Lut Kavmi ile ilgili İsrailiyat Haberi Kur’an’a Aykırıdır!

Kur’andan Hakikat Noktaları ve Hikmet Nükteleri-26

Zâriyât suresi 35-36. âyetler diyor ki: “Lut kavmine yapılan tebliği hiç kimse dinlemedi. Sadece Hz. Lût ve kızları iman ve İslam üzere idiler. Azap bütün halkı ve o halktan olan Hz. Lût’un karısını da yaktı.” Bu net âyetlerin bildirdiği üzere Lut kavminde Onun aile efradından başka iman ehli kişiler yoktu.

Bu âyetlerin verdiği mihenkle bakılırsa İsrailiyat nevinden İslam ilim âlemine girmiş bulunan “Filan sayıda kişi Lut kavminden teheccüd kılmalarına rağmen az sayıdaki livatacılara sessiz kaldıkları için onlar da helak edildiler” şeklindeki rivayet tamamen uydurmadır. İmanlı insanların imanından şüphe etmesine sebep olacak derecede bir mübalağa ve manevi bir terördür. Bu noktada Üstad Bediüzzaman’ın “Mübalağa ihtilalcidir” sözünün ne kadar hakikatli bir söz olduğu beliriyor.

Kur’an ve sahih hadisler, İslam’ın en temel bilgi kaynaklarıdır. İsrailiyat, Kur’an ve hadise uymazsa reddedilir. İsrailiyat’ın hatırı için Kur’an ve hadis te’vil veya tahrif edilmez, edilemez. Bunların sıhhati sabit, diğerinin sahihliği ve menbaı ise tartışılır konumdadır.

İstikbalden Haber Verme Mucizesi ve Kur’andan Delili

Saff suresi 5. âyette “Hz. İsa (AS), Benî İsrail’e, Ahmed isminde gelecek bir resûlü müjdeleyiciyim” diyor. Bu âyet gösterir ki,

*Hz. Ahmed-i Muhammed’in (ASM) geleceği,

*O isimde bir çocuğun ve ruhun dünyaya teşrif edeceği,

*Risalet vazifesiyle mükellef olacağı ve

*Son resul olacağı

kâinatın yaratıcısı tarafından takdir edilmiş bir “kesin kader” dir. Hiçbir kul iradesi, Onun dünyaya gelmesini engelleyemezdi, engelleyemedi de…

Bu âyet, peygamberlerin gaybın bir çeşidi olan gelecekten kesin haber vererek mucize gösterdiklerinin delilidir.

Hem Cin suresindeki gaybın kesin kader kısmının resullere açıldığı şeklindeki âyetin de tefsiri ve delilidir.

Hem peygamberlerin vahiy metni haricinde manevi ve maddi mucizeler gösterdiklerinin de delilidir.

Hem kâinatta Külli İrade’nin yüzde 100 etkin olduğu ve öncelikli olarak belirlediği takdirler olduğunun da habercisidir.

Hem risalet müessesesinin ferdlerinin birbirinden kopuk olmadığını, birbirlerini tamamladıklarını da bildiriyor.

Melik ve Kuddûs İsimleri Işığında İnsanın Tezkiye Yolculuğu

Cuma suresi 1. âyet ile Haşir suresi 23. âyetlerde Kuddûs ismi geçiyor. Her ikisinde de Melik ismi ile beraber zikredilmiş. Bu gösterir ki, Allah’ın mülk ve memleketi olan kâinatta, kuddûsiyet hakikati olmazsa olmaz bir düsturdur. Kâinatta, kuddûsiyete mazhar olmayan hiç bir şey yoktur; yalnızca insanoğlu var…

İnsanın, “şuhh” (cimrilik) sahibi bir nefsi bulunuyor. Haşir suresi, “îsâr” (kendisi muhtaç iken başkasının nefsini kendine tercih etmek) hasletini övüp insanın bu Kuddûsiyet hakikatine erişebilmesinin yolunu gösteriyor. Bu noktada îsâr, bir nefis tezkiyesi, aklamasıdır. Bunu yapanı Haşir suresi “Kim ki îsâr ile nefsinin cimriliğinden, mal düşkünlüğünden kurtulursa o felaha erer” der.

Cuma suresi de insanları kudsiyete erdirici olarak Hz. Peygamber’i (SAV) “resûl” hüviyeti ve “müzekki” sıfatı ile gösterir. (2. Âyet) Cuma suresi insanın kudsiyetinin önünde en büyük engelin “mal sevda” sı olduğunu başından sonuna kadar vurgular. Bu sevdanın

*Yahudi âlimlerini ve ilim ehlini “kitap yüklü eşekler” haline getirdiğini;

*Cahil insanlar ve avam halkı dünyaya çivileyip ölümü ve Ahireti arzulamaktan uzaklaştırdığını;

*Allah’a dostluk olan ruhanilikten mahrum ettiğini;

*Ümmet-i Muhammed’in (ASM) sahabelerini de Cuma namazından vazgeçirttiğini bildiriyor.

Ne kadar medar-ı hayrettir ki, Kur’anda Cuma suresinden sonraki surede, mal sevdasıyla kalbini bozup imanlarını kaybeden kişilerden bahsediliyor. Cuma suresinden sonraki sure “Münafikun” suresidir. Kur’an onların “emvâl ve evlâd” ından sıklıkla bahsediyor. (Tevbe suresi, 55 ve 85)

Bu âyetler işâret eder ki münâfıkların âfâkî meşreb olanlarında, mal sevdâsı ve şuhh (cimrilik) vardır; enfüsî meşreb olanlarında ise, heva ve şehvete düşkünlük… Hatta bu iki yöndeki zaafları onları münâfıklaştırmıştır. Demek nifakın sebebleri, “şuhh” (cimrilik) ve “zina.” Bunlar,

*Kalbin içinde yara açan,

*Tövbesi yapılmadığı için müzminleşen,

*Kişide var olan iman nurunu uçuran,

*Hisleri karartan iki beladır, ibtiladır.

Resûller bu iki yaranın tedavisi için geliyorlar ki, nefisleri hasta kişiler temizlensinler, kudsileşsinler, kudsiyetin izzeti ile azîzleşsinler. Anlasınlar ki, münâfıkların dedikleri gibi insan mala sahip olmakla aziz olmaz; bilakis maddeye boyun eğdirmekle aziz olunur.

Münafıklar, maddeye malik değil köledirler. Fakat göremezler ki, köledirler. Kur’an onların hep “izzet” iddialarını vurguluyor. Özellikle Münâfikun suresinde…

Nifakın Sebepleri ve Çareleri

Münâfikûn suresi 9-10. âyetlerle Allah bildiriyor ki: “Nifakın 2 ilacı var: Zikir ve İnfak…” Hatta nifak ile, infak aynı köktendir. Bu bir işarettir ki, hastalığı hastalığın başladığı yerden tedavi edeceksin.

Nifakın sebebi, “şuhh” ise, o halde infak ile o hastalığı tedavi edeceksin.

Nifakın tedavisi aşk-ı mecazi ile “zikr-i nisa” ise, o halde tedavisi aşk-ı hakiki ile “zikr-i Rahman” dır. Bu tedaviyi bir zikr-i Rahman olan “salât” ve daha ötesi “cihad” ile daha da hızlandırabiliriz.

Zikr-i nisa nasıl zevk verir ve bu zevk-i maddi, nefsi ve kişiyi madde-perest ve imansız yapar. Bunun tedavisi ise, zevk-i manevi ve zevk-i hakikat ile mümkündür. Ki, bu da ancak “zikr-i Hakk” ve “zikr-i Rahman” olan salât ve özellikle cihad ile hızlıca elde edilebilir.

Dine hizmetteki istiğna ve ötesi îsâr, mal sevdası olanlar için ilaçtır.

Yine dine hizmetteki takva ve haram nazardan kaçınma, şehvete düşkün olanlar için ilaçtır.

Münâfıkların Özellikleri

Münâfikun suresine göre münâfıkların en bâriz özellikleri şöyledir:

*Çok yemin ederler.

*Yalancıdırlar.

*Yemini, kendilerini savunmak için kalkan yaparlar.

*Görüntülerine, cisimlerine dikkat ederler.

*Konuşmaları ve ses tonlarından tanınırlar.

*Anlayışları kıttır.

*Derin düşünemezler.

*Her yüksek sesi aleyhlerinde zannederler; yani korkaktırlar.

*Kendilerinde kusur görmezler.

*Kibirlidirler.

*Fâsıktırlar, İlahi emirleri yerine getirmezler.

*Fakirleri, mikrop gibi görürler.

*Kıymet ve üstünlüğün mal ile olacağını düşünürler.

*Mal ve mülkü kendilerinin kazandığını zannederler.

*Çok iddiacıdırlar ama bir o kadar da kofturlar, korkaktırlar.

*Allah’ı zikretmezler.

*Onun rızası için infak yapmazlar.”

Haşir suresi der ki: “Onların size karşı rehbetleri (şiddetli korkuları) Allah’tan korkularından daha fazladır.” Yani bir kul, kullardan Allah’tan daha fazla korkuyorsa bu onun nifak ile hasta olduğuna bir delildir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum