Ezel geçmiş midir?

Kur’ân-ı Kerim  Rabbimizin bütün isim ve sıfatlarını öğreten ilâhi bir kitaptır.  Kur’ân’ı inzal buyuran Allah bizden kendi varlığına iman etmemizi, özelliklerini tanımamızı ve huzurunda ibadet etmemizi ister.

Kur’ân-ı Kerim ayetlerini okuduğumuzda Rabbimizin diğer bütün sıfatlarıyla birlikte “Ezelİ” ve “Ebedî” olduğunu da hemen anlarız:

“O doğurmadı ve doğurulmadı” (İhlas 3)

 “O, Evvel (öncesizdir), Âhir (sonrası olmayan)dır, Zâhir (delilleriyle varlığı apaçık olan)dır ve Bâtın (akılların O’nu idrâk edemediği, Zât’ının hakikati bilinmeyen)dir. Ve O, herşeyi hakkıyla bilendir.” (Hadid 3)

Ayetlerden de anlaşılacağı gibi “Ezelî” olmak, zamanda bir başlangıcı olmamak yanında sonu da olmamaktadır.

Zaman da mekan gibi, madde gibi Allah’ın bir mahlukudur. Ezeli olan Allah’ı kendi mahluku olan zamanın sınırları içine hapsetmek muhalin en muhalidir.

Üstelik zamanın sınırları içinde kalan her şey, mutlaka doğar, büyür ve ölür. Varlık hiç değişmeden, başkalaşmadan, yaşlanmadan sabit kalabilseydi zamanın etkisi de anlamsızlaşmış olurdu.

Allah ise başlangıçsızdır, değişmez, başkalaşmaz, yaşlanmaz ve ölmez. Bu nedenle zaman denilen mahlukun O’nun üzerinde “hâkim” olması imkansızdır:

“O’nun Zât’ından başka herşey, helâk olucudur. Hüküm O’nundur ve ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Kasas 88)

“Ölümsüz ve daima diri olan Allah'a güvenip dayan. O'nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O'nun bilmesi yeter.” (Furkan 58)

26. Söz Kader Risalesinde Allah’ın “Ezel” sıfatının zamandan bağımsız bir ilahi sıfat olduğu şöyle bir örnekle ortaya konur:

“Senin elinde bir ayna bulunsa, sağ tarafındaki mesafe mâzi, sol tarafındaki mesafe müstakbel farz edilse, o ayna yalnız mukabilini tutar. Sonra, o iki tarafı bir tertib ile tutar; çoğunu tutamaz. O ayna ne kadar aşağı ise, o kadar az görür. Fakat, o ayna ile yükseğe çıktıkça, o aynanın mukabil dairesi genişlenir; git gide, bütün iki taraf mesafeyi birden, bir anda tutar. İşte şu ayna, şu vaziyette onun irtisâmında, o mesafelerde cereyan eden hâlât birbirine mukaddem (önce) muahhar (sonra), muvâfık (uygun), muhâlif denilmez.”

Mevzuya şu muhteşem tespitle nokta konulur:

“İşte, kader, ilm-i ezelîden olduğu için; ilm-i ezelî, hadîsin tâbiriyle, manzâr-ı âlâdan (yüce bakış aısından), ezelden ebede kadar Her şey, olmuş ve olacak, birden tutar, ihâta eder bir makam-ı âlâdadır (yüce bir makamdadır) Biz ve muhâkemâtımız, onun haricinde olamaz ki, mâzi mesafesinde bir ayna tarzında olsun.”

Haddi zâtında Bediüzzaman bu hakikati elbette Kur’ân-ı Kerim’den öğrenmiştir. Mearic suresinin 6. ve 7. ayetleri Allah’ın geleceği şimdiki zaman gibi yakın gördüğünü ortaya koyar:

“Doğrusu onlar, o azabı (ihtimalden) uzak görüyorlar. Biz ise onu yakın görmekteyiz.” 

Rabbimiz geleceğin en ileri safhalarından bile bahsederken bazen “geçmiş zaman”, kimi zaman da “muzari” formunu kullanır ki, bu da Allah’ın ezeli ilminin mahluk olan zamanla kayıtlı olmadığını, O’nun bütün zamanları aynı anda görebildiğini ortaya koyar:

“Sur’a üfürüldü; böylece Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar.” (Zümer 68)
“İnkar edenler, cehenneme bölük bölük sevk edildiler...” (Zümer 71)
“Rablerinden korkup-sakınanlar da, cennete bölük bölük sevkedildiler...” (Zümer 73)
“Ve sabretmeleri dolayısıyla cennetle ve ipekle ödüllendirmiştir. Orada tahtlar üzerinde yaslanıp-dayanmışlardır. Orada ne (yakıcı) bir güneş ve ne de dondurucu bir soğuk görürler.” (İnsan 12-13)

Allah’ın ezeli olmasını akıllarına sığıştıramayanlar, Allah kullarının gelecekteki amellerini ve akıbetlerini bilemez diyerek Sonsuz olan Allah’ı sonlu geçmişin bir halkasına bağlamışlardır.

Elbette bu inandıkları Allah, Kur’ân’ın Sonsuz Allah’ı değildir, olamaz. Olsa olsa adına Allah dedikleri bir başka ilahtır maalesef!

Halbuki ezeli olan Allah ezeli ilmiyle kullarının amellerini ve akıbetlerini de çok iyi bilmektedir:

“Sonra elbette biz, ona (Cehenneme) girmeye daha lâyık olan kimseleri en iyi bileniz.” (Meryem 70)

Allah’ın kendi yarattıklarını ve yaratacaklarını ezelden bilmesini akıllarına sığıştıramayanlara Rabbimiz Mülk suresi 14. ayette şu ilâhi istifhamla cevap verir:

أَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَ وَهُوَ اللَّطِيفُ الْخَبِيرُ

“Yaratan yarattığını bilmez mi?” ya da “Yaradan bilmeden mi yaratır?” diye sormakta, ardından kendisinin sonsuz haberdar oluşuna dikkat çekerek, elbette “yarattıklarını bileceğini” buyurmaktadır.  

O halde ezelî ilim istisnasız bütün zamanları kuşatır. Çünkü Allah mahluk olan zamanın dışındadır, üstündedir.

Kimin cehenneme, kimin cennete gideceğini bilmeyen ilim cehennemliklerden böyle haber verebilir mi?

"26- O ki Allah ile beraber başka ilâh edindi, bundan dolayı onu şiddetli azaba birlikte atın! 27- Müşrikin arkadaşı (şeytan) dedi ki:  Rabbimiz! Ben onu azdırmadım. Fakat kendisi derin bir sapıklık içindeydi. 28- O esnada (Allah) buyurdu: Huzurumda çekişmeyin! Ben size daha önce uyarı göndermiştim! 29- Benim huzurumda söz değiştirilmez ve ben kullara asla zulmedici değilim.” (Kaf Suresi)

Yukarıdaki ayetlerde anlatılan ayrıntılar ezeli ilme mâlum olan kulların gelecekteki “akıbetleri” değil midir?

Bu ayetleri buyuran bir Allah, kullarının ne zaman evleneceğini ve hatta kendi özgür seçimleriyle “said” ya da “şaki” olacaklarını ezelden bilemez mi?

Yoksa Allah olacakları gerçekten bilmeyip de, fani beşerin romanlarında olduğu gibi bizleri kandırmaya yönelik zanlar mı buyurmaktadır. Ya da gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan bir kurgu mu yazmıştır? (Hâşa ve sümme hâşa)

Allah her söylediğini sonsuz ilmiyle bildiği için söylemektedir. Onun sözleri “Sonsuz Ezeli İlme” dayanır. Allah’ın bazı bilmediklerinin olduğunu söyleyenler, önce O’nun ilmi konusunda, ardından da sonsuz ilmine dayanan “KELAMI” konusunda insanları şüpheye düşürürler.

Kur’an-ı Kerim 1400 yıldır toplumların, ferdlerin her türlü zahiri ve batini ihtiyaçlarına ter ü taze bir şekilde cevap verebiliyorsa, bu durum o KELAMIN geldiği İLMİN  geçmiş, an ve geleceği aynı anda kuşatan zaman sınırından bağımsız “EZELΔ bir İLİM olduğunu gösterir.

Allah ezeli ilmiyle benim işleyeceğim amelimi ben o ameli işlemeden bilemez, ancak ben işlemeye başladığım sırada onu bilebilir diyen adam, Ezelî İlme aciz mahluklara layık olan “Cehaleti” isnad etmektedir gerçekte.

Aslında kendisi “câhil-i  mutlak” olan o insan, gelecekte kendi işleyeceği fiillerle “bazı şeylere câhil sandığı ezelî ilme! (Haşa) bir şeyler öğretebileceğini düşünmektedir.

Yani sonsuzluğun karşısındaki tüm cehaletine rağmen, günü geldiğinde Her Şeyi Bilen Ezeli İlmin güya bilmediği “ameller dersini” ona öğreten bir öğretmen olacağını iddia etmiş olmakta değil midir?

İşte bu gibi batıl düşüncelere savrulan insanları bu imani tehlikelerden kurtarmak için “Ezeliyet” sıfatı etkili bir şekilde, ayetler eşliğinde açıklanmalıdır.

Rahman suresi 27. ayette Allah’ın “Bâki” olduğu şöyle buyurulur:

“(Ancak) celâl (azamet ve kahır) ve ikram sâhibi Rabbinin vechi bâki kalır.”

29. ayette ise geçmiş gelecek her “günde” ya da her “anda” Bâki olan  Allah’ın sıfatlarıyla hazır bulunduğu şöyle ortaya koyulur:

“Göklerde ve yerde kim varsa, O'ndan ister. O, her gün (her an) bir iştedir!”

Burada geçen “her gün” kavramını dünyanın kendi ekseni etrafında dönüşüyle yani Allah’ın yaratmasıyla oluşan, aşağıdaki ayetlerde de zikredilen “gün” olarak algılamak imkansızdır.

“Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.” (Enbiya 33)

Çünkü Rabbimiz mahluklar gibi güne, geceye muhtaç değildir. Çünkü gündüz ve gece zaten O’nun mahlukudur ve Allah yarattıklarıyla sınırlanmaktan münezzehdir. 

“Külle yevm” demek, zamanın geçmişi, şimdisi, yarını değil “tamamı” demektir. Demek ki Allah’ın ezeli ilminden bakıldığında geçmiş, an ve gelecek “Külle Yevm” yani “bir tek bölünmez an” olarak görülür.

Zaman algısı, kâinat sistemi içine dahil olan bizler içindir, zamandan münezzeh Allah için değil. Hawking gibi bilim adamlarına göre ise bu algıyı oluşturan 3 pusula vardır:

1- Geçmişimizi hatırlarız, şu anımızı biliriz ama geleceği bilemeyiz. Bu da bizde zaman algısını oluşturur. Buna psikolojik zaman algısı deniyor.

2- Termodinamik kanunun 2. yasası gereği tabiattaki düzenli bir varlık zamanla düzensizliğe doğru gider. Yani doğar, olgunlaşır ve ölür. Bu değişimler de bizde zaman algısını oluşturur.

3- Kozmolojik zaman algısıdır. Kâinatın, dünyanın yaratılışından  bugüne tekamülü ve bir sona doğru ilerlemesi bizdeki zaman algısını oluşturan ayrı bir pusuladır.

Yukarıda bahsedilen zaman algısı, bizler gibi doğan, büyüyen, ölen, aciz, zayıf mahluklar için vardır. 

Yoksa aşağıdaki ayetlerde sonsuz sıfatlarıyla tanıtılan Allah’ın en, boy, yükseklik ve zamana hapsolmuş bütün bu âcizliklerden münezzeh olduğu kesindir:

"O'nu ne uyuklama tutabilir ne de uyku" (Bakara 253)

“Ve de ki: 'Hamd O Allah’a mahsustur ki, çocuk edinmemiştir; hem mülkte kendisine hiçbir ortak olmamıştır; âcizlikten (münezzeh olduğundan) dolayı O’nun için hiçbir yardımcı da olmamıştır. Artık O’nu tekbir getirerek yücelt!” (İsra 111)

“(Onlar) görmediler mi ki, şübhesiz gökleri ve yeri yaratan ve bunları yaratmakla yorulmayan Allah, ölüleri diriltmeye de kadirdir. Evet! Şübhesiz ki O, herşeye hakkıyla gücü yetendir. “(Ahkaf 33)

“Hem göklerde olan ve yerde bulunanlar Allah’ındır. Ve Allah, herşeyi tamâmen kuşatıcıdır.” (Nisa 126)

Bilimin anlattığı bütün bu süreçler ve algılar Sonsuz Allah tarafından yaratılan süreç ve algılardır. O halde Sonsuz Allah, etten kemikten aciz ve fâni kulları için yarattığı bütün bu mahluk şartların sınırlarına dahil olmaktan münezzehtir.

Çünkü O, Doğmamış, Doğurmamış, Ölümsüz, Hayy, Evvel, Ahir, Ezeli, Ebedi, Bâki yani “Sonsuz” bir Allah’tır. Hâkim olup, hem de kendi yarattığı zamanın mahkûmu olmaktan münezzehtir.

O halde Allah’ın ezeliyetini “geçmişin bir ucu” olarak algılamanın anlamsızlığı ortadadır. Allah’ın ezeli ilmini “geçmişin bir ucundan” bugünü kuşatan bir sıfat olarak görmek, bu sebeple Allah’a imanla bağdaşmaz.

Paylaştığımız Kur’an ayetlerinden açıkça anlaşıldığı ve Bediüzzaman’ın da örneklerle açıkladığı gibi “ezeli ilm” geçmişten bugünü kuşatan bir bilme değil, “geçmiş, şimdi ve geleceği” aynı anda kuşatan bir “ezeli ilim”dir.

“İşte gerçek hükümdâr olan Allah, pek yücedir; O’ndan başka ilâh yoktur. (O,)kerîm olan arşın Rabbidir.” (Müminun 116)

Allah her mahlukundan olduğu gibi zamandan da münezehhtir ve yücedir. Her şeyi sonsuz ilmiyle kuşattığı gibi, mahluku olan zamanı da manzar-ı alasıyla (yüce bakışıyla) kuşatır.

Son olarak Bediüzzaman’ın “ezeli ilmi” anlatmak için verdiği örnekten hareketle yapılmış bir şemayı paylaşmak istiyorum. 

Kur’an ayetlerinde belirtildiği gibi Allah’ın ilminin bütün zamanları aynı anda kuşatışını akla yakınlaştıran bu temsili çizim, zaman, en, boy, derinlik boyutlarından münezzeh olan ezelî ilmin sonsuz kuşatıcılığını güzel bir şekilde anlatıyor bize. 

ezeliyet.jpg (OD)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum