyel gereği gibi kullanılmamakta ve büyük oranda atıl durumda bulunmaktadır. Güvenlik ve benzeri sebeplerden dolayı, Ağrı dağı, bugüne kadar turistik geziler için son derece yetersiz bir şekilde kullanılmıştır. Ağrı dağı uygun tesisler yapılıp dağ turizmine açılırsa, bölge için çok büyük bir cazibe merkezi haline gelerek, bütün dünyadan turist çeken bir özellik kazanabilecektir.

Iğdır ilimizin Ermenistan ile Alican Sınır Kapısı adında bir kapısı bulunmakta. Ancak bu kapı malum sebeplerden dolayı şimdilik kapalı durumda. Açılması halinde Türkiye ile Ermenistan arasında, önemli bir hareketliliğe yol açacak olan bu kapı, bölgeye ekonomik yönden büyük bir canlılık kazandıracak. Ermenistan’ın başkenti Erivan Iğdır’a yalnızca 40 km civarında. Biraz yüksekçe bir yere çıkıldığında akşamları Erivan’ın ışıkları görülmekte.  Yaşlı Iğdırlılar, eski yıllarda pırıl pırıl parlayan Erivan’ın ışıklarına gıpta ile baktıklarını ifade ediyorlar.

Şimdilerde durum çok farklı. Allah’a şükür bizim ülkemiz ekonomik yönden çok daha iyi noktalara gelmiş. Ülkemiz artık çok daha fazla parıldamaktadır. İçimizden ve dışımızdan bizi mahkûm etmek ve geri bırakmak isteyen dessasları ve dehşetli komiteleri bertaraf edebilirsek, artık dünyanın en çok parlayan yıldızı haline gelebiliriz.  İnşallah o günler de uzak değildir. O dehşetli komiteleri saf dışı bırakmak ve kendi nefret ve husumetleri içinde boğdurmak için, bugünlerde yapılan çalışmaları bütün dualarımızla destekliyoruz. Bölgede sıkışmış bir vaziyette kalan Ermenistan, dünyaya açılmak için bir çıkış yolu aramakta. Türkiye’nin bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmesi lazım.  Yapılacak bazı antlaşmalar sonucu, özellikle Iğdır bölgesi çok büyük bir atılım gerçekleştirebilir.

Bir şehir gezintisi yapıyoruz. Bir dükkândan çok kuvvetli bir erkek sesi ile söylenen muhteşem bir stran duyuyoruz.  Daha önce aşina olmadığım bu sesi merak ediyorum ve dükkân sahibine soruyorum. ‘’Dengbêj Şakiro’’ diye bir cevap veriyor dükkân sahibi. Ağrı-Patnos’lu olan Şakiro, daha sonra Erzurum Karayazı’ya yerleşiyor. Onun için de Şakırê Karayazê olarak da büyük şöhret kazanmış. Doğu’da yaşayan Serhat (Serxet) Kürtleri arasında çok usta bir dengbej (türkücü) olarak bilinen Şakiro (Şakir Deniz) aynı zamanda Şarkıcı Özcan Deniz’in amcası. İran Kürtleri arasında da çok sevilen sanatçıların başında geldiği söylenmekte. Bazı sanatçılar tarafından ‘’Dengbêjlerin Şahı’’ (Şahê Dengbêjan) olarak isimlendiriliyor. Söylediği stranın ismi ise ‘’Geliyê Zilan.’’ Zilan bölgesinde zulmen öldürülen binlerce masum insanın dramı anlatılıyor bu eserde. Aynı sanatçının Şêx Seid, Esmer, Kejê, Sebrê, Dilber, Melazgir isimli başka eserleri de mevcut. 1996 yılında vefat eden Şakiro’yu da bu vesile ile tanımış oluyoruz. 

Kışın çevre illere nispeten daha yumuşak bir iklime sahip olan Iğdır, burada da bir handikapla karşı karşıya. Bölgede bir çukur görüntüsünde olan ve etrafı dağlarla çevrili olan Iğdır’da yeterli oranda hava akımı bulunmadığından, kışın hava kirliliği çok yüksek düzeylerde bulunmaktadır. Buna kısa sürede bir çözüm bulmak gerekir. Özellikle akşamları bir zamanların Ankara’sını hatırlatacak ölçüde ve insanın boğazını yakacak kadar kesif bir duman bütün şehrin üstünü kaplamaktadır. Bu çocuklar ve akciğer hastalıkları olan kişiler için çok ciddi bir risk oluşturmaktadır. İran’dan gelen doğalgaz boruları Iğdır’dan geçtiği halde, henüz bu ilimizde kullanıma başlanmamış. Bu konuda yetkililerin bir an önce çözüm bulmaları gerekir. Bu arada da kalitesiz kömürün yakılmasını engellemek için ciddi tedbirlere ve denetimlere ihtiyaç var. Belediye hizmetlerinin de daha sağlıklı ve ciddi bir şekilde yapılması gerekir. Geçim kaynakları yetersiz olan bu ilimizin, bu konuda da teşvik ve desteğe muhtaç olduğu görünmekte.

Iğdır’da da iman ve Kur’an hizmetleri her yerde olduğu gibi sadakat ve ihlâsla devam etmektedir.  Mehmet Akkuş ve Yusuf Öztürk Ağabey’lerin müstakim ve metin duruşu ile bugüne kadar sarsılmadan gelen hizmetler, artık gelişme safhasına doğru emin ve kararlı adımlarla ilerlemektedir. Salı akşamı mutad olarak yapılan derse iştirak ettik. Yusuf Aktaş Ağabey’in evinde yapılan bu derste biz de son günlerdeki ‘’Demokratik Açılm’’ çerçevesinde ‘’Bediüzzaman ve Medresettüzzehra’’ başlıklı çalışmamızı sunduk.

Bediüzzaman Hazretleri’nin Doğubayazıd’taki Şeyh Celali Hazretleri’nin icazet aldığı medresesine komşu bir şehirde, bu konunun işlenmiş olması da ayrıca ehemmiyet arz etmektedir. Mehmet ve Ömer Faruk Hocalar ile Mehmet Aktaş’ın gayretleri, Said ve Seyda’nın heyecanları, Fehim, Muaz, Abdulkadir ve Cezmi’nin dinamizmleri bir araya gelmekte ve istikbale doğru hayırlı inkişafları müjdelemektedir. Bu gayretler, inşaallah İnd-i İlahide makbuliyet payesi ile ödülledirilecek ve ebedi saadetlerde huzur-u Kibriya ile taçlandırılacaktır. Ne mutlu ahir zamanın iman ve Kur’an hizmetinin sevdalısı olan bu kahramanlara….

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum