Nizamettin MELİKOĞLU

Nizamettin MELİKOĞLU

Fikrin Evveli Amelin Ahiri

Sosyoloji ilminin müessisi, büyük islam mütefekkiri İbn-i Haldun (Ö: 19 Mart 1406), insanın diğer mahlukattan sosyal yönüyle, sosyal alanda plan ve proje üretme/geliştirme kapasitesiyle ayrıldığını ifade eder.

İbni Haldun, insanlar biribirleriyle yaşamaya mecbur oldukları için, sosyal yaşama dair işlerini hayvanın aksine olarak fikirle düşünerek çözmeye/sonuçlandırmaya çalıştıklarını söyler.

Örneğin insan bir çatıya ihtiyacı olduğunu düşündüğünde, bu çatının olması için önce bir temele sonra sütunlar mahiyetindeki kazıklara vesair ihtiyaç duyacaktır. Dolayısıyla ilk düşündüğü şey, pratik sahada en son uygulanan aşamadır. En son uygulanan aşama ise projenin ilk aşamasıdır. Proje ile uygulama arasındaki münasebeti en veciz bir şekilde ‘Fikrin evveli, amelin ahiri, amelin ahiri fikrin evveli şeklinde formüle ederek bize aktarmıştır.

İbn-i Haldun bu hakikati, إِنِّي جَاعِلٌ فِي الْأَرْضِ خَلِيفَةً "Ben yerde muhakkak bir halife yapacağım"[1] ayetindeki ifade ile ilişkilendirerek, insan türünün halife olarak yaratılmasının sosyolojik izahı olarak aktarır.[2]

Bu ayeti içinde bulunduğu bağlam itibariyle incelediğimizde, daha önce yaratılmış olan cinlerin bu görevi hakkıyla yerine getiremedikleri için, Cenab-ı Allah bu vazifeyi benî âdem’e devretmiştir. Dolayısıyla insanoğlundan beklenen, ibadetlerin dışında yeryüzünde toplumsal yaşamaya yönelik medeniyet/imrân inşa etmektir. Daha önceki mahlukat kendi aralarında sürdürdükleri savaşlardan dolayı medeniyetin tesis ve inşası noktasında başarılı olamamışlardı. İnsan, plan ve proje geliştirme potansiyeline sahip olması açısından hayvanlardan ayrıldığı gibi, medeniyet/imrân inşası noktasından da cinlerden ayrılır/üstün gelir. ‘The Clash of Civilization’ (Medeniyetlerin Çatışması)[3] tezi bu manada insanın Allah’ın halifesi olma noktasına bir itirazdır.

İmam-ı Ğazali de نحن الآخرون السابقون ‘Bizler sonradan geldiğimiz halde ahirette önde olanlardanız’[4] hadisinin aslında ‘Fikrin evveli amelin aheri’ formülasyonunu, mana açısından ihtiva ettiğini belirtir. Nasıl ki Hz. Adem ile başlayan bu din, Hz. Nuh ile, daha sonra Hz. Musa ile, sonra Hz. İsa ile ve en nihayet Hz. Muhammed (a.s.) ile kemale ermiştir. Kıyamet gününde ise durum tersinden başlayacaktır.[5] Yani kemale ermiş olanlara öncelik verilecektir. " كنت أول الأنبياء خلقا وآخرهم بعثا ’Ben Nebiler arasında ilk yaratılan olduğum halde, en son gönderilen nebiyim[6] hadis-i şerifinin de aynı manaya matuf olarak tevil edilebileceğini ifade eder.

لولاك لولاك لما خلقت الافلاك ‘Sen olmasaydın, ben felekleri yaratmazdım’[7]hadisi şerifinin de yaratılanlar içerisinde insan türünün, insan türü içerisinde de Hz. Muhammed (a.s.)’ın hulasa hükmünde, bir nevi kemal, ğaye ve sidretü’l-müntehâ oldukları için önceki hadisleri mana açısından teyit ettiğini İmam-ı Ğazali bizlere aktarmıştır.

Bediüzzaman hazretleri ise ‘Fikrin evveli amelin ahiri’ prensibini, Nübüvvet müessesesinin insanların sosyal hayatında kaçınılmaz bir gerçek olduğunu izah sadedinde kullanmıştır.[8] İnsan, bireysel ve sosyal hayatta çözmeye muhtaç olduğu problemleri, ilim ve sanata dair kabiliyetleriyle çözüme kavuşturmaya çalışsa da (yani ‘fikrin evveli amelin ahiri’ hakikatine akli meleke ve kabiliyetleriyle mazhar olsa da) bu meleke ve kabiliyetlerin bütün problemlere çözüm üretmede yetersiz kaldığını ifade edip, bir Nebiye sosyolojik açıdan muhtaç olduğu tespitini yapmıştır. İnsanların tecrübi yolla ulaştıkları kanun ve prensiplerin, insana dünya ve ahiret saadetini sağlamada yetersiz kaldığını bir vakıa olarak tespit ettikten sonra, nebiler veya nebevi düsturların insanların bireysel ve sosyal hayatlarında olmazsa olmaz bir pozisyon almaları gerektiğini teyid eder. Ayrıca felsefenin/bilimin diyanete itaat etmesinin önemine de işaret ederek, felsefenin diyanete itaat ettiği zamanlarda insanlığın, sosyal alanda parlak saadetlere mazhar olduğunu, aksi taktirde felsefe ve bilimin kötülük ve dalaletlerin temsilciğini ve öncülüğünü yapmak zorunda kaldığını ifade etmiştir.[9]

Sonuç olarak ‘Fikrin evveli amelin ahiri’ prensibini müslümanlar iki açıdan değerlendirmek durumundadırlar. Planlı ve proje dahilinde iş yapma ne kadar müslümanlar için önemli ise, söz konusu plan ve projenin gereklerini ihmal etmemek de nebevi metod açısından o derece ehemmiyet arzetmektedir.

O halde yapacağımız projenin adını koyduğumuzda o projenin gerektirdikleriyle amel ile de mükellef oluyoruz. Yani ev, bina veya inşaat yapımına karar verdikten sonra onun gerekleri neyse ona göre hareket etmek bir farize hükmünü almaktadır. Örneğin inşaatta hangi kalibre, hangi kemiyyet ve hangi kalitede demir kullanılması gerekiyorsa ona göre hareket etmek farz olmaktadır.

Müslüman toplumun bir ferdi olarak kendimizi hizmetle mükellef olarak görüyorsak, hizmet etmenin gerekleriyle kendimizi donatmalıyız. İhlas, uhuvvet, adalet hissi, sadakat, yalanı hayatımızdan tamamen silmek hisleriyle azami bir şekilde mütehassis olunmalıdır. Ben biraz böyle, biraz da böyle olurum dediğimiz zaman, demirinin veya çimentosunun kalitesinden çalınmış bir inşaatın görüntüsünü alırız. Bir medeniyeti inşa yerine, babadan dededen elimizden kalan emekleri de tarumar etmiş oluruz.

[1] Bakara, 2/30.

[2] İbni Haldun, Tarihu ibni Haldun, c.1, s. 593.

[3] Samuel Hungtinton

[4] Sahihu’l-Buhari, Hadis no. 876.

[5] Ebu Hamid el Ğazali, Meâricu’l-Kudsi fi Medârici Me’rifetin-Nefs, s. 115.

[6] Ebu Cafer et Taberi, Tefsiru’t-Teberi, 20/213.

[7] Ali el-Kari, el-Esraru’l-Merfua, s. 385, Şerhu’ş-Şifa, c.1, s.6.

[8] Said Nursi, Muhakemat, s. 150.

[9] SaidNursi, Sözler, s. 729.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
10 Yorum